Prof. Dr. Burhan Kuzu, ne diyor bu Hoca böyle!..
Uzun yıllar evvel…
Güneş adlı gazeteden ayrılıp, haftalık Cuma dergisinde çalışmaya başlamıştım.
Küçüklanga Caddesi Numara 102, İstanbul.
Semt arasında bir nalbur; ortadaki ince bacaklı, çeyrek porsiyon masa da derginin genel merkezi!
Gün o gün; her yer “derin sol militanların” işgali altında.
“İnanan”ların büyük kısmı fena halde tırsmış. Etliye sütlüye karışan yok; en muhafazakâr kanal denilen bile işi “kalça göbeğe” dökmüş; “Aslında gerici değilim!” mesajını vermek için…
Dönem, bugünkü gibi yiğidin harman olduğu değil, pek zor bulunduğu dönem.
Bense “İslami Camia” içine henüz girmiş bir delikanlı olarak…
Bir yandan, Cuma camiası dışındaki “İnanan”ların kahir kısmındaki sinmişliğe, bir yandan da “sol takımı”ndaki cür’ete hayret eder vaziyette düşünüyorum…
Ve o gün, “Meydanı soysuzlara bırakmayan Cuma camiasına destek vermek bir görev!” diyorum…
Diyorum da zor iş; memleketin bütün tersanelerine girilmiş, bütün camileri kuşatılmış…
Bütün üniversiteleri işgal altında…
Üniversitelerdeki “muhafazakoş” takımı sinmiş, gidiyorsun röportaj yapmak için, durumun nezaketinden, dengelerden, yengelerden bahsediyor kim varsa…
•
O gün…
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeydim… Taklitçi zihniyetin eseri olan -o günkü- kanunlarımızın “yamuk” taraflarına ilişkin röportajlar yapmak için… Ne kadar solcu, derin solcu, laik, ateist profesör, doçent varsa, şakır şakır röportaj çektim…
Lâkin, “mü’min” bulamıyordum!..
Dolaş dolaş…
•
Girdim bir odaya; “hocanın biri” kaykılmış kitap okuyordu…
Yaklaştım…
Suratında “nûr” var; musallîye benzer…
“Ya Allah!” dedim…
Öne doğru bir adım attım…
“Selâmun aleyküm.”
Cevap geldi: “Ve aleyküm selâm!..
Oh beee!..
•
“Hocam” dedim; “Ben Serdar Arseven, Cuma Dergisi’nden geliyorum…”
“Hoşgeldin” dedi; “Ben Doçent Burhan Kuzu, branşım Anayasa.”
Biraz da çekinerek; “Şöyle sağduyulu bir öğretim üyesi bulamadım, anayasa, kanunlar üzerine röportaj yapacak. Öbür taraf tamam da, bu taraftan kimse yok!”
Güldü…
“Öyledir Serdar” dedi, “Çoğu küçük hesaplar yapar. Sor bakalım, ne soracaksan!”
Sordum… Bir cevaplar geldi ki bomba!..
“Ne diyor bu hoca böyle, bu ne cesaret!..”
•
Darbeye, darbecilere, üniversiteleri kuşatan zorba idarecilere, nefis fıkralarla süsleye süsleye bindiriyor, Burhan Kuzu hoca…
İmam Hatipli değil ama İmam Hatip düşmanlığına “nükte nükte” veryansın ediyor…
Millete tepeden bakan zihniyete, tek parti kafasına yüklendikçe yükleniyor…
Mest oldum… Ve hatta şunu da sordum:
“Hocam, bunları metne döktükten sonra üzerinde çalışalım… Sonra başınız üniversite idaresiyle veya başka mahfillerle derde girmesin?!..”
Gülümsedi… “Demirden korkan trene binmez Serdar!” dedi.
Burhan Kuzu Hocam’la üç, dört hafta aralıklarla röportajlar yaptık o dönem…
Hocamın kıvrak üslubu medyanın dikkatini çekti, sıkça davet edilir oldu.
Üniversite yönetimi fena halde azgındı o zamanlar ve Burhan Kuzu Hoca adeta tek başınaydı, “derin solun işgali altındaki” hukuk fakültesinde… Derslere girmesi engelleniyor, önüne profesörlüğünü 10 yıl geciktirecek olan koca takozlar konuyordu.
Hoca, garibân takımından bir akademisyendi…
Fatih’te bir giriş katında otururdu.
Günlerden bir gün Cuma Dergisi’nin hediyesini takdim etmek üzere kapısını çaldım…
Kendisi açtı…
“Rahatsız ettim hocam kusura bakmayın” dedim…
“Bu dergimizin hediyesi…”
Hoca baktı; bir seccade!..
Gözleri doldu o an; “Hiç” dedi…
“Hiç bu kadar güzel bir hediye almamıştım!”
•
Yıllar geçti…
Bugün.. Yiğidin harman olduğu dönemdeyiz… Herkes darbe karşıtı, herkes özgürlükçü, herkes demokrat!..
Zamanın “tırsıkları” ve hatta bugünkü yönetim anlayışının “muarızları”, yükü bırakmış Başbakan’ın sırtına, 2023 vizyonundan filan bahsediyor!..
Globalleşmiş ve de küreselleşmiş adamlar ya, yusyuvarlak, her duruma ayak uydurma kabiliyetine sahipler!..
Burhan Kuzu Hoca ise…
•
Dün oturduk, eski günleri yâd ettik…
Hey gidi günler hey…
Yiğidin mumla arandığı o günlerden, yiğidin harman olduğu bugünlere…
Dedim ki; “Birileri var ya hocam”,
“Yarın bu taraflarda sıkıntı olsun, anında öbür tarafa zıplar!..”
Güldü… “Aaaah Serdar Ah!” dedi.
Başka da bir şey demedi!..