Yüksek binalar ve altında ezilen insanlık! (1)
Kuran-ı Kerime dikkatle bakılırsa her peygamberin toplumsal bir probleme, sapkınlığa, erozyona ve istismara karşı başkaldırdığını görebilirsiniz.
Peygamberler yaygın ahlaksızlığın her türlüsüyle mücadele etmişlerdir. Günümüzün aktüalitesi bizi peşinden sürüklememeli. Peygamberlerin daveti, irşadı verdiği mücadeleleri vahyin ışığında değerlendirdiğimizde âyetler bugün nazil olmuş gibi tazeliğini koruyup yolumuzu aydınlatıp bizleri ibret almaya, helak olan kavimlerin düştüğü hata, isyan ve tuğyana düşmemeye çağırıyor. Hele son zamanlarda gazetelerin tam sayfa reklam aldıkları yüksek binalara aşırı rağbeti görünce ister istemez Ad ve Semud kavimlerini Hz. Hud ve Hz. Salih Peygamberleri hatırlamamız gerekiyor. Allahın kendilerine bahşettiği zenginliğin kendilerinden kaynaklandığı yanılgısına düşerek, zenginliğin ve kimseye muhtaç olmamanın verdiği duyguyla büyüklük ve kendini beğenmişlik hastalığına tutuldular. İnananları kendileri kadar zengin olmadıkları için küçümsüyor, onlarla dalga geçiyorlardı. Sanatlarına, kuvvetlerine, evlerinin ve kalelerinin sağlamlığına güveniyor, kendilerini azap ve yok olmaktan korur zannediyorlardı. Zorbalıkla, terör ve azgınlıkla geçiniyorlardı. Refahın verdiği şımarıklık ve dünyevileşmeye karşı kendilerini uyaran Hz. Hudu yalanlıyor, söylenenlere kulak asmıyorlardı. Âd kavminin hikayesi, cenneti dünyada arayan zavallıların acıklı hikayesidir. İnsanlık tarihinde dillere destan olmuş efsanevi İrem Bağlarının sahibi olan bu uygarlık Ahkafta kurulmuştu. Burası, Arabistan yarımadasının güneyinde okyanusa paralel Rubul-Hali çölünün alt kıyısı boyunca uzanan ve bugün adına Hadramülmevt (Ölü yeşil) denilen vadide bulunuyordu. Ad kavmi, refahın verdiği şımarıklık sonucu Hûd peygamberi dinlemedi ve helake uğradı. Maddi refah ve imkanların şımarttığı bu kavim, dünya nimetlerinden istifade adına her türlü gayreti ortaya koyuyordu. Onlar dünyevi rahatları için her türlü vesileyi meşru görüyordu. Ahlaki değerlerini kaybetmiş bu kavmin bireyleri, kendi rahatları için fakirleri köle gibi çalıştırmaktan ve onlara zulmetmekten çekinmiyorlardı. Her türlü sosyal dengesizlik topluma hakim olmuştu. Mutlu ve putlu bir azınlık yüksek binalarda, havuzlu evlerde, bağlar-bahçeler içinde yaşarken fakir ve zayıflar eziliyordu. Ad kavminin bina yapmak maksadıyla dağları oymaları, saraylar inşa etmeleri, muhkem şekilde yükseltmeleri hususunda o kadar ileri gitmişlerdi ki o kavmin zihinlerinde bu binaların onları ölüme, hava tesirlerine (âfetlere) karşı koruyacağı düşüncesi yerleşmişti. Hz. Hud (a.s) azap gelene kadar kavmini binalar konusunda ikaz etmişti. Sizler ne kadar güçlü ve zengin olduğunuz görünsün diye yüksek yerlere koca binalar kondurarak devamlı yaşayacağınızı mı zannediyorsunuz? Elinize her fırsat geçirdiğinizde, hukuka tecavüz edip zorbalık mı yapacaksınız? (26 Şuara 128-130)
Dünyanın debdebe ve ihtişamına aldanan bu insanlar yaptıkları yüksek binalarla övünürken, alçalan değerlerin insanlığı ne hale getirdiğini düşünemez halde idiler. Ad kavmi, şiddetli ve dehşetli rüzgârla helak oldu. Güçleri, kuvvetleri ve sahip olmakla övünüp durdukları sağlam ve yüksek binaların, evlerin, evlatların onlara bir faydası olmamıştı.
Onlardan arta kalanlar, helak bölgesinden uzaklaşarak yarımadanın Kuzeyinde, ihtişamlı kaya kentlerin olduğu Hicr diye anılan bölgeye yerleştiler. Semud adıyla anıldılar. Semud Adın yaşadığı tecrübeyi yanlış okudu. Ad kavmi, helakini inşaat malzemesinin çürüklüğüne bağladı. Kum tepelerinin (Ahkâf) eteğinde bir medeniyet kurduğu için helak olduğunu düşündü ve gitti kayalardan kendisine muhteşem şehirler inşa etti. (Kayalara 1700 mağara-şehir oydukları rivayet edilir.) Meseleyi böyle çözdüklerini düşünmüşlerdi. Fakat helak sebebinin yapı malzemesinden değil, insandan kaynaklandığını akıl edemediler. Ve sonunda kaya gibi sağlam mekânlarında onlar da helake uğradılar. Fesad ve azgınlığa karşı Hz. Salihin verdiği mücadele anlatılır Kuranda.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.