Ali Ferşadoğlu

Ali Ferşadoğlu

Sonradan ortaya çıkan herşey bid’at mıdır? (3)

Sonradan ortaya çıkan herşey bid’at mıdır? (3)

Kitap ve Sünnet’te yer almamakla birlikte Kitap ve Sünnet’in ruhuna uygun olan günlük yaşantı, evrad ve zikirle ilgili uygulamalar “yasaklanan bid’at” değildir, en fazla “bid’at-ı hasene” olarak tâbir edilebilir.
Öte yandan Peygamberimiz (asm), “Kim benim bir sünnetimi ihyâ ederek insanların onunla amel etmelerine vesile olursa, o insanların kazanacağı sevaplardan hiçbir şey eksiltmeden onların sevaplarının bir katını almış olacaktır. Kim de bir bid’at icat ederek onunla amel edilmesine sebep olursa, o bid’at ile amel edenlerin yüklenecekleri günahlardan hiçbir şey eksiltmeden onların günahlarının bir katını yüklenmiş olacaktır.” (İbn Mâce, Mukaddime, 15.) beyanıyla bid’atın mahiyetini ortaya koyar.
Naklettiğimiz tanım, izah ve örneklerden de kastedilen bid’at, iman esaslarını, İslâmî şeâirleri ve ibadetlerle alâkalı sünnetleri bozmaya, değiştirmeye, kaldırmaya ve unutturmaya yönelik yeni icatlar, düşünce ve uygulamalardır. Zira, bid’at, İslâmî hüküm ve ibadetlerle ilgili hususları kaldırıp yerlerine beşerî ve arzî bir şey koymak, icat etmektir.
Bediüzzaman, “şeâiri tağyir eden (İslâm’ın alâmetlerini değiştiren) ehl-i bid’a”ya, meselâ, Türkçe ibadet isteyen bid’acılara da şu susturucu cevabı verir:
“..Acaba bu ferman-ı kat’îye karşı, ulemâü’s-sû’ [kötü âlimler] tabirine lâyık bazı bedbahtlar hangi maslahatı buluyorlar, hangi fetvâyı veriyorlar ki, lüzumsuz, zararlı bir surette şeâir-i İslâmiyenin bedîhiyâtına karşı geliyorlar, tebdili kabil görüyorlar? Olsa olsa, muvakkat bir cilve-i mânâdan gelen bir intibah-ı muvakkat, o ulema-i sû’u aldatmıştır.
“Meselâ, nasıl ki bir hayvanın veyahut bir meyvenin derisi soyulsa, muvakkat bir zarafet gösterir; fakat az bir zamanda o zarif et ve o güzel meyve, o yabanî ve paslı ve kesif ve ârızî deri altında siyahlanır, taaffün eder. Öyle de, şeâir-i İslâmiyedeki tabirat-ı Nebeviye ve İlâhiye, hayattar ve sevabdar bir cilt, bir deri hükmündedir. Onların soyulmasıyla, maânîdeki bir nuraniyet, muvakkaten çıplak, bir derece görünür. Fakat, ciltten cüdâ olmuş bir meyve gibi, o mübarek mânâların ruhları uçar, zulmetli kalb ve kafalarda beşerî postunu bırakıp gider. Nur uçar, dumanı kalır.” (Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 385.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ali Ferşadoğlu Arşivi