Üniversiteler ölmüş de toprak atanı yok
Üniversitede 32 yıldır çalışıyorum. 6 yıl da lisans ve yüksek lisans öğrenciliği... Etti mi 38 yıl?... Yani 38 yıldır üniversite ile haşır-neşir biriyim. Hem öylesine bir haşır-neşir olmak değildir benimki
Derinlemesine ama daha çok diklemesine bir haşır-neşir olmaktır. Kısacası, sözü hep meclisten içeri söylemek veya hep zülf-i yâre dokunmak şeklindedir. Artık emeklilik zilim çalmak üzere ama bir türlü şu üniversitelerin problemlerinin çözüldüğünü göremedik.
Ankarada YÖK idealistçe bir şeyler yapmaya çalışıyor ama o da daha çok üniversitelerin yönetim derdine çâre bulmaya çalışıyor. Oysa bugün üniversitelerdeki temel sorun, kalite sorunudur. Ne kadar güzel yönetilirse yönetilsin, kalite olmadıkça, iyi yönetim olması hiçbir şey halletmez.
Değişik yerlerde, değişik alanlardan öğretim üyeleriyle karşılaşıyoruz. Hemen hepsi öğrenci kalitesinin düşüklüğünden söz ediyor. (Bu sene 200 puan alan bir gencin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü kazandığını biliyor musunuz?)
Son yıllarda, bütün eğitim-öğretim seviyelerinde olduğu gibi, üniversitelerde de, kalite ölçümü sadece sınav ve benzeri ölçme-değerlendirme kıstasına indirgendi.
Bir arkadaşım anlatmıştı
Öğrenciler, seçmeli dersi, ilgi duydukları alan değil de en yüksek başarı notunu almak için seçilen olarak görüyorlarmış bölümlerinde. Yani öğrencinin üniversitede okuma amacı üniversal bilgi ile donanmak değil, sınavda en yüksek notu almak
Bir başka arkadaşım anlatmıştı. Dersinde 1 kitap ve 3 makaleyi okumalarını söylemiş öğrencilere... Okuyan olmuş, okumayan olmuş
Sınavdan sonra öğrenci, arkadaşıma, Hocam okuttuğunuz kitaptan ve makalelerden soru çıkmadı. Şimdi biz bunları boşuna mı okuduk?... diye sormuş. Zihniyete bakar mısınız? Öğrencinin amacı bilgiyle donanmak değil, not almak!
Büyük üniversitelerde çalışan bir arkadaşım anlattı. Öğrenciler bir hocanın verdiği ödevi, gidip kütüphanelerden araştırmak yerine, diğer hocaya gidip komprime bilginin olduğu yayınlar istiyorlarmış. Konuyla ilgili olup bilgi çıkarılacak makale, kitap falan istemiyorlarmış haa!... Hap gibi komprime bilgi. Hiç anlama cehdi göstermeden bir kağıda aktarılacak
O kadar!...
Bir gün Osmanlıca dersindeyiz
Sınav notu dışında, ödev notu da veriyoruz. Ben, ödevi, derste metin okumaya göre veriyorum. İyi okuyana artı, yarım yamalak okuyana yarım artı, çalışmadığını söyleyene veya okuyamayana eksi veriyorum. Bir yarıyılda, her öğrenciye en az 4 defa okuma sırası geliyordu. Bir gün, öğrencinin birine metni okumasını söylemiştim. Öğrenci, Hocam benim 4 artım var zaten; okumama gerek yok dedi.
Yani, şu anda üniversitelerde, bilgi ile donanma değil, ölçme-değerlendirme sisteminin işlemesi fetişizmi var. Başarı sadece sınavda alınan nota ve verilen mezun sayısına bakarak değerlendiriliyor. Temel felsefe, öğrenmek ve bilgiyle donanmak değil, Başar da nasıl başarırsan başar!dır.
Başarının nota indirgenmesi, üniversite zihniyetini dejenere etmiştir.
Böyle öğrencinin hayr umulur mu istikbâlinden?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.