Faruk Çakır

Faruk Çakır

“İlke ve inkılâplar” niçin tutmadı?

“İlke ve inkılâplar” niçin tutmadı?

Kur’ân-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in Hayatı gibi konuların okullarda ‘seçmeli ders’ olarak okutulmaya başlanması millet ekseriyetini sevindirmekle beraber bir kısım “endişeli laikler”i de üzdü. “Endişeli laikler” tepkilerini “Bu yaştaki çocuklara ‘din dersi / Kur’ân dersi’ verilir mi?” diyerek ortaya koyuyorlar.
Tabiî ki bu endişeye, yanlış bir kabulden yola çıkılarak varılıyor. O kabule göre ‘dindarlık’ namaz kılmak, hacca gitmek; ancak ilerleyen yaşlarda, ihtiyar olunca yapılacak işlerdir. Hatırlamak lâzım ki genç yaşta hacca gitmek isteyen ya da gidenlere “Daha gençsin, ne işin var bu yaşta hacda?” denilen bir Türkiye’den bu günlere geldik. Aynı şekilde bu kabule göre Kur’ân öğrenmek, din dersi almak, namaz kılmak gibi vecibeler ancak ihtiyarlayınca, emekli olunca ve “başka yapacak bir iş kalmayınca” yapılır. Yine bu anlayışa göre genç yaşta, çocuk yaşta spora gidilir, maç oynanır, bale ve benzeri kurslara da gidilir; ama Kur’ân kursuna gidilmez, Kur’ân okunması öğrenilmez, okullarda din dersi okutulmaz!
Elbette bu anlayış hem Türkiye hem de dünya gerçekleriyle örtüşmeyen, “fıtrat”a da aykırı bir anlayıştır. Böyle olduğu için de millet ekseriyeti tarafından reddedilmiş, kabul görmemiştir. Aksine milletimiz, “yasak” olduğu halde Kur’ân öğrenmiş, okullarda okutulmadığı yıllarda da Hz. Peygamber’in Hayatı’nı öğrenmiş, ‘din dersi’ni okumuş ve okutanlara da sahip çıkmıştır. Türkiye’deki sosyal gelişmeleri inceleyenlerin de izah edemediği nokta buradadır: Bunca tazyike, bunca yasağa, bunca haksızlığa rağmen nasıl olmuş da Türkiye’de ‘din öldürülememiş’tir?
Uzmanlar farklı kelimelerle izah etmiş olsa da işin özünde ve esasında “fıtrata uygun olmak ya da olmamak” var. Gerilemesi umulduğu halde “muhafazakâr anlayış”ın artması “endişeli laikler”in her zaman gündemini meşgul ediyor. Hemen ifade etmek lâzım, “muhafazakârlığı”, İslâm dinini daha iyi öğrenme ve yaşama anlamında kullanıyoruz. Başkaları başka anlamlar vermiş olsa bile.
“Endişeli laikler”in bir merakı da, okullarda okutulan Kur’ân ve benzeri dinî muhtevalı derslerin toplumu dönüştürüp dönüştürmeyeceği. Yıllardan beri okullarda okutulan ‘yanlış’ derslere bel bağlayanların böyle bir endişe duymaları normaldir. Ama Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Hakan Yılmaz, böyle düşünenlerin gönlüne su serpmiş. Özetle şöyle demiş: “Eğer okuldaki eğitim çok etkili olsaydı, cumhuriyetçilik ve laiklik değerleri, Atatürk ilke ve inkılapları toplumda çok daha yüksek oranlarda yayılmış olurdu!” (Konuşan: Mine Şenocaklı, Vatan g., 20 Kasım 2012)
4+4+4 sistemiyle okullaşma yaşının 5.5’a inmesinin “toplumun dindarlaşması ile” bir ilgisinin olup olmayacağı sorusu da şöyle cevap bulmuş: “Bu eğitim keşke devlet okulları dışında, daha özerk kurumlarda, meselâ camilerdeki Kur’ân kurslarıyla yapılabilseydi. Ama madem ki okullarda veriliyor, ben şöyle düşünmekten yanayım, ailesi tarafından dindarlaştırılmamış bir çocuğu okulda öğretmenin dersle dindarlaştırması hiç kolay bir şey değildir. Hele haftada 2-3 saatlik bir dersle... Dini öğrenebilir çocuk. Duâları öğrenir, ibadetleri öğrenir, Peygamberin (asm) hayatını öğrenir. Bunu bilmek başkadır. Ama bununla ailesinin ona verdiği dindarlık seviyesinin de üstünde dindarlaşıp, ailesine kafa tutacak ve ‘Siz niye dindarlaşmıyorsunuz?’ diyecek bir çocuk doğrusu ben çok tasavvur edemiyorum. Tabiî ki bilemem 20 yıl sonra bu eğitimin sonuçlarının ne olacağını, ama yıllardır Cumhuriyet değerleri ve laiklik öğretiliyor okullarda. Hangimiz bunları 7-8 yaşında içselleştiriyoruz ve ona göre yaşıyoruz? Onlar öğretiliyor, ama ailemiz de başka bir şey öğretiyor. Arkadaşlarımızdan başka şeyler öğreniyoruz ve sonuçta bugün Türkiye toplumuna baktığımızda cumhuriyetçi ve laik değerleri tamamen içselleştirmiş, kendisini bu değerlerle tanımlayan kesimlerin yüzde 20-25 olduğunu görüyoruz. (...) Eğer okuldaki eğitim çok etkili olsaydı, cumhuriyetçilik ve laiklik değerleri, Atatürk ilke ve inkılapları şimdi çok daha yüksek oranlarda yayılmış olurdu. Üstelik haftada 3-4 saat de değil, 40 saat bu anlatılıyor. Çünkü her şeyiyle anlatılıyor. Andımızla anlatılıyor, törenlerle, bayramlarla anlatılıyor. Bütün millî eğitim sistemimiz bunun üzerine oturmuş durumda, ona rağmen olmadı...”
Demek ki okullarda anlatılanlardan ziyade ailedeki eğitim önemli. “Aileye sahip çıkalım” diyenler haklı. Bunca “eğitim”e rağmen “ilke ve inkılâplar”ın tutmadığı da ayrı bir gerçek...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Faruk Çakır Arşivi