Üniversitelinin oyu 1, köylünün oyu 2 sayılsın!
Hani, “CHP kafalı”lar, hep; “Profesörle cahil köylünün oyu bir olur mu?.. Profesörün verdiği oy iki, köylünün verdiği oy bir sayılsın” derlerdi ya; televizyonlardaki “bilgi yarışmaları”nı gördükten sonra, “tam aksini” söylüyor ve diyorum ki; “Üniversitelilerin oyu 1 sayılsın, köylülerin oyu ise en az 2 sayılsın!”
Neden mi böyle diyorum?..
Böyle diyorum, çünkü;
Bu iş, “anlayışlı olma” ve “hoşgörü gösterme” sınırlarını çoktan aştı ve ekranlardaki “cehalet” bir “memleket meselesi” olmaya başladı...
Eskiden, bu “cehalet” örneklerinin “sadece mankenlerle sınırlı” olduğunu düşünür ve ne de olsa “manken”dir, onlar “vücut”larıyla para kazanırlar, “kafa”ları ve “bilgi”leriyle değil, der geçerdim!..
“Manken”ler, her ne kadar “çağdaş” olduklarını ve “Atatürk’ün ve laik Türkiye’nin kızları” olduklarını söyleseler de, Atatürk’ü hiç tanımazlar, onun “doğum ve ölüm tarihi”ni bilmezlerdi.
MANKENE BAK MANKENE!
Bilmem hatırlar mısınız;
2000 yılı Kasım ayında, “cehalete bak” başlığı altında şöyle bir haber yansımıştı gazetelere;
“Atatürk’ün ülkeyi emanet ettiği gençler bunlar olamaz!.. Gençlerin örnek aldığı ünlüler; Yüce Önder’in ölüm tarihini bile bilmiyor!”
Haberin ayrıntısı şöyleydi:
“İlkokulda alfabeden önce miniklere Atatürk’ün doğum ve ölüm tarihleri öğretilir. Ancak bazı ünlüler bu tarihleri bilmiyor. Show TV’de ilgiyle izlenen Televole’nin yaptığı ankette, Atatürk’ün doğum ve ölüm tarihlerini bilmeyen sanatçı ve mankenlerin cahilliği hayranlarını şoka uğrattı.
Ata’nın ölüm tarihine ilişkin soruya Deniz Akkaya, ‘Ne, ne! Ne bileyim ben!’ diye saygısızca yanıt verdi. Aysun Kayacı, ‘Zannedersem ölüm tarihi 1937’ diye garip bir yanıt verirken, İzel, Deniz Öney ve Ebru Güzel de soruyu yanlış cevaplandırdı.”
GUCCİ’Yİ BİLİRLER DE!
Tartışmalara, “Şovmen Mehmet Ali Erbil” de katılmıştı o günlerde...
Hürriyet’in 18 Kasım 2000 tarihli “Havana” ekinde şöyle diyordu:
“Büyük alışveriş merkezinde elbise ve ayakkabı dışında kitap da satılır!.. Hafta sonları, magazin dergilerini alırken, yanında gazetesini de isteyin!.. Hayat dediğiniz; kuaför ile barlar arasında geçmez!..
Güzellerimiz, Atatürk’ün doğum ve ölüm tarihleri sorulunca bilememişler!.. Bazılarımızın rakamlarla arası pek iyi olmayabilir, ama eminim ki Gucci’nin son model çantasının kaç para olduğunu canavar gibi biliyorlardır!.. Mankenlerimiz; biraz da soyundan-sopundan haberdar olsun!”
Hürriyet de, bu sözleri, “Ata’yı bilmezler, Gucci’yi bilirler” başlığı ile duyurmuştu okuyucularına!..
Aslına bakarsanız, “manken”lere de fazla yüklenmemek gerekirdi!..
Öyle ya;
“1919 model otomobil” bulunamayıp da, “1965 model Chevrolet İmpala” kullanarak “Atatürk büstü”nü taşımakla “Atatürkçülük” yapıldığı zannedilirse, olacağı buydu...
CHP’Lİ VALİ’DEN HAKARET!
Hem sonra;
Bunlar, “CHP’nin ürünü” değil miydi?..
CHP döneminde kimsenin bir şey bilmesine gerek yoktu ki... “Türkiye’ye ne lâzım” ise, onu “CHP” getirirdi!..
CHP her şeyi düşünür, her şeyi bilir ve her şeye karar verirdi!.. “Halka hakaret” etmek de sadece onların hakkıydı!..
Tıpkı, Nevzat Tandoğan’ın dediği gibi;
Malûm; Nevzat Tandoğan adlı “bir koltukta üç karpuz” taşıyan, yani hem CHP Ankara İl Başkanı, hem CHP’nin Ankara Belediye Başkanı ve hem de CHP’nin Ankara Valisi olan zat; merhum Osman Yüksel Serdengeçti’nin kendisi hakkında konuştuğunu işitince tutuklanmasını istemiş, makamına getirildiğinde Serdengeçti’ye “Ulan Öküz Anadolulu! Milliyetçilik ve Komünizmden size ne?.. Bu ülkeye komünizm gelecekse onu da biz getiririz!.. Sizin göreviniz mahsul yetiştirmek ve oğullarınızı askere göndermektir. Sizden beklediğimiz sadece bunlardır” demişti...
Böylesine “aydın, çağdaş, ilerici ve Atatürkçü” geçinen CHP’den de, işte böyle “manken”ler yetişiyorsa, çok görmemek lâzım!..
ÇOBANIN OYU NİYE EŞİT?!?
Dedim ya;
Eskiden, bu “cehalet”in bu “halk düşmanlığı”nın sadece “CHP” ve “manken”lerle sınırlı olduğunu düşünür, pek üzerinde durmazdım...
Ne zaman ki; Aysun Kayacı adlı bir kadın çıktı ortaya ve “halkı aşağılayıcı” sözler sarf etti, o zaman ciddi ciddi düşünmeye başladım...
Bilmem hatırlar mısınız;
Mart 2008’in sonlarına doğru “Haydi Gel Bizimle Ol” adlı programda, Aysun Kayacı ile Müjde Ar arasında sert bir tartışma yaşanmıştı.
Aysun Kayacı demişti ki;
“Ben vergi veriyorum... Niye vergisini vermeyen dağdaki çobanla benim oyum eşit meselâ. Niye?.. Hiç vergisini vermeyen biriyle, benim oyum niye eşit?.. O benim kadar duyarlı, benim kadar sorumluluk sahibi bir şekilde yaklaşıyor mu acaba?”
Müjde Ar da cevap vermişti;
“O zaman en çok vergiyi veren 60 tane oy versin!.. Hiç, öyle şey olur mu?”
Aysun Kayacı, inat etmişti;
“Ama siz de ayak takımının iktidara getirdiği partiden şikayet etmiyor musunuz?”
Müjde Ar, “Hiç öyle bir şey söylemedik biz. Ayak takımı diye bir ifade kullanmadık biz” derken, Kayacı, bu sefer de gecekondu semtlerinde ve fakir mahallelerde yaşam mücadelesi veren vatandaşları kızdıracak sözler söylüyordu:
“Gecekondu diken, sonradan belediyelerin diploma dağıtır gibi tapularını dağıttığı gecekondu dikenle, kaçak elektrik kullananla, vergi kaçıranla benim oyum niye eşit acaba?” diye saçmalarken Pınar Kür de Kayacı’ya destek çıkıyordu...
ATV’DE BİR KÖYLÜ HANIM
Bu olayların üzerinden yıllar geçti... “Te-levizyon”lar yaygınlaştı, “internet” acayip hızlandı ve sosyal medya, artık “Facebook” döneminden “twitter” dönemine geçti ama “cehalet” hâlâ geçmedi!..
Geçecek gibi de görünmüyor!..
Artık, “profesör”ler bile ilk turlarda eleniyorlar!..
Bilmem, izlediniz mi?..
Pazartesi günü, Atv’de, Kenan Işık’ın sunduğu “Kim Milyoner Olmak İster?” adlı yarışma programının ilginç bir yarışmacısı vardı, adı Ümmiye Gürbüz...
Yarışmaya Balıkesir Bandırma’dan katılan 50 yaşındaki Ümmiye hanım; “başında örtü, ayağında şalvar”la gelmiş yarışmaya... Kendi yetiştirdiği “meyve-sebze”leri pazarlarda satarak geçimini sağlayan bir “köylü” kadın... “Lise”yi bitirmiş, ondan sonra okuyamamış... Ama, “okumayı” çok seviyor... “Çok kitap-gazete okurum” diyor; “Son 40 yılda meydana gelen her olayı bilirim, yakın tarihi de iyi takip ederim!.. Bin kadar kitabım var.”
Ümmiye Gürbüz, ilk barajı zorlanmadan geçti ve hiç “joker” kullanmadan 7 soruyu bilip “15 bin lira”yı garantiledi.
“30 Bin Liralık soru”da, 3 joker hakkını da kullandı ve “60 bin liralık soru”ya geldi.
Soru şuydu:
“Hijyenin anlamı nereden geliyor?”
Ümmiye Gürbüz, mantık yürütmeye başladı... Şu olur, bu olmaz derken, “seyirci jokeri”ni kullandı ve onlardan “Yunan tanrıçası” cevabını aldı...
Buna ihtimal vermeyen Ümmiye Hanım, başladı saymaya;
“Onlarda çok tanrı var, bizde bir Allah var... Yunan tanrıları arasında Zeus var, Artemis var ama, Hijyen diye bir tanrı duymadım... En iyisi mi, ben 30 bin liramı alıp, çekileyim... Zaten, 30 bin lirayı da, hiç bir arada görmedim!”
Ve bir “alkış tufanı” ile, yani “sevgi” ve “takdir”le çekildi yarışmadan... Sempatik tavırlarıyla tüm izleyicilerin gönlünü fethetti... Onun bu azmi, programın sunucusu Kenan Işık’a bile duygulu anlar yaşattı.
BUZAĞI KİMİN YAVRUSUDUR?
Ümmiye Gürbüz’ün hemen ardından ise Maltepe Üniversitesi’nden Ecehan Ağır adlı genç kız geldi yarışmaya...
Aslında “sarışın”mış... Ama, birkaç yıl önce saçını “siyah”a boyatmış...
Herhalde “bedeni” de saçlarıyla uyumlu olsun diye “solaryum”a girip, kararmış!..
Teninin ve saçının “kararmış”lığına bakmayın, yarışmada tek kelimeyle çuvalladı ve “patlıcan moru”na döndü...
Yarışmaya başlarken öyle bir “havalı-tavalı”ydı ki, zannedersiniz her soruyu şıppadanak bilecek!..
Oysa, daha “ilk” soruyu “seyirci” sayesinde geçebildi... Sanıyorum üçüncü veya dördüncü sorusu şöyleydi;
“Buzağı, hangi hayvanın yavrusudur?”
“4 şık” vardı... Bunlardan biri “inek”, diğeri de “manda” idi!..
Ecehan Ağır adlı üniversite öğrencisi, “yarı yarıya joker” hakkını da kullandıktan sonra, yani sadece “inek” ve “manda” seçenekleri kaldığı halde ne cevap verdi biliyor musunuz;
“Manda!”
Evet, evet;
Koskoca üniversite öğrencisi, “buzağı”yı “mandanın yavrusu” yaptı, iyi mi?..
Vay beee!..
Kızcağız, ömründe “buzağı, inek, manda” görmediği gibi, kedi ve köpeğin yavrularına “enik” denildiğini de bilmiyor!..
Vah Türkiyem vah!..
İşte bu yarışmadan sonra dedim ki;
“Ümmiye Gürbüz gibi köylü kadınların oyu 2 sayılsın, Ecehan Ağır gibi üniversite öğrencilerinin ve Aysun Kayacı gibi mankenlerin oyu da 1 sayılsın!”
Hatta, onlar;
“Oy kullanmasa”lar da olur!..
Bu şekilde “ceza” verelim ki;
Belki “kitap-gazete okurlar” da,
“Zırcahillik”ten kurtulurlar!..
CHP’li Ensar Öğüt’ün samanlı basın toplantısı!
CHP Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, “hayvancıların saman sorunu”na dikkat çekmek için basın toplantısı düzenlemesini takdirle karşıladım...
“Hükümet’in milleti samana bile muhtaç ettiğini” söylemesini de “haklı bir eleştiri” olarak gördüm...
Kısacası; “Piyasa çok kötü ve köylü perişan... Vatandaş, besleyemediği atını evden dışarı bırakıyor, onu da kurt yiyor” sözlerine de hak verdim...
Ama; “Bu sorun halledilene kadar yanımda saman taşıyacağım” demesi; beni hem güldürdü, hem de o “fıkra”yı hatırlattı...
Hani, merhum Nasreddin Hoca’ya, biri “Helâda sakız çiğnenir mi?” diye sormuş da, Hoca; “Çiğnenir çiğnenmesine de, seni görenler b.k. yiyor zanneder” diye cevap vermiş ya, Ensar Öğüt de, yanında “saman” taşıma işini bir düşünse iyi eder!..
Cebinde veya torbada “saman” görenler, başka şeyler düşünebilirler!..