Ben Size Demedim mi
Okuyucularım hatırlar, balyoz olaylarının iktidar işi olmadığını kaç sefer yazdım.
Daha işin başında iken dedim ki “AK parti sahip olduğu kadrolarla bu kadar şeytan deliğine gizlenmiş delili elde edemez, bunda birilerinin kalın parmağı var.” Tahmini değil, bilerek söyledim. Sayın Başbakan, bir şiirle içeri alındı, bir başkası “deprem ilahi ikazdır” dediği için 2,5 yıl yattı. Sezer’in Köşküne başörtülü milletvekilleri alınmadı, daha neler…
İktidar açısından o günler pek de iç açıcı değildi. Sonra ne görelim, ortam birden değişiverdi. Darbeciler, çeteciler hurra içeri… Yapılması gereken, soğuk kanlılıkla olanları uzaktan seyretmek olmalıydı. Sahip çıkılmamalıydı. Ama siyaset damarda durmuyor. Bir çokları “biz yaptık, işte gördünüz” diyerekten düştüler yollara. Böylece iktidar sanki generalleri tutuklatan, gazetecileri içeri atan, milletvekili dokunulmazlığı tanımayan bir hale düşürüldü. ..
E şimdi ortama bakıyoruz, ABD Büyük Elçisi Ricciardone bayram değilken, seyran değilken eniştem beni neden öptü hesabı bir şeyler yumurtlamaya başladı. Sanki balyozcuların başına gelenlerden haberi yokmuş gibi konuşuyor. Safça sormaz mı, “Bu kadar general neden tutuklu?” Bana göre esas sorun bundan sonrasında başlıyor. Öyle ya, içeride yatanlara siyaset çevreleri mazlumiyet havasından sahip çıkınca işin rengi değişecek. Her şeyden önce suç işleyenler unutturularak suçlu aranacak. Korkarım siyah kaşıklar ak kaşık olacak da ortada tek sorumlu yargı kalacak. Öyle ya, şimdi herkes yargıya yükleniyor, yarın olsun bakalım kim kime yüklenecek? Yetmiyormuş gibi bir de garip bir cemaatçiliktir aldı başını gidiyor… Adamın alnında bir tane olsun secde eseri yok cemaatçi. Risalenin kapağını ömrü billah açmamış o da cemaatçi. Ne var ki bu balona takılanlar olmuyor mu oluyor. Nasıl ki medrese talebesini Abdülhamit’e karşı ayaklandırdılar şimdi de cemaatçilik balonuna tav olan bir sürü saf Müslüman var. Bu cümleden olarak bazıları da Kemalist havalar çalmaya başladılar bile. Hem cemaat hem Kemalist…
Artık tarih okumayanlar bile biliyor ki bu Pentagon denilen cenah kimi kullanmışsa miadı doluncaya kadardır, saati geldiğinde Pentagon hemen kayış atar. İşte Suriye halkının durumu ortada. Hatırlayın, Arap Baharı dendiğinde ben hep mesafeli durdum. Biliniyordu ki bu bahar başka bahar. Birliksiz, beraberliksiz, örgütsüz yola çıkmak her zaman hüsrandır. Bir meyvenin olgunlaşmadan yere düşürülmesi gibi. Halk kıyama hazır değilken bir el onları tahrik ederek sokağa döktü.
İlk başta Libya’nın halini gördük. Türkiye Libya olayında bana göre başarılı bir tavır sergileyemedi. İşte başlangıcın sonu, kim kaybetti kim kazandı? Türkiye’nin Libya konusunda tek bir kuruş kazancı yok, aksine ayaklanma sonrasında en çok kaybı olan Türkiye’dir.
Milyar dolarlık şantiyeler yıkıldı, alacaklar bir dahaki bahara kaldı. Keza, Irak olayında Allah’tan ABD’nin peşine takılarak onca cinayetin, onca ırz düşmanlığının müsebbibi olmadık, Allah(cc) bu milleti o tip bir şerden korudu…
“Acele eden ecele gider” tekerlemesi yanı sıra gel de o fıkrayı anlatma. Kızgın adam elindeki kalın sopa ile kahveye dalmış. “Ulan içinüzde İsmail kimdur ha desun onu.” Köşede oyun oynayanlardan birisi ayağa kalkarak, “ha benum ne olacak?” deyince, kızgın adam sopa ile girişmiş. Masadakiler şaşkın. “Ula sen İsmail değulsun, neden öyle söyledin de bu kadar dayağı yedun?” “Kandurdum enayiyi…” demez mi? Aceleden eceleden dayak yemek, kandırmak mı, kandırılmak mı?..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.