Faruk Çakır

Faruk Çakır

Vergide de adalet

Vergide de adalet

Karşı karşıya olduğumuz dertler de belli, çareleri de. Problem, bilinen bu çareleri icra sahfasına koymak yani cesaretle uygulayıp uygulamamakta düğümleniyor.

Devlet, “iş”lerini görmek için kişi ya da kuruluşlardan kanunla para toplar. İşte bu “vergi”lerin toplanması ve harcanması çok tartışılan konulardan biridir. Gerçi tartışma bu vergilerin yüksek olduğu noktasında düğümleniyor, ama aslında toplanan bu vergilerin nerelerde harcandığının da iyice sorgulanması icap eder. Türkiye’de toplanan vergilerin yüksek olduğu noktasında umumi bir kanaat vardır. Ki, buna itiraz eden idareci de yok. Üstelik, bakanlar bile “dolaylı vergi”lerin yüksek olduğunu itiraf ediyorlar.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, bir soru önergesini cevaplarken “Türkiye’de vergi yapısına dair bir eleştiriyi kabul etmek gerekirse, o da dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payının yüksek olduğudur. Asıl üzerinde durulması gereken konu, dolaylı vergilerin yüksekliğinden çok, dolaysız vergilerin yeterli düzeyde olmamasıdır” demiş. (AA, 3 Ocak 2013)
Maliye Bakanı, “dolaylı vergi”lerin (meselâ, Katma Değer Vergisi) yüksek olduğunu kabul ederken “dolaysız vergi”lerin (meselâ, Emlak Vergisi ve Gelir Vergisi) yeterli olmadığını söylemiş. Bunun bir başka ifadesi de “Çok kazanandan az, az kazanandan çok vergi alındığı”dır. Oysa Türkiye’nin yapması gereken şey, çok kazanandan çok, az kazanandan da az vergi alacak bir sistemi oturtmak olmalıdır. Vergide adaletten bahsedilecekse bu şarttır. Yok, “Deli Dumrul Köprüsü” anlayışında olduğu gibi “Geçenden bir akçe, geçmeyenden iki akçe almak” anlamına gelen icraatlarla adaleti sağlamak mümkün değildir.
Adaletli vergi toplamak kadar ve belki de ondan daha önemli olan; toplanan bu vergilerin nerelerde ve nasıl harcandığıdır. Devlet, elbette kendi içinde bu denetimi yapar, ama asıl denetim millet tarafından ve sivil toplum kuruluşlarınca yapılabilmelidir. Kâğıt üstünde vergiler doğru yerde harcanmış görünse de, toplanan vergilerin bir kısmının israf edildiği belli. Toplanan vergiler harcanırken “Bu vergide tüyü bitmedik yetimlerin hakkı var” anlayışıyla hareket edilmeli. Aksi halde har vurup harman savuran bir anlayışla yapılan harcamalar kanunlara uygun olsa da millet vicdanını yaralamış olur.
“Çok kazanandan az, az kazanandan çok vergi” alınması yıllardan beri devam eden yanlışlardan biridir. Türkiye’yi idare edenler de bunu bildiğine göre “Bu noktada doğru adımların atılmasını kim engelliyor?” sorusu akla gelir.
Belki bu nokta siyasetin finansmanı da tartışılmalı. Çünkü adaletli bir vergi sisteminde, çok kazanan çok vergi verecekse bunun ucu çok ve belki de ölçüsüz kazananlara dayanır. Türkiye ekonomisi göz önüne alındığında çok kazanıp az vergi verenlerin kim olduğu da belli. Sayıca az, ama hesapsız kazanan kişiler ve kurumlar muhtemel bir vergi reformunu engelliyor olabilirler. Eğer siyasetin finansmanı açık ve şeffaf bir hâle getirilebilirse, adil bir vergi reformunu yapmak da mümkün olur.
İş dönüp dolaşıp siyasetçilerin kapısına dayanıyor. İlk bakışta aleyhlerinde gibi görünen siyasetin finansmanının şeffaf olması noktasında cesaretle adım atılabilirse bir adım sonrası da adaletli vergi sistemini temin adımı olabilir. Yok, “siyasetin finansmanı gölgeli kalsın” denmeye devam ederse adil bir vergi sistemini tesis etmek de mümkün olmaz. Siyasî partiler ne ölçüde ‘patron’lardan bağımsız ve millete yakın olabilirse o ölçüde de millet menfaatine icraatlar ortaya koymaları mümkün olur. Hem çok kazanan milyonları hem de az kazanan sayıca az vergi mükelleflerini aynı anda memun etmek kolay görünmüyor.
Nihayetinde Türkiye bu meseleyi halletmek durumunda. Sadece itiraflarla “Büyük Türkiye”ye ulaşmak mümkün olur mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Faruk Çakır Arşivi