Önem Vermediğimiz Önemli Konular
Bahar gelip havalar ısınmaya başlayınca tarlalar sürülür ekilir bahçelere sebzeler dikilir meyve ağaçlarına bakılır; bir ülkeye ve topluma hürriyet gelince orada yaşayan Müslümanlar, serbestlikten yararlanarak İslamî hizmet ve faaliyetlere girişirler. Hiçbir fırsat ve imkânı ziyan etmezler, gaflete düşmezler, var güçleri ile Allahın dinine yardım ederler; böylece Allahın rızasına kazanarak kendilerine yardım etmiş olurlar.
Hürriyet ve serbestlikten gereği gibi yararlanarak, olanca güçleri ile planlı programlı ve metotlu bir şekilde, İslam'a hizmet etmeyen Müslümanlar gafil ve cahildir. Bu Müslümanlar âlim kimselerse, onlar hakkında hain sıfatı da kullanılabilir.
Yakın tarihimizdeki gerçek din büyükleri, gerçek ulema, gerçek ziyalı Müslümanlar en zor şartlar altında bile, tutuklanmayı, ağır ceza mahkemelerinde sürünmeyi, zindanlarda çürümeyi hattâ ölümü bile göze alarak çok köklü çok faydalı çok hayırlı hizmetler etmişlerdir, Allah onlardan razı olsun.
O himmetli büyüklerimizin bazısı gizli medreseler açmışlar âlimler, fakihler, gerçek hademe-i hayrat (din görevlisi) yetiştirmişlerdir.
Bazısı, Kur'an kursları açarak çocuklara Kur'an okumasını ilmihal bilgilerini öğretmişler, imanlı nesiller yetiştirmişlerdir.
Bazısı, yasaklanmış ve kapatılmış tasavvuf dergâhlarını bin bir tehdit ve baskı altında yaşatmaya çalışmıştır.
Bunlardan bazısı evlerini bir tür medrese haline getirip ulum-i arabiye ve İslamiye okutmuştur.
Bu ihlâslı ve gayretli büyüklerimiz bu hizmetleri ile Müslümanların veliyyinimetleri olmuşlar, inşallah Allahın rızasını ve Müslümanların teşekkür, minnet ve dualarını kazanmışlardır.
Daha pek yakın tarihlerde Türkiye Müslümanları ağır baskılar gördüler, temel hak ve hürriyetleri ayaklar altına alındı, tehdit ve hakaretlere maruz kaldılar. Sonra Allah onları biraz feraha çıkarttı, yüzde yüz olmasa bile hürriyet ve serbestlik geldi... Lakin Müslümanların bir kısmı (yüzde kaçı?) hürriyetin ılık ve gevşetici havası içinde gaflete düştüler, yumuşadılar. Kimisi, lüks hayat ve beyinsizlik bataklıklarına düştü, dünya zevklerine kapıldılar hatta dün bozuk dedikleri düzenin bugün haram rant ve nimetlerine saldırdılar.
İmana, İslam'a, Kur'ana, Sünnete, Şeriata hakkıyla, gereği gibi hizmet eden ihlâslı ve faziletli Müslümanları tenzih ederek yazıyorum:
1960'lı 70'li yıllarda 'bu düzen bozuk, bu düzen kötü!.. Biz bunun yerine hak ve adil bir düzen getireceğiz...' diye feryatlar kopartan bir takım sahte İslamcılar; havalar güzelleşip ısınınca omuzlarındaki mücahitlik postlarını attılar, müteahhitlik pelerinlerine bürünerek ganimet toplamaya başladılar.
Vesayet rejimi baskılarının kırıldığı bu hürriyet havası içinde Türkiye Müslümanlarının tek bir ümmet olarak, birlik ve beraberlik içinde, akıllıca bir plan program mucibince İslami, İmanî, şer'î hizmetler yapmamaları ne kadar üzücü bir durumdur.
Sanki Hz. Ömer devrinde, Kanuni Sultan Süleyman zamanında yaşıyormuşuz gibi rahat içindeyiz. Gaflet karanlıkları ve sisleri içinde önümüzü göremiyoruz. Din iman elden gidiyor, Şeriat çoktan gitmiş, Müslümanların büyük kısmı lüks meskenler, lüks yazlıklar, lüks mefruşat (döşeme, mobilyalar), lüks giysiler, lüks yemekler peşinde.
Sabah namazlarında camilere gitmediğimiz için faciadan haberimiz yok.
Yunus Emre 'Şehre varam, feryad u figan koparam...' demiş. Gelsin bu günleri görsün.
Müslümanların başında, 1924'den bu yana, kendisine itaat ve biat edilen bir İmam-ı Kebir yoktur. İmam olmayınca olacağı buydu. Bu yokluğun farkında olan kaç kişi çıkar acaba?..
Bugün hizmet edilmiyor mu? Elbette ediliyor... Lakin bu hizmetler kesinlikle (tekrar ediyorum kesinlikle) yeterli değildir.
Hizmet konusunda üç ölçü vardır:
Birincisi mutlaka yapılması gereken,
İkincisi eldeki imkânlar fırsatlar ve enerji ile yapılabilecek olanlar,
Üçüncüsü yapılan hizmetler...
Muhterem okuyucularımın dikkat buyurmalarını istirham ediyorum:
Yapılabilecek hizmetler ile yapılan hizmetler arasında büyük bir mesafe vardır.
Bugünkü birbirinden kopuk yüzlerce, binlerce islami hizip, fırka, cemaat, parça kaosu ve anarşisi içinde işte bu kadar hizmet edilebilir.
Türkiye Müslümanlarının belini kıran en büyük fitne 'İslam Protestanlığıdır'. Müslümanların bir kısmı Protestanlaştırılmıştır. Planlı ve kasıtlı olarak...
Müslümanların içine ajanlar, casuslar, provokatörler, CIA'lar, MOSSAD'lar, insi ve cinni şeytanlar, İbn Sebe'ler, Pakraduniler, Sabataycılar girmiştir.
Müslümanlara çeşit çeşit zokalar yutturmuşlardır.
Müslümanlara yutturulan yüzlerce zokadan biri, Kemalist rejimin bütün okullarında mecburi din dersleri olmasıdır. Açın bu din dersleri kitaplarını... Başında besmele yok, tam sayfa Atatürk portresi, baş tarafında Atatürk'ün gençliğe beyannamesi... Bunların içinde Ehlisünnet yoktur, Şeriat yoktur... Laik, seküler, hümanist, Kemalist, AB normlarına uygun sulandırılmış, sade suya tirit din dersi kitapları... Bunlarla gerçek din eğitimi yapılabilinir mi?
Soruyorum bu laik ve Kemalist din dersleri ile kaç çocuğumuz dindar olmuş namaza başlamıştır?
Türkiye'de İslami durumun çok parlak olduğunu, manevi asayişin berkemal olduğunu, muazzam hizmetler yapıldığını iddia eden kişiler ve gruplar bu yazımdan da hoşlanmayacaktır. Bendeniz, onlar hoşlansınlar, aferin desinler diye yazmıyorum. Düşünsünler, sorgulasınlar yeter...
* (İkinci yazı)
Çukurcuma Müzayede Evi
Değerli dostlarımdan Muzaffer Gültekin bey "Çukurcuma Müzayede Evi" ismini taşıyan bir müessese kurmuştur. Kendisini tebrik eder, hayırlı başarılar dilerim. Çukurcuma Müzayede Evi'nin ilk müzayedesi bugün saat 14.30'da Çırağan otelinde (Beşiktaş-Ortaköy arasında) yapılacaktır. Kataloğunu tedkik ettim, başta yakın çağ hattatlarının Sultanı merhum Hâmid beyin muhteşem bir Fatiha levhası, başka hüsn-i hatlar, Avrupadan satın alınıp yurda getirilmiş tarihî bir İznik çinisi, yağlı boya tablolar, porselenler, kristaller ve başka antika eserler yer almaktadır... Gerçekten dindar bir Müslüman olan Muzaffer Gültekin bey bu müzayede evini kurmakla, islamî kesimde bir ilke imza atmış olmaktadır.