Cemal Nar

Cemal Nar

Peygamber Gibi Olmak!

Peygamber Gibi Olmak!

Davet dünyanın en aziz, en değerli, en heyecanlı bir uğraş alanıdır.

Ne demek olduğunu düşünmek bile insanı ürpertiyor bu insanı yaratıcısına davet işi. O’nun arzu ve isteklerini insana ulaştırmak. O’nun elçisi olmak yani. Peygamber olmadığı halde peygamber vazifesi yapmak. Peygamber gibi düşünmek, davranmak, uğraşmak. Onların dünyasına girmek, duygularını paylaşmak, heyecanlarını yaşamak, beklentilerini benliğinde duymak ve Yaratıcının rızasını kazanmak…

Müthiş bir duygu, müthiş bir heyecan, müthiş bir amaç, müthiş bir mutluluk ve müthiş bir sorumluluk…

“Himmeti âlî tutmak”, “hedefi büyük tutmak”, “muttakilere imam olmak” gibi tavsiyeler olmasa, düşünülmesi bile insanı, çay içindeki şeker gibi hayâdan eriten bir duygu, bir düşünce. İdeal, hedefte son nokta; ne kadar yaklaşılırsa o kadar kârdır.

Evet, bir yandan aziz olduğu ölçüde zevkli, bir yandan da o nispette zor ve acı bir çabadır bu. Bir yanın gülerken, bir yanınla da çok büyük sorumlulukların altında insana bakarak üzülmek, ezilmek. Cennet ve cehennemi yaşamak sürekli vicdanında. Ateşle barut, karla güneş olmak yan yana.

Yani Rıza-i bari için adanmak insana…

Ne kadar konuşulsa az gelen bir konudur bu aslında. Biz de bu konuda yeni bir kitap yazdık: “İnsana Ulaşmak”. Darısı basılmasına…

Bu kitabımızda bir girişle “davet”i anlamaya çalıştık. Yetmedi, birinci bölümü de ona hasrettik. İkinci bölümde “davetçi”yi anlamaya çalıştık. Üçüncü bölümde ise “muhatap” söz konusu edildi. Fakat biliyoruz ki daha işlenecek çok konu var. Bu hamur daha çok su götürür.

Mesela “davetin zemini” çok önemlidir, ama biz o konuya hiç giremedik bu kitapta. Malum, her ülke ayrı bir alem, her aleme gidecek ayrı bir âdem! Nasıl bir hazırlık gerekir ülkeye göre, insana göre? Bunlar çok önemlidir elbette.

Bu açıdan bütün bir dünyadan evvel kendi ülkemizi anlamak, kendi şartlarımızı anlamak, kendi insanımıza sağlıklı ulaşmak için hayati önemi haiz değil mi? Onu da yazdık bitirdik elhamdülillah bugünlerde ve adını “Tebliğ Sancısı” koyduk. Onun için de diyelim; “inşallah darısı basılmasına…”

Daha davetçinin, tebliğcinin ilmi, ahlakı, dili, uslubu, metodu, gücü vs. o kadar konu var ki yazılacak! Aslında bunlar yazılmamış da değiller. O kadar kitabımız var ki çok şükür bu konularda, biz de onlardan okuduk öğrendik, ama olsun, atalar “fazla mal göz çıkarmaz” demişler, fazla bilgi haydi haydiye göz çıkarmaz, aksine aydın eder gözleri. Biz de bir gün bu yükün de altına gireriz mütevazı gücümüz nispetinde inşallah. Altından kalkabilir miyiz? Başarı Allah Teâlâ’dandır, dilerse neden olmasın ki!

Allah Teâlâ ihlas ve samimiyet ihsan eylesin, niyetimiz öyle, hacca giden karınca misali zayıf bacaklara bakmayarak her gün az da olsa mesafe ala ala yürüyeceğiz bu mübarek yollarda. Beraber ağlayacak, beraber gülecek, beraber üşüyecek veya güneşlenecek, tozlanacak veya ıslanacağız inşallah ömrümüz oldukça aziz okuyucularımızla...

Ümmetin O’nun yolunda girdiği seyr-u sülûkunda menzil-i maksuduna erebilmesi için Allah Teâlâ’nın avn-u inayetiyle nusret ve yardımını dileyerek hamd-u senamızı sunar, hidayet ve istikamette daimlik dileriz.

O bize yeter!

O ne güzel dost, ne güzel yardımcıdır!

Not:
Memur-sen’in başörtüsüne özgürlük kampanyasını lütfen destekleyelim derim. Madem iş meydana döküldü, öyleyse talep sesi daha gür çıkmalı ve kadın memurlara pantolon serbestliği gibi iş bir haftada bitmeli inşallah.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi