Yaradılışımızın asıl gayesi: Tekâmül, nefis terbiyesi
Bektaşiye sormuşlar:
“Niçin gömleğini yıkamıyorsun?”
“Kirlenir!”
“Yıkarsın!”
“Yine kirlenir!”
“Tekrar yıkarsın!”
“Yine kirlenecek!”
“Yine yıkarsın...”
“Bu dünyaya gömlek yıkamaya mı geldik!”
***
Dünyaya gönderilişimizin ana gayesi nedir? Acaba yemek içmek, eğlenmek, zevk u sefa sürmek mi; dünyevî açıdan mutlak kazanmak, zengin, şöhret sahibi olmak veya olağanüstü haller sergileyip başarılara imza atmak mı? Bu sorunun cevabını, bizi kim “ahsen-i takvim (en mükemmel, en güzel şekilde)” yaratmışsa O’ndan alabiliriz. Ki O, şöyle bildirir:
“İnsanları ve cinleri, Bana ibadet etsinler diye yarattım.”1 Dolayısıyla yaradılışımızın en büyük gayesi, “iman-ı billah, marifetullah ve muhabbetullah” tabirleriyle formüle edilen, Allah’ın varlık ve birliğine iman, O’nu isim ve sıfatları ile tanımak, sevmek ve O’na teşekkür etmektir. Başka bir ifadeyle, “İlim ve duâ vasıtasıyla mükemmelleşmekle”2 şuur, bilgi, beceri ve maharet kazanarak insânî mertebenin zirvesi olan kâmil insan olmaktır. Bu da, ruhumuzu/duygularımızı tekâmül ettirmek demektir. İslâm literatüründe “nefis terbiyesi” veya “mârifetü’n-nefs” de denen eğitim ve terbiye geleneğindeki tekâmülü Bediüzzaman, kalbî seyahat, ruhî çalışma, gayret ve manevî yükselmekle kâmil insan olmak için çalışmak ve mutluluğu yakalamak şeklinde özetler.3 Zaten dikkat edildiğinde tekâmül, gelişme, olgunlaşma, mükemmelleşme, hücreden galaksilere kadar kâinatın en ücra köşesine kadar her şeyde geçerli olan bir kanundur. Biz de kâinatın bir parçası, küçük bir örneği olduğumuza göre bu olgu, içimizde karşı konulmaz potansiyel bir güç olarak mevcuttur. Ruhumuz, tefekkür, ilim ve marifet (Allah’ı isim ve sıfatlarının tecellileriyle tanımak, öğrenmek, bilmek) ibadet, zikir, duâ ve riyazet ile tekâmül eder. O takdirde Yüce Yaradan’ın istediği gerçek bir insan olur ve sonsuz hayatta mutluluğu tatmaya lâyık oluruz.
İnsan, kâinatın maddî manevî bütün unsurlarını temsil eden, özetleyen, olumlu olumsuz bütün cephelerini bünyesinde toplayan küçük bir minyatürü olduğuna göre, unsurluktan, bitkisel hayattan veya hayvanlıktan kurtulup insan olabilmek için tekâmül edip gelişmesi gerekir.
Ayrıca vicdanın iç yüzünü ışıklandırıp kâinattaki varlıklarla bir yakınlık, kaynaşma ve emniyet tesis etmek için de tekâmül şarttır.
Kabiliyetlerimizi geliştirmek, şuurlanmak, duygularımıza istikamet vermek, hayatımıza hâkim olmak, sair varlık kardeşlerimiz ve kâinatla olan münasebetlerimizi dengeleyebilmek için de nefsimizi terbiye edip ruhumuzu tekâmül ettirmek zorundayız. Böylece hayata bütünüyle bakabilme ve kavrayabilme melekesini kazanırız.
NOT: Mevlid Kandilinizi tebrik eder, İki Cihan Serveri’nin (asm) şefaatine nâil olabilmeyi Cenâb-ı Hak’tan niyaz ederim.
Dipnotlar : 1- Kur’ân, İsrâ, 44. 2- Divân-ı Harb-i Örfî, s. 84. 3- Mektubat, s. 440-441.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.