Ali Ferşadoğlu

Ali Ferşadoğlu

Hakkın hatırını âlî tutarken...

Hakkın hatırını âlî tutarken...

Acaba kimi zaman ‘devekuşu’ gibi kafamızı kuma gömüp gerçekleri görmezlikten mi geliyoruz? Özellikle “cazibedar dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları” basiretimizi bağlıyor da gerçekleri olduğu gibi görüp ifade etmekten imtina mı ediyoruz?
Veya, “dünyayı yutan büyük letâiflerimizi”, “bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işaret, bir öpmekte”1 batırıyor muyuz?
“Falan başkan, bakan benimle tokalaştı, ziyafet verdi, güzel konuştu!” demek ve diğer olumsuzlukları görmemek “bir öpmekte, bir işarette batma”nın farklı bir ciheti değil midir?
“Emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i an’il-münker” (iyiyi, doğruyu emretme, anlatma; yanlıştan, kötülükten men etme) yani, Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’ye uygun düşeni anlatmak, tebliğ etmek; uygun düşmeyeni, Allah ve Resulü’nün (asm) razı olmadığı şeyi men etmek, “kesin olarak emredilmiş işlerden”2 ve dolayısıyla kesin olarak yerine getirmemiz gereken vazifelerden değil mi?
“Bir de içinizden öyle bir topluluk bulunsun ki, onlar insanları hayra çağırsın, iyiliği tavsiye edip, kötülükten sakındırsın.”3 buyruluyor Kur’ân-ı Hakîm’de.
Bu emirler bütün hayatımızla birlikte siyaset dünyasını, iktidarı da kapsamıyor mu? Kimi zaman can dostlarımızı, dâvâdaşlarımızı, kardeşlerimizi mihenge vurup, kimi zaman da—yanlış olarak—onları şiddetle tenkit ederken; siyasîleri—hak nâmına, hakkın ve hakikatin hatırını âlî tutmak adına—haklı ikaz ve eleştirilerimizden nasıl muaf tutabiliriz?
Ya şu hadis-i şerifin ikazına kulak vermeyecek miyiz: “Hayatımı kudreti elinde tutan Zât’a yemin ederim ki, ya ma’rufu emreder, münkeri yasaklamaya çalışırsınız veya Allah size, bir azap gönderecektir. Sonra siz O’na duâ edeceksiniz, fakat duânız kabul olunmayacaktır...”4
Bunu okuyunca kendime şöyle seslendim:
Dur, düşün, dön bir daha oku, titre ve kork!
Şu iki âyet-i kerime meâli de; tebliğ, ikaz, ihtar ve tavsiyelerimiz de şaşmaz rehberimiz olsun: “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır.”5
“Kullarıma şunu da söyle ki, sözün en güzelini söylesinler. Yoksa Şeytan aralarına fesat sokar. Çünkü Şeytan insana apaçık bir düşmandır.”6

Dipnotlar:
1- Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nuriye, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 148.
2- Lokmân Sûresi, 17.
3- Âl-i İmrân Sûresi, 104.
4- Tirmizî, Riyazü’s-Sâlihîn: 173.
5- Nahl Sûresi: 125.
6- İsra Sûresi: 53.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Ferşadoğlu Arşivi