Cemal Nar

Cemal Nar

Katil Silahlar

Katil Silahlar

Dün akşam televizyon haberlerinde sürekli silahlar çıktı karşımıza. Ama bu sefer çok çirkindiler, nefret ettirdiler kendilerinden. Tiksindirdiler…

Silahları, özellikle de erkekler neden çok severler? Acaba, fıtratlarında “yesfiku’d dima”, yani “kan dökücülük” olduğundan mı? “Ve kane’l insanu zalûmen cehûla”, yani “insan çok zalim ve cahil olduğundan” mı?

Hoş, “ameller niyetlere göre değerlendirilir.” Birisi de kalkar, “silahlar, iyi kullanılırsa, doktorun elinde can kurtaran bıçaklar gibidir.”

Doğrudur, ama ya katilin elindeki silahlar?

Evet, silah “güç”tür ve gereklidir. Allah Teâlâ “Bu gücü hazırlayın” diyor bizlere. Bizim bilip bilmediğimiz düşmanlarımızı caydırmak için, korkutup üstümüze saldırmalarını önlemek için, buna rağmen saldırırlarsa kendimizi savunmak için, dinimizi vatanımızı korumak için, cihat için gereklidir bu güç hiç şüphesiz. Amenna.

Ama, kabalık için, haksızlık için, zulüm için, kan dökmek, soykırım yapmak için asla…

Dün akşam televizyonda, haberlerde gördüğümüz silahlar bu cinstendi ve üst üste gelince midemizi bulandırdı.

önce Radovan Karaciç'in tutuklanması haberiyle gündeme geldi silahlar. Kalleş ve kahpe silahlar. Elleri arkasından bağlanmış Müslümanlara sıkılan silahlar. Henüz ölmemiş, acıyla kıvranan yaralı masumlara ölüm kusan silahlar…

Bir yandan haber geçiyor, bir yandan silahlar masumları biçiyor… “İlk kez 24 Temmuz 1995'te hakkında suçlamada bulunulan Karaciç, 13 yıldan beri adaletten kaçıyordu. Karaciç'e yöneltilen suçlamalar arasında; ''soykırım yapmak'', ''soykırıma suç ortaklığı yapmak'', ''yoketme'', ''cinayet'', ''kasıtlı adam öldürme'', ''insanlara eziyet etme'', ''zorla göç ettirme'', ''insanlık dışı fiilleri işleme'' ve ''1992-1995 yılları arasında Bosna Hersek'te, Bosnalı Müslümanlar, Bosnalı Hırvatlar ve Bosna'daki Sırp olmayan diğer sivillere karşı diğer suç fiillerini işleme'' bulunuyor.”

“www.habervaktim.com” da geniş yer verdi, 11 Haziran 1995’te, Birleşmiş Milletler’in “güvenli bölge” ilan ettiği Srebrenitsa kenti, bölgeyi gözetim altında tutan Hollandalı askerlerin hiçbir müdahalesiyle karşılaşmaksızın Sırp kasabı Ratko Mladiç emrindeki 500’den fazla Sırp asker tarafından saldırıya uğradı. Kentte bulunan ve “güvenli bölge” olması nedeniyle silahsızlandırılan 12 binden fazla Müslüman Boşnak erkek, bu katliamda şehit oldu.

5 gün süren katliam boyunca Birleşmiş Milletler ya da dünyanın öteki “büyük” devletleri hiçbir müdahalede bulunmadı.

Hollanda hükümeti, geçen yıl, Srebrenitsa’da görev yapan ve katliama seyirci kalan onursuz askerlerini, şerefsizlik ve haysiyetsizliğin üstüne tüy dikerek, “madalyayla” ödüllendirdi.

Yine geçen yıl, Uluslar arası Adalet Divanı, Srebrenitsa’da yaşananları “soykırım” olarak nitelendirdi ama ne Sırp kasaplarını, ne Hollandalıları, ne de öteki sorumluları suçlu ilan etti. Kısacası dünya Srebrenitsa’da yaşananlara “soykırım” dedi ama suçu kimin işlediğini “söyleyemedi.”

Srebrenitsa, Bosna Soykırımı’nın en kanlı parçası olarak, Avrupa’nın mezar taşı oldu!”

40 bin insan…
Müslüman olduğu için…
Avrupanın göbeğinde…
göz göre göre…
katledildi…
ırzlar çiğnendi…
çocuklar vahşice öldürüldü…
toplu mezarlar hala deş deş bitmiyor…

Ve dün o silahları ve o silahları sıkan itleri gördüm ekranda ve yıkıldım. (Nefretimi nasıl ifade edeceğimi bilemediğimden böyle dedim ama içime sinmiyor, itlerden, Allah Teâlâ’nın yarattığı o mübarek hayvanlardan özür diliyorum.)

Söz söyleyecek halim kalmadı. Bari sözü Bosna’nın Bilge Kral’ı, yirminci yüzyılın en büyük komutan ve liderlerinden merhum Aliya İzzetbegoviç’e bırakalım:

“Savaşta büyük zulme uğradınız. Zalimleri affedip affetmemekte serbestsiniz. Ne yaparsanız yapın, ama soykırımı unutmayın. çünkü unutulan soykırım tekrarlanır.”

Unutma Müslüman! “Bir mü’min, zarar gördüğü delikten ikinci kez sokulmaz” diyor Sevgili Peygamberimiz. Bunun için unutma.

Arkasından bir başka kahpe çıktı sahneye. ülkesine dikilen utanç duvarını protesto etmek için gösteri yapan Filistinli Müslüman gence, elleri bağlı ve dayak yemekten bitkin o insana, sanki “savaş esiri” gibi tutuklamış o mücahide, İsrailli askerlerin yanında, bile bile nişan alan ve keyfi ayağına kurşun sıkan İsrailli o asker, o kahpe asker…

İsrail devleti açıklama yapıyor: Soruşturma açmışlarmış… Suçlu bulunursa cezalandırılacakmış… Yuh olsun topunuza… Siz, tıpkı Hollanda gibi alçaklara ancak “madalya” takarsınız…

Ve sizi böyle şımartan bize, bizim iman zayıflığımıza, cehaletimize, gayretsizliğimize, izzetsizliğimize, cesaretsizliğimize, cihada niyetsizliğimize de yuh olsun…

Yuh olsun sonra doğuda, devletin silahlarıyla, tüyü bitmemiş yetimlerin parasıyla bir cahil görgüsüzün düğününde 60 bin mermi sıkan sözde koruculara… Yazıklar olsun onlara ve yetkili olup da onlardan hesap sormayanlara…

İnsan bu kadar mı ilkel olur? Bu adamlara (!) devlet nasıl güvenir de silah verir?

Ve “Ergenekon” çetesi elinde çıkan silahlar, bombalar… Sinan Aygün’ün odasında bulunan ve ancak başı belaya girince belli olan silah… Ve şu anda bir yerlerde bulunan ve yeri gelince “müstakbel faili meçhul” cinayetlerde kullanılmak için bekletilen silahlar…

Onlara da, onları kullanan katil ellere de yuh olsun!


Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi