Araştırma görevlisi sınavları ve bir fıkra
Üniversiteler eskiden Araştırma Görevlisi alacakları zaman ilanlarını verirler; baş vuranları sınava tâbi tutarlar ve başarılı olanı da alırlardı. Bu atamalarda objektif yapılan sınavlar olduğu gibi objektif yapılmayanlar da varmış ki, YÖK 4-5 seneden beri bu atamaları, yarı merkezî bir sınava bağladı ve mezuniyet notu ile beraber ALES ve merkezi yabancı dil sınav notunu yüzde 70 oranında başarı şartı olarak koydu. Başarı notunun yüzde 30’unu da ilanı veren üniversitede ilgili bölümün yapacağı sınava bıraktı. Dışarıdan bakıldığında ideale yakın bir sistem. Beyninin ve bilgisinin hakkıyla başaranlar, atanacak gibi görülüyor.
Gelin görün ki, kazın ayağı hiç de öyle değil.
İlk zamanlarda üniversiteler, almak istedikleri adayların dışındaki adayların evraklarının ulaşmadığı bahanesini uyduruyorlardı; bu engel nispeten aşıldı. Şimdi başka sorunlar var.
İlana baş vuranların ilk elemesi, evraklarında yapılıyor. Birilerini almayı kafaya koyanlar, komisyonlarda istemedikleri adayların evrakını, sudan bahanelerle eliyorlar. Bunun çoook örneğini gördük, yaşadık.
İkinci eleme de sınavda yapılıyor. Objektif sınavlara sözümüz yok ama öyle sınavlar görüyor, duyuyoruz ki dudaklarımız uçukluyor.
Mesela, mezuniyet notu, ALES ve yabancı dil notu yüksek adayların, üniversitenin yaptığı sınavdan güya 10-15 aldığını; aynı sınavda 80-90 puan alan 1 adayın olduğunu ve bu adayın atamaya hak kazandığını görüyoruz.
Düşünsenize... 4 aday giriyor sınava. 1 aday 80-90 alıyor; diğer adaylar 10-15 puan... Uçuruma bakınız. “Az puan alanlar sorulara cevap verememişlerdir” diyemezsiniz. Başaranla başaramayanlar arasındaki fark bu kadar çok ve keskin olamaz. Bir aday 80 alırken diğerleri en azından 50-60 falan alır; 10-15 nereden çıkıyor?...
Mesele sorulara cevap verip vermeme meselesi değil. Düşük puan alanlardan birisi, ALES, yabancı dil ve mezuniyet notu yüksek olduğu için, üniversitenin yaptığı sınavda ortalama bir puan alsa bile atanma hakkını elde edecek durumda olduğundan, başarılı ile başarısız arasındaki puan uçurumu oluyor. Alınmak istenene basıyorlar notu, alınmak istemeyene de en düşük not!..
Ne yalan söyleyeyim, aklıma objektivite dışına çıkma ihtimali geliyor. Öyle ya, benzeri bir eğitim-öğretim sürecinden geçen adaylar, sorulara birbirine yakın cevaplar verir ama biri zirvede öteki zırvada nasıl olur?...
Bir fıkra vardır; bilirsiniz...
Hitler İngiliz, Fransız ve Yahudi olmak üzere 3 esiri almış karşısına ve “Şimdi her birinize birer soru soracağım. Cevap veren serbest kalacak.” demiş. Çağırmış İngiliz’i ve sormuş: “1912’de batan transatlantiğin adı neydi?” İngiliz hemen cevaplamış: “Titanik!..” Hitler, “Serbestsin” demiş; Fransız’a dönmüş: “Kaç kişi vardı o gemide?” Fransız cevaplamış: “2.229 kişi.” Hitler “Serbestsin” demiş. Yahudi’ye dönüp, “Say lan gemidekilerin isimlerini!..” demiş.
Acaba diyorum, Araştırma Görevliliği sınavlarında da bazılarına İngiliz, bazılarına Fransız, bazılarında da Yahudi muamelesi mi yapılıyor ki o kadar düşük not alıyorlar. Öyle yapılmıyor ve hepsine aynı soru soruluyor da aradaki fark bu kadar farklı oluyorsa, aklıma çok kötü şeyler geliyor ama buraya yazmayayım.
YÖK, son yıllarda yapılan sınavların kağıtlarını isteyip bir incelese de biz de şüphelerden kurtulsak.
YÖK derhal bu işlere el atmalı ve bu işe üniversiteleri hiç bulaştırmadan, atamaların merkezî sınavlara göre yapılmasını sağlamalıdır. Bu yapılmazsa, üniversiteler hızla dejenerasyon çukuruna yuvarlanır. Benden söylemesi...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.