Her Alternatif Tıpçı, şarlatan değildir!
Biraz sonra yazacaklarıma geçmeden önce, şunu özellikle belirtmek istiyorum: Sağlık Bakanı Recep Akdağ; sadece bana göre değil, toplumun büyük çoğunluğuna göre, “AK Parti Hükümeti’nin en başarılı bakanlarından biri”dir... Çünkü Recep Akdağ, sağlık alanında “ilk”lere imza atmış, insanları “hastane kuyrukları”ndan kurtarmış bir adamdır.
Hasılı kelâm;
“Sağlık” dedin mi akla Recep Akdağ gelir... Recep Akdağ dedin mi de, akla “sağlık” gelir...
Gerçekten de;
“Sağlığa damgasını vurmuş” bir adamdır.
Ne var ki; nihayetinde o da bir “insan”dır ve her insan gibi o da “hata”lar yapmış, dolayısıyla “eleştiri”lere maruz kalmıştır...
Meselâ, “Domuz Gribi”ne karşı “aşı kampanyası” başlattığı günlerde Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından bile yadırganmış, bu kampanya akamete uğramıştır.
AŞI ÖLDÜRÜYOR
Kaldı ki;
Sadece “Domuz Gribi”ne yönelik değil, diğer “aşı”ların da “öldürücü” etkilerinin olduğu, Pazar günkü Akit’in sürmanşetinde “belgeleriyle” sunulmuştu. Bugün de, “aşıların binlerce çocuğu öldürdüğünü” haber veriyoruz...
Hatırlayacağınız gibi;
“ABD’de hazırlanan bir rapor”a göre, sağlığımız “Küresel İlâç Teröristleri” tarafından tehdit ediliyordu.
Düşünebiliyor musunuz;
1990’da bir bebeğe tavsiye edilen aşı miktarı 15 iken, 2007’de bu sayı 26’ya çıkmış!.. Üstelik de, “aşı miktarı” arttıkça, “hastalanma riski” de yükselmiş!..
Şunu demeye çalışıyorum;
ABD’den veya Avrupa’dan geliyor diye; “aşı”lar ve “ilaç”lar, illa da “güvenilir” ve “faydalı” demek değildir.
Meselâ, şu “fast-food”lar!..
Malûm, “Batı kaynaklı” fast-food, bir “ayaküstü beslenme” biçimidir ve içindeki “katkı maddeleri” yüzünden “obezite”ye yol açmaktadır... Bu yüzden de, ABD ve Avrupa ülkeleri, “fast-food”a dolayısıyla “obeziteye karşı savaş” açmışlardır.
Demek oluyor ki;
Bir şeyi “ABD ve Avrupa yaptı” diye, mutlaka “faydalı”, mutlaka “sağlıklı” demek değildir!..
Hele de “sağlık” konusunda!..
DİŞ’TE BÜYÜK VURGUN!
Meselâ, geçenlerde gazetelerin birinde şöyle bir haber vardı:
“İmplantın da sahtesini yapmışlar!.. Dişte büyük vurgun!”
Haberin ayrıntısı şöyleydi:
“Diş eksikliği tedavisinde çığır açan implant (yapay diş kökü) tedavisi Türkiye’de 1990’lı yıllardan bu yana uygulanıyor. Ancak anormal yüksek fiyatı yüzünden hep ‘sosyete dişi’ olarak anıldı. ‘Ortadirek’ ve dar gelirliler için bir hayal olarak kaldı. (...)
Yurtdışından gelen implantların birçoğunun, ‘Avrupa Birliği ülkelerinden ithal”’ diye kayıtlara girse de, aslında G.Kore, Çin, Rusya ve İsrail’de üretildiği, kalitesinin de gerekenin çok altında olduğu tespit edildi. Fason üretimle tanesi 100 dolara mal edilen implantların Türkiye’de ünlü markaların etiketiyle hastanelere ve diş hekimlerine 1000 dolara varan fiyatlarla satıldığı ortaya çıktı. Ayrıca Uzak Doğu ülkelerinden bavul ticaretiyle yüklü miktarlarda “CE belgesi” olmayan kaçak implant getirilerek piyasaya sürüldüğü belirlendi.”
Uzun lâfın kısası;
Sahtekâr, her yerde “sahtekâr”dır... İşin içinde “rant”, hele hele “tatlı para” varsa, “sahtekâr”ların da önüne geçilemez, “şarlatan”ların da, “istismar”cıların da!..
Bu, “Batı”da böyle!..
İLACI TOPLAT AMA!
Sahtekârlığı, üçkâğıtçılığı ve istismarı önlemenin, en azından azaltmanın tek yolu “kontrol”dür, “sıkı takip”tir!..
Bunca takibe ve kontrole rağmen, yine de “sakat ilâçlar” gelmiyor mu Türkiye’ye?..
Elbette geliyor...
İşin tuhaf tarafı;
“Yıllarca kullanıldıktan sonra” anlaşılıyor ki, o ilaç veya ilaçlar “zararlı”dır... Derhal “genelge” yayınlanıyor: “Adı geçen ilâçların toplatılmasına!”
İyi de;
O ilâçları “Kas gevşetici!.. Kolesterol düşürücü!.. Kemik erimesi!.. Sinüzit açıcı” ve benzeri amaçlar için kullanan insanlar ne olacak?.. Onların bünyelerinde meydana gelen “tahriş” ve “tahrip”lerin hesabını kim verecek?..
O ilaçları gönderen Avrupa; “Pardon” diyor, “Yeterince test edilmeyen ilaçlar zararlıymış!.. Biz toplatıyoruz, siz de toplatın!”
İyi, hoş da;
Bu olay, “yeni model” olduğu halde, bazı aksamlarında “teknik problem” olduğu için “toplatılan” otomobillere benzemez ki!.. Hadi, otomobili toplattın ve yenisini gönderdin insanlara... Peki, “zararlı ilâçları” yıllarca içen milyonlarca insanı ne yapacaksın?.. O insanların bünyelerini “kimyasal çöplük” haline getiren “ilaç tröstleri”ni ne yapacaksın?..
Var mı bunun bir yaptırımı!..
Hayır, yok!..
YA, YAN TESİRLERİ?
Bakmayın “toplatılan ilaçlar”dan söz ettiğime... Bir de, halen kullanmaya devam ettiğimiz ilaçlar var... İlaç kutularının içinde “prospektüs”ler var ya, onları açıp, “bit” kadar yazıları hiç okudunuz mu?..
Eğer okuduysanız, görmüşsünüzdür; doktorların “Grip... Baş ağrısı... Tansiyon... Kolesterol... Kemik erimesi veya nefes darlığı” için yazdığı o ilaçların, o kadar çok “yan tesirleri” var ki, saymakla bitmez... Evet, evet; faydaları 1-2 tane, “yan tesirleri” yüzlerce...
Gel de iç, içebilirsen!..
“Mide”den iyi olsan, ya “böbrek”lerini, ya da “karaciğer”ini kaybediyorsun!..
Başka yolu yok!..
Pardon, var!..
ALTERNATİF TIP’LA ALAY!
Malûm; “Dert veren Allah, dermanını da verir” deriz... Gerçekten de; “dert” veren Cenab-ı Allah, o dertlere “derman” olacak şeyleri de yaratmıştır... Derman; bazen “bitki”lerdedir, bazen “böcek”lerdedir, bazen “hayvan”lardadır... Ama, mutlaka “yeryüzü”ndedir!.. Yeter ki; “Tıbb-ı Nebevî” veya “Alternatif Tıp” dediğimiz bu “bilim dalı” ile ilgilenen “doktor”larımız, “eczacı”larımız, “Lokman Hekim”lerimiz olsun!..
O zaman, “Allah’ın izniyle” bütün dertlere deva, bütün hastalıklara şifa bulunur.
Şuraya gelmek istiyorum;
Günümüz Türkiye’sinde, “Alternatif Tıp”la uğraşan birçok insan var... Bunlar, çeşitli “bitki karışımları”ndan “ilaç”lar yapıyorlar ve hastaların “şifa” bulmasına vesile oluyorlar...
Ne var ki;
Ömrü boyunca kitaplarda yazılanlar dışında “tıbbî bir bilgi”ye sahip olmayan, bir defacık olsun “arazi çalışması” yapmayan, sadece ve sadece “Batı’da yazılanları ezberleyen” koca koca Doç.’larımız, koca koca Prof.’larımız; ekranlara çıkıp, “ballı karışım”lardan, “ısırgan otu”ndan veya “zakkum”dan, dertlere derman olacak “ilaç”lar bulduğunu ve “birçok hastayı da iyileştirdiklerini” söyleyen “Lokman Hekim”lere hitaben, sahip oldukları “önyargı” ile hemen “yafta”yı asıyorlar: “Şarlatan!.. Sahtekâr!.. İstismarcı!..”
Arkasından da diyorlar ki;
“Senin diploman var mı?.. Sen, tıp okudun mu?.. Bu buluşunu Batı dergilerinde yayınlattın mı?”
Bu suçlamalarla, bu “yafta”larla, Dr. Ziya Özel başta olmak üzere, birçok “Lokman Hekim”i susturdular ve insanımızı “Batı’nın ilaç tröstleri”ne mahkûm ettiler, bu alanda çalışan insanların önünü kestiler!..
Yazık değil mi bu ülkeye?..
BANA FORMÜLÜNÜ VER!
Son yıllarda, Tarım Bakanlığı, bu alanda çalışan insanların “önünü açar gibi” yapsa da, Sağlık Bakanlığı’nın “engel”lerini aşmak mümkün değil!...
Meselâ, Tarım Bakanlığı, bu ilaçların “gıda takviyesi” olarak kullanılmasına izin verirken, Sağlık Bakanlığı, ona da “Hayır” diyor; “Bu ürünlerin, hangi hastalıklara iyi geldiğini söyleyemezsiniz!”
İlgili madde özetle şöyle:
“Türk Gıda Kodeksi Etiketleme Yönetmeliği Madde 6, Fıkra 3: Gıdanın etiketlenmesinde özel beslenme amaçlı gıdalar ile ilgili mevzuat hükümleri saklı kalmak kaydıyla, o gıdanın bir hastalığı önleme, tedavi etme veya iyileştirme özelliğine sahip olduğunu belirten veya böyle özelliklere atıfta bulunan ifadeler yer alamaz.”
İyi de; meselâ, Münir Bozkurt adlı vatandaş, “Münir Sultan Macunu” diye bir “ilaç” buldu ve bunun, diyelim ki “kanser”e iyi geldiğini ispatladı...
Ona diyorsun ki;
“Bulduğun ilacın kansere iyi geldiğini söyleyemezsin!.. Bu, etik olmayan bir tanıtımdır!”
Peki, Münir Bozkurt, nasıl tanıtacak ürününü?.. Deniliyor ki; “Bir üniversiteden onay al!”
Tamam da, “üniversite” de diyor ki; “Karışımda neler kullandığını, neyi hangi oranda kullandığını bana bildir!”
Olur!.. Başka arzun?!?..
Adam sana “formül”ünü bildirecek, sen de “onay” vereceksin, öyle mi?..
Ya, sen o formülü alıp “başka bir firma”ya pazarlarsan?.. Adam, bu işe yıllarını vermiş, ama sen “formül” istiyorsun!..
Alan da gaçan mı?..
Vay uyanık vaay!..
Nerede bu yoğurdun bolluğu...
KÖSTEK DEĞİL, DESTEK!
Söyleyin Allah aşkına;
Bu “absürd”lükler varken, Türkiye’de hiç “mucit” çıkar da, sağlığa katkı sunabilir mi?..
Sağlık Bakanlığı, “bitkisel tedavi” alanına yıllarını vermiş insanlara “uyarı”lar yapıp “ceza” vermek gibi “engel”ler çıkarmak yerine, bizim “inanç ve kültür”ümüzün bir parçası olan “bitkisel tedavi”ye destek olup, insanımızın “kimyasal atık deposu” olmasının önüne geçmek için çaba harcamalıdır.
İşte, “haberler” ortada...
İnsanımız, “ilaca göre hastalık üreten” Batılı ilaç tröstleri yüzünden bir “kimyasal çöplük” haline gelmiştir... Batı’nın bize dayattığı “ilaç rejimi”nden kurtulma zamanı gelmedi mi daha?..
Sözün özü;
“Hiçbir yan tesiri olmayan” bitkisel ilaçlara ve onları üretenlere karşı yürütülen “aşağılama kampanyası”na bir an önce son verilmeli, içlerinde “yamuk” insanlar varsa ayıklanmalı ama “insanı yaşatmayı” kendine dert edinen “Lokman Hekim”lere sonuna kadar destek olunmalıdır.
Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, evinden “Hünnap” meyvesini niye eksik etmediğini, elinden de “ılık suya bir tatlı kaşığı kestane balı”nı niye düşürmediğini bir sormalı ve artık “bitkisel tedavi”lere karşı takındığı “sert tutum”dan vazgeçmelidir.
Herkese sağlıklı günler diliyorum...
Darbeci yargılanıyor ama koyduğu yasak yürürlükte! Türkiye’de “231 bin üyesi” olan Eğitim Bir-Sen’in dün “kamu kuruluşları” önünde gerçekleştirdiği “eylem”de de görüldüğü gibi, “hak istemek” için veya “sesini duyurmak” için, illâ da “vurup-kırmaya” ya da “yakıp-yıkmaya” hiç gerek yok...
Eğitim Bir-Sen üyeleri dün ne yaptı?.. Gittiler “kamu kuruluşları”nın önlerine ve dediler ki; “Biz, darbe döneminden kalma 1982 model Kılık-Kıyafet Yönetmeliği’ni yok sayıyoruz!”
Sizin anlayacağınız, kırmadan-dökmeden bir “sivil itaatsizlik” eylemi gerçekleştirdiler... Kamu kuruluşlarına, “kravatsız” girdiler, “blujean”ları ve “başörtüleri” ile geldiler...
İşin doğrusu, “talep”leri de son derece yerinde...
Öyle ya; “MEB’in genelgesi”nde “kılık-kıyafet serbest” deniliyor ama, “1982’den kalma başörtüsü yasağı” aynen devam ediyor... Sen, “darbe”yi yargılıyorsun ama, “yasağını” aynen sürdürüyorsun!.. Hiç, olacak iş mi?..
Eğitim Bir-Sen üyeleri, dün işte bu “çelişki”ye ve “çağdışılığa” dikkat çekip, deldiler yasakları...
Umarım, Sayın Ömer Dinçer de duyar bu “çığlık”ları!..