Ümmetin Hastalığı:Yolsuzluk (2)
“Allah, göğü yükseltmiştir. Teraziyi/ölçüyü koymuştur. Sakın terazide haksızlık etmeyin/ölçüyü bozmayın. Ölçüyü adaletle tutun ve eksik tartmayın” (55/7-9)
Yüce Allah, önemine binaen ölçüyle ilgili olarak, uzay cisimlerine koyduğu dengeyi de ‘el-mîzân’ kelimesiyle ifade etmekte ve insanlardan bunun bozulmamasını özellikle istemektedir. Aslında söylenmek istenen husus, makro âlemdeki düzenin sarsılmamasının insan ilişkilerindeki dengeye bağlı olduğu gerçeğidir. (30/41) de vurgulanan husus budur.
İnsanlar kendi aralarında hak-hukuk tecavüzü yaparlarsa, dar anlamda fertlerin, geniş anlamda toplumun dengesi bozulur. Dengesiz toplumlar, insanlığı zulümle perişan ederler ve sonunda İlahî müdahale gelir, herkesi kuşatan bir azapla helak edilirler. Böylece, varlıklar alemindeki dengenin önemi bir kez daha ortaya konulmuş olmaktadır.
Mesele çok önemli olduğu için Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah geçmiş milletlerden de bu konuda örnekler vermekte, bu tür yolsuzluk yapanların akıbetleri hakkında ibretlik bilgiler sunmaktadır. Bu konuda Hz. Şuayb’ın Medyenli kavmi çok ilginç bir örnektir:
“Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin! Sizin için O’ndan başka tanrı yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Zira ben sizi hayır içinde görüyorum ve ben sizin için kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum. Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın. İnsanlara eşyalarını eksik vermeyin. Yeryüzünde bozguncular olarak da dolaşmayın.” (Hûd 11/84, 85) (A’raf 7/85)’te de dile getirildiği üzere, Hz. Şuayb onlara ekonomide ölçüyü, bu ölçünün getireceği adaleti, bu iki değerin oluşturduğu ekonomik ahlâkı teklif etmekte ve onlara nasihatta bulunmaktaydı! Çünkü ölçü ve tartıdaki haksızlıklar, yani yapılan yolsuzluklar, herkesi kuşatacak bir azabın sebebi olarak sunulmaktadır. Medyenliler de Peygamberlerinin öğüdüne kulak tıkadılar ve tarihten silinip gittiler. Yüce Allah Mütaffifîn sûresinin bu âyetlerini indirmiş, Hz. Peygamber de Medine’lilere bu âyetleri okuyup şu yorumu yapmıştır:
“Beş şey, beş şeyle beraberdir. ‘Ya Rasûlallah, o beş şey nedir?’ diye sorulunca, Peygamberimiz, şu cevabı vermiştir:
‘Bir toplum verdiği sözde durmazsa; Allah onlara düşmanlarını musallat eder. Allah’ın indirdiğinden başkası ile hükmederse; aralarında yoksulluk artıp yayılır, içlerinde çirkinlik ve fuhuş çıkarsa; ölümler çoğalır. Tartıyı eksik yaparlarsa; bitkiden mahrum bırakılırlar ve kıtlık ile cezalandırılırlar. Zekatlarını vermezlerse; onlardan yağmur tutulup eksiltilir.’
İşte bu ölümsüz ve evrensel bakış açısıyla Hz. Peygamber, toplum için hayati öneme hâiz olmak üzere sosyal ilişkilerde, hukukta, cinsel ahlakta, ekonomide ve yardımlaşmada dengenin önemi üzerinde durmakta, bu alanlardaki ölçünün bozulmasının toplumları çürüteceği uyarısını yapmaktadır. Meseleye güncel olarak bakarsak, aslında konuyu sadece alışveriş gibi ticari bir işin sınırları içine sıkıştıramayız. Çünkü ölçü dendiğinde hayatın her alanı devreye girmektedir. Burada hayatın maddî ve manevî alanında ölçüyü kaybetmenin vebaline dikkat çekilmektedir. Ülkesinin siyasetine, ahlâkına, ekonomisine, dinî hayatına irtifa kaybettirenler, (yolsuzluk yapanlar) kapsamına girmektedir. Ülkenin menfaati açısından bu alanlarda eksiklik yapanlar, ülkenin mutluluğundan, potansiyelinden ve geleceğinden çalmışlar, dolayısıyla yolsuzluk yapmışlardır. Bunların da ‘vay haline!’
Hemen her gün yaşadığımız olayları âyetlerin ışığında değerlendirdiğimizde, Rabbimizin yolsuzluk ve emanete hıyanet gibi konularında ne kadar hassas davranılmasını istediği âyetlerle açıkça ortaya konulmaktadır. “Mutaffifîn”i (Eksik ölçüp noksan yapan hilekârları) sadece alışveriş gibi ticari bir işin sınırları içine sıkıştıramayız. Çünkü ölçü dendiğinde hayatın her alanı devreye girmektedir. O alanları kısaca şöyle sıralayabiliriz:
* İnsan, varlığını devam ettirecek olan bütün gerekli nimetleri Allah’tan tam alır, yani Allah ona bu nimetleri tam verir; ama insan, görevlerini tam olarak yerine getirmez, onlarda hile yapar. İşte bu da yolsuzluktur. * Siyasette de kendinden önceki yöneticilerden bütçeyi tam alıp, kendinden sonrakilere eksik bırakmak da yolsuzluktur. * Kendinden önceki neslin yöneticilerinden tam bir kültür mirası alıp o mirası azaltarak bir sonraki neslin yöneticilerine teslim etmek de yolsuzluktur. * Ülkesini dünya siyaset arenasında tam bir itibar ile devralıp o itibarı azaltmak, siyasi alanda milleti-devleti irtifa kaybına uğratmak da yolsuzluktur.
* Bir önceki nesilden tam bir dini anlayış, ahlâkî değerleri bilinç ve eğitimi alıp da sonraki nesle maneviyatlarını, ahlâkî yapılarını bozup noksanlaştıracak bir şekilde teslim etmek de yolsuzluktur. Onların da “Vay haline!”
* Vatan topraklarını bir önceki nesilden tam alıp, onu eksilterek, başkalarına peşkeş çekerek bir sonraki nesle teslim etmek de yolsuzluktur. Onlara da “yazıklar olsun!”
Şu halde, hayatın maddî-manevî alanında ölçüyü kaybetmenin vebaline dikkat çekilmektedir. Ülkesinin siyasetine, ahlâkına, ekonomisine, dinî hayatına irtifa kaybettirenler, bu kavramın kapsamına girmektedir. Ülkenin bu alanlarında eksiklik yapanlar, Ülkenin mutluluğundan, potansiyelinden ve geleceğinden çalmışlar demektir. ¥ DEVAMI 16’DA
Bütün bunları yapanların “Vay haline!” yâni Veylünlil mütaffifîn
“Onlar, çok büyük bir günde (mahşer gününde) tekrar diriltileceklerini ve yaptıklarından hesaba çekileceklerini hiç düşünmezler mi?” buyuran Rabbimiz; bütün bu yolsuzlukları yapanların, Âlemlerin Rabbinin huzurunda divan duracakları O “Büyük Gün”e dikkat çekmekte, âhirete tam iman bir yana, kalbinde en ufak bir inanç kırıntısı bile olsa, bir insanın yolsuzluk yapamayacağını beyan etmektedir. İnancına rağmen insanın niçin böyle davrandığı konusu ise, inançtaki gevşeklik olarak izah edilebilir. Bir insan âhirete gerçekten inanıyorsa, bu yolsuzluğu kesinlikle zaten yapmaz, yapamaz. İman derecesindeki kabul bir yana, âhirete dair en küçük bir zannı da bulunsa, bir kişinin bunu yapması mümkün değildir. Oraya inanan bir insanın yolsuzluk yapması veya kul hakkına girmesi akıl kârı bir davranış değildir. Bu sebeple Yüce Allah, söz konusu yanlış davranışı yapanların âhiret inancıyla ilgili konumlarını yeniden hatırlatmakta, inanmayanların inanması gerektiğini, inananların ise inancı gereği davranmasını öğütlemektedir. Ancak, eğer âhiret inancı yoksa kişi bunu yapmakta bir tereddüt göstermez ve yaptığını yanına kâr görerek yolsuzluğa devam eder. Âhiret için li yevmin azîm “Büyük gün” ifadesi, o günde yaşanacak olanların dehşeti ve dünyadaki amellerimizin hesabı sebebiyledir. İnsanlar böyle bir güne, değil tam inanmak, bir inanç kırıntısına bile sahip olsalar kesinlikle yolsuzluğa cüret edemezler, etmemelidirler.
(Elmalılı Hamdi Yazır’ın ‘Hak Dini Kur’an Dili’, Prof. Dr. Mehmet OKUYAN’ın ‘Kısa Sûrelerin Tefsiri’, Prof. Dr. Bayraktar BAYRAKLI’nın ‘Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’ân Tefsiri’ kitaplarından istifade edilmiştir.)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.