Kurdun adı; "Hukuk Devleti"
Nihayet iddianame yayınlandı; açık söyleyim, ben henüz okumadım; o yüzden, "bakınız filan sayfada feşmekân, fülenkas'e demiş ki" diye başlayan ayrıntılı cümleler kurmama imkân yok.
Eksik olmasınlar, gazetelerimiz zaten meselenin en dikkate değer taraflarını haberleştirmişler; oradan görebildiğim kadarıyla kanaatim şudur: Yıllardan beri açık istihbarat kaynaklarını, yani gazete, dergi, televizyon, kitap gibi herkesin erişebildiği yayın organlarını takib eden dikkatli okuyucuların zihinlerinde tamamlamaya çalıştıkları yapbozun eksik kısmı üç-aşağı beş yukarı belirlenmiştir. Hani, "olsa olsa böyle bir şeydir" diye tahmin edersiniz de delillendirmeye gücünüz yetmez ya öyle bir şey...
Mahkemeyi ikna için savcıların dosyaya koydukları deliller arasında, "yok canım, böyle şeyler Türkiye'de asla olmaz, olabilemez" diyebileceğimiz bir şey var mı? Yok! Mahkeme bu delilleri ciddi bulur veya bulmaz, o ayrı fakat, "hayır, bu kadarı da fazla" dedirtecek yeni bir olgu türüyle karşı karşıya değiliz. Maalesef iddianamedeki isnatlar mümkündür, imkân dahilindedir, benzerlerini duyduk, okuduk, yaşadık ve yaşıyoruz.
Bu meseleyi, "Av tüfeği ile darbe yapacaklarmış!" diye fasafisolaştırmaya kalkışanlarla, "devlet barsaklarını temizliyor" yorumuyla lüzumundan fazla abartanların üzerinde birleşmeleri ve kara kara düşünmeleri gereken nokta da budur: Böyle şeyler ne yazık ki ülkemizde mümkünât dairesindedir, imkân dahilindedir. Bizi sûretâ ayrıştıran şey Ergenekoncu zevâtın muvaffak olması durumunda sonucundan ne kadar istifadeye veya zarara uğrayacağımıza dair bir küçük hesap olmamalıdır; çünkü hukuk devleti denilen kavrama duymamız gereken samimi inanç ve bağlılık bunu gerektirir.
Hukuk devleti olmak, anayasası, anayasal yargısı, mahkemeleri, zaptiyesi bulunan devlet anlamına gelmiyor sadece; hukukun hoş görmediği usûllerin daha işin başında "a priori" denilen düzlemde zihinlerden silinmiş olmasıdır "hukuk devleti"nin omurgası.
Bizim yaşadığımız, iri çapta bir kabilecilik kavgası, kaba saba bir iktidar mücadelesidir: "Kaba" çünkü kuralı yok, "ne yaparsan yap, hangi cürmü işlersen işle; galebe edersen haklı çıkar ve yönetirsin" mantığının hâlâ zihinlerde yer tutabiliyor olmasıdır.
Asıl ve en büyük suç budur; bu cürmü kimse müdafaaya kalkışmamalı, sahiplenmemeli ve İkitelli ashâbının pek hünerbaz olduğu sulandırma, küçümseme, hafifseme numaralarıyla zayıflatmaya kalkışmamalıdır. Bırakalım mahkeme rahat çalışsın, zanlılarla suçlular titiz işleyen bir süreçten sonra çabucak ayrıştırılsın; mâsumlara itibarları iade edilirken mahkûmlar fiillerinin utancını hissetsinler.
Modern Türkiye'nin yeni Ergenekon'u işte bu dâvâdır; destanda adı geçen mavi kurt ise hiç şeksiz şüphesiz bağımsız ve tarafsız yargının tâ kendisi. 21. yüzyılın Türkleri, çağdaş dünyanın güçleri arasında ezilmeden, uşaklaşmadan, bağımsız ve onurlu bir varoluşu hak ettiklerini gösterebilmelidir. Siz buna kaçıncı cumhuriyet derseniz deyiniz, bu devletin temelini "adl"in sağlam zeminine istinad ettirebildiğimizde ancak, global rekabete dayanıklı bir variyet gösterebileceğiz.
Bırakalım adâlet'in körüğü işlesin, ideolojik aşiretçiliğin devleti kuşatan demir engelleri eritilsin ve bundan sonra kimse, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin pırıl pırıl işleyen, hukuka gerçekten saygılı ve tarafsız bir kamu düzenine sahip olduğundan şüphe duymasın. Türkiye tankla topla, askerle güçlü olmaz; böyle medeni bir hayat hamlesinde (elan vital) bulunabildiği zaman yıkılmaz olur.
Bu defa aşiretçilik, çetecilik ve feodalite kaybetsin; hukuk devleti ve millet kazansın.