Faruk Çakır

Faruk Çakır

O zaman ne yapmalı?

O zaman ne yapmalı?

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, NTV ve Star’ın ortak yayınında (21 Aralık 2012) bazı açıklamalarda bulundu. Açıklamalar arasında özellikle dikkat çeken konular da vardı. Meselâ, izinsiz “dinleme”lerin devam ettiği ya da edebildiği, “derin yapı”nın tam olarak bitirilemediği gibi itiraflar bunlar arasında sayılabilir.
İki televizyon kanalının ortak yayınladığı programda başbakan, “Devletteki derin yapı sizce tamamen tasfiye edildi mi?’’ sorusuna şöyle cevap vermiş: ‘’Devletteki derin yapı tamamen temizlendi diye bir iddianın içerisinde olamam. Çünkü her geçen gün çok çok değişik şeyler olabilir. Bu kadar büyük bir iddianın içinde değilim. Her halde dünyada otokratik rejimler de dahil olmak üzere derin yapının sıfırlandığı bir ülkeyi konuşmak kolay kolay mümkün değil.’’ (AA, 21 Aralık 2012)
Türkiye, 1950’ye kadar “tek parti/CHP” iktidarıyla yönetildi. 1946’daki “açık oy, gizli sayım”lı seçimi hür ve demokrat bir seçim kabul edemeyeceğimize göre ilk çok partili ve serbest seçim 1950’deki seçimdir. Dolayısıyla “derin yapı”ların kökleştiğini ve bunları tasfiye etmenin kolay olmadığı da kabul edilebilir. Ancak hadiseyi tesbit etmek yetmez. “Derin yapı”lar tahminlerden daha fazla kökleşmişse ve “iktidar” olan siyasî partiler “muktedir” olamıyorsa ne yapmak gerekir? Türkiye’yi idare edenlerin en önce bunu tesbit etmesi gerekmez mi?
Türkiye’de iş yapmanın, “yasak”lara sığınan “derin yapı”ları tasfiye etmenin kolay olmadığı ortada. Ancak dünya âlem kendi ülkelerindeki “derin yapı”ları nasıl tasfiye ettiyse, benzer şekilde Türkiye de tasfiye edemez mi?
İş bu noktada gelip Türkiye’nin önünü tıkayan ve ufkunu karartan sistemi tanımaya dayanıyor. Gövdenin içine girip onu kemiren “düşman”ı tanımayıp ona “övgü”ler sıralayarak “tıkayan sistem”i aşmam mümkün olabilir mi?
Aslında yapılması gereken şey bellidir: Vesayetçi sistemi etkisiz hale getirmek için Avrupa Birliği üyeliği ya da o kriterleri hayata geçirebilecek yolda daha kararlı ve emin adımlarla yürümek gerekir. Türkiye’yi idare edenler de biliyor ki ülkemizdeki vesayetçi sistem nisbeten gerilediyse bu biraz da “AB normları”na uyum sayesinde oldu. Dünya küçülüp bir köy haline geldiğine göre ülkemiz de dünyadaki gelişmelerden bağımsız düşünülemez. Geçmişte kendi vesayetçi sistemleriyle boğuşan ülkeler o sistemleri nasıl devre dışı bıraktıysa Türkiye de benzer adımları atmalıdır. Netice itibarıyla millete rağmen iş yapmak isteyen ekipler her ülkede vardır ve olmaya da devam edecektir. Önemli olan bu noktada kararlı ve sonuç alıcı adımların atılmasıdır. Türkiye ne zaman Avrupa Birliği yolunda adım atsa “derin yapı”lar bundan rahatsız oldu. Elbette Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında Türkiye’nin AB üyesi olmasını istemeyenler de vardır ve bunlar üyeliği engellemek için her türlü yola başvurabilirler. Türkiye’nin yapması gereken, “pire”ye kızıp yorgan yakmamaktır. “Bu kadar da haksızlık olmaz ki!” deyip hakkımızı arayalım; ama “Türkiye AB’ye üye olmasın” diyenlerin ekmeğine yağ sürecek şekilde ayağımıza kurşun sıkıp, bindiğimiz dalı kesmeye çalışmayalım.
Bu açıdan bakıldığında Türkiye’nin dertlerini ve problemlerini tesbit etmek tek başına yetmiyor. Elbette bu sıkıntılar tesbit edilecek, ama daha önemlisi sıkıntıları aşmak için atılması gereken adımları gecikmeden, ertelemeden ve ötelemeden atabilmektir. “Türkiye, AB’ye üye olsun” derken bu ifade edilmeye çalışılıyor. Hedef kuyu kazmak ise, yardım edenleri küstürmemek lâzım. Velev ki yardım edenlerin niyeti başka olsun. Neticede kuyu kazılıp ‘su’ya ulaşıldığında maksat hasıl olacaktır.
Türkiye’yi idare edenlerin hedefi ve maksadı devletteki derin yapıları tasfiye etmek ise ikide bir “kuyu” kazılmasına yardım edenleri küstürücü beyanlar sarf edilmemeli. Böyle yapıldığında Türkiye’nin AB’ye üye olması için (kendi menfaatleri gereği bile olsa) gayret sarf eden “dost”ların da eli zayıflamış oluyor. Bu durum ne ülkemizin ne de AB üyesi ülkelerin menfaatine olan bir hal değildir.
Yapılması gereken bellidir ve gecikmeden, ertelemeden ve ötelemeden bir an önce yapılmasında fayda vardır...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Faruk Çakır Arşivi