Ucunda Ölüm Yok Ya!
Gerek yapayı gerekse reeli ile gündem çok hızlı değişiyor. Türkiye sürekli güncelleşiyor! Ülke için mühim bir kırılma noktası sayılabilecek olan; 13 İlde ‘Büyükşehir Belediyesi Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın TBMM’den geçmesi, cezaevlerindeki açlık grevleri ve Sayın Başbakanın başlattığı idam tartışmaları at başı gitti. Nihayetinde büyükşehir yasası geçti, İmralı canisin talimatı ile de 68. gününe giren açlık grevleri son buldu! İdam tartışmalarının dozu düştü.
Aslında kişisel olarak idam cezasını oldukça önemsiyorum. Lakin idam konusunda piyasada tartışılan konu başlıklarının dışında nüanslarım var. İdamın geri gelmesini arzu ediyorum ama yaşananlara ve doğurduğu beklentilere rağmen idam cezasının tekrar geri getirilmesinin mümkün olabileceğine çok az şans veriyorum.
Hükümetin şu anda iç politik bazı konularda daralan manevra alanını genişletmek için idam tartışmasını gündeme taşıdığını düşünüyorum. İçinde bulunduğumuz AB sürecinde ‘insan hakları ilgili imajımız zedeleniyor’ gerekçesiyle, PKK ve PAJK davaları tutukluları ve hükümlülerinin taleplerinden biri olan "mahkemelerde anadilde savunma hakkı" ile ilgili düzenlemeyi apar topar Bakanlar Kurulu'nda imzaya açan hükümetin, idam cezasını tekrar geri getirecek iradeyi ortaya koyabileceğini düşünmüyorum. Bir yandan “AB ne der?” endişesinin dışa vurulması, bir yandan Başbakan yardımcıları ve bakanları farklı düşünüyor algısı, bir yanda da “demek ki bunların boğazını sıkınca elinden her şey alınabiliyormuş” gibi kışkırtıcı fikirlerin uyanmasına sebep olunması, bu ülkede idamın tekrar yasalaşmasını iyice güçleştirmektedir. Öte yandan Türkiye 'ölüm cezasının her koşulda kaldırılması'nı öngören, uluslar arası sözleşme ve protokollere imza atıp taahhüt altına girdi. Yeniden idam cezasına dönülmesi bu sözleşmelerin ihlali anlamına gelecektir ki, bu bağlamda da Türkiye uluslararası hukuk açısından zor durumda kalır. Muhtemel dışlanmaları ve sair riskleri göze alamaz; alsa da onca sorunun içinde çıkacak yeni krizleri iyi yönetemez.
Hülasa; Hükümetin, dış müdahaleye açık hale gelmeye müsait idamın, yeniden norm haline getirilmesine mani olan etkenlerle mücadele edebileceğini sanmıyorum.
Tüm bunlara rağmen, artan terör olaylarının acı bilançoları, toplumun tüm fertlerinin her an bir yerlerde terörün kurbanı olabilme endişesini yaşaması, alınan tedbirlerin yetersizliği, bırakın mağdurun ailesini ve yakınlarını, durumdan haberi olan herkesin içinde öfke patlamasına yol açan, kalp ve vicdan sızlatan suçların artması idam cezası taraftarlarını arttırmaktadır. Üstüne üstlük modern cezalandırma yöntemlerinin vicdanlardaki adaletsizlik algısını engelleyemediği düşüncelerinin artması da “ekseru’n-nâs”ın ittifakla idamı geri istemesine yol açmaktadır. Bu saiklerin yanında; bir suçtan zarar görenle, zarar veren arasında adaletin sağlanması olgusunu ceza hukukundan çıkarmaya çalışmayı "çağdaş sistem" kılıfı içine ardına gizleyenlere tepkim idamın tekrar geri getirilmesi arzumu arttırmaktadır.
Her içtihat zamanın ve çevrenin şartların ile değerlendirilir. Geçmişte ölüm cezasının kaldırılması yolundaki güçlü eğilim, devletleri idamın kaldırılması için zorlarken, bu eğilim bugünlerde tam tersi şekilde devletleri idamı tekrar gündeme taşıyacak şekilde artıyor. Avrupa idam cezasının kökünü kazıdı ama “gün gelecek bu ölüm cezasını kaldıran ülkeler yeniden bu cezayı getirmek zorunda kalacaklardır” kehanetini ileri sürenlere katılanların sayısı hızla artmakta! Geçmişte her yıl ölüm cezasını kaldıran ülkeler safına yenileri ekleniyorken, bugünlerde artan suç oranları, yeni suç şekilleri, cezaların suçluyu ıslah etme ve topluma kazandırma yönünün tesirini kaybettiği iddiaları gündemi yeniden işgal etmeye başladı.
Gelelim teknik mevzulara… İdam cezası, salt bir caydırıcılık değildir, salt bir ‘cezalandırma’dır. Bu son derece önemlidir. "Caydırma ve ıslah" hakikatte başka disiplinlerin asli gayesidir, "ceza" hukukun ve adaletin asli gayesidir. İdam cezası verilen en ağır cezadır; belirli ağır suçlara verilir ve özel bir cezadır. Sadece sosyal hayatta ve vicdanlarda infial yaratan suçları işlemeye niyetleri olanları en etkili şekilde caydırmak için değil, insanların vicdanındaki adaleti ve adalete olan güveni sağlamak amacıyla idam geri gelmelidir.
Ölüm cezasını; insanlığa karşı suç işleyenleri, savaş suçlularını ve ıslahı mümkün olmayan mükerrer ve itiyadi suçluları cezalandırmanın vazgeçilmez bir yolu olarak görenlerle aynı düşünmüyorum. ‘Meşru müdafaa şüphesi olmayacak şekilde’, ‘bilinçli bir biçimde’, ‘önceden tasarlayarak’, ‘kasten’ bir cinayet işlenmiş olması halinde idam cezasının uygulanmasını istiyorum. Olaya salt terör suçları veya vicdanları sızlatıp öfke nöbetlerine sokan hunharca işlenmiş suçlar ve ideolojik kaygıların etkisi altında biçimlendirilmiş suç tanımları penceresinden bakmıyorum. Bu yelpazeyi genişletmek değişen şartlarda suiistimale yol açabilir. Belirli güç odaklarının işini gören bir yöntem olarak kullanılabilir ve dahi şartlar müsait olduğunda siyaseten katl uygulamalarına bile yol açabilir. Geçmişte birçok insanın haksız yere idam edildiğini hepimiz biliyoruz. İdam cezasını kapsayan suçlar başlığı açıp da dallandırıp budaklandıracak hukuk metinleri hazırlamaya gerek yoktur.
Ceza, işlenilen suçun tam bir karşılığı olmak durumundadır. İnsanlardaki adalete olan güveni güçlendirici bir rol ifa etmelidir. Aksi halde insanlar adaleti kendi elleriyle sağlamaya çalışırlar ki bu durumun devlet otoritesi ve ciddiyeti ile bağdaşır bir tarafı olmaz. Kaldı ki, ölüm cezasının insan haklarına ve demokrasiye aykırı olduğu da iddia edilemez. Türkiye’de yaşama hakkının kutsal olduğu, ölüm cezasının insan haklarına aykırı olduğu yolunda eskiden beri bir propaganda yapılmaktadır. Konu insan haklarından açılmışken, "insan hakları" kavramının günümüzde artık hep suçlular için kullanılmaya başlanmasını ve onlar için bir hak haline dönüşmesini de doğrusu hazmedemiyorum.
Bu arada Türkiye’de ömür boyu hapis cezası ile alakalı bir gerçek toplumdan gizlenmektedir. ‘Cezaların İnfazı Hakkındaki Kanunlarda’ ciddi boşluklar var. Ömür boyu hapis cezasına mahkûm olmuş bir hükümlü iyi hal gösterirse 20 yıl hapiste yattıktan sonra şartlı tahliye hükümlerinden yararlanıp salıverilmektedirler. Yani ölüm cezası kaldırıldıktan sonra, ölüm cezası yerine konulacak ömür boyu hapis cezasına mahkûm olanlar, hiçbir zaman ömür boyu hapiste kalmamakta, yani hapiste ömürlerini tamamlamamaktadırlar. Fevkalâde ağır suçlar işlemiş ve idam cezası yerine ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış kişilerin 20 yıl yatıp çıkması kamu vicdanını zedeleyecek niteliktedir.
Eğer her şeye rağmen ölüm cezası geri gelmeyecekse, ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına mahkûm olanların, ‘şartlı tahliye hükümlerinden yararlanmamalarını sağlayacak’ hukuki düzenlemeler yapılmalıdır. Bugün idam cezasını kaldıran pek çok ülke ağır suçlar için ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasını bu şekilde işletmektedir.
Netice-i kelâm, “yaratıcının koyduğu sınırlar dâhilinde” olan ve doğru uygulandığı sürece dünyanın en iyi adalet sistemi olarak gördüğüm idam cezasının tekrar geri gelmesi gerektiğini düşünüyorum. Her işlenen bir suçun hem toplum vicdanında hem de hukukta aynı oranda karşılığı olmalıdır. Ünlü yazar Garraud “Ölüm cezasında ibret–i müessire vardır” demiş. Mevlana’da “İdam suçluyu cezalandırmak için değil suçsuzu korumak için yapılır” demiş
Bir katilin bir başkasını kasten öldürmeyi tasarlamasından önce, “işin ucunda” kendisinin de öldürüleceğinin bilmesinin, ciddi caydırıcılık etkisi olduğuna katılmayanlar yanılıyorlar.
Belki bugünlerde değil ama gün gelecek idam cezası “mecburen” hem “caydırıcılık” en önemlisi “adalete olan güveni sağlamak” amacıyla ceza kanunumuza girecek! Kıta Avrupa’sı da idam cezasını cari ceza kanunları içerisine koymak zorunda kalacak.
Keşke bir günlük huzurumuzu ve tek bir vatandaşımızın güvenliği, kamu ve kişi vicdanının rahatlığı Avrupa Birliği Uyum Yasaları'na feda edilmeseydi..!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.