Ekmek İsrafı Konusunda Halka Duyuru
Sevgili Türkiye’mizde tek başına ülkeyi, devleti, halkı batırmaya yetecek elli kadar büyük fenalık vardır. Bunlardan biri günde beş-altı milyon ekmeğin çöpe atılmasıdır. Müslümanlar için yazıyorum: Bu israf büyük bir günahtır. Allahın büyük nimeti olan ekmeğe büyük hakarettir. Büyük bir beyinsizliktir. Büyük küstahlıktır. Teklif ediyorum: Bu günden itibaren bir ekmek değil, bir dilim değil, bir lokma değil, ekmeğin kırıntısını bile israf etmeyelim, çöpe atmayalım.
Bayat ekmekleri kızartıp yiyelim. Yahut yumurtaya bulayıp tavada kızartıp tüketelim. Veyahut tirit yapalım. Küflenen ekmekleri çöpe atmayalım, balıklara, kuşlara verelim. Çocuklarımıza ekmeğe hürmeti öğretelim. Allahtan korkalım. Nimete küfranda bulunmayalım. Aklımızı başımıza toplayalım. Bendeniz çocukluğumda ekmeğin vesika ile verildiği günleri gördüm. Ekmeği israf edersek yine aynı kara günlere dönebiliriz. Allah bize akıl, fikir, vicdan versin. Âmin.
* (İkinci yazı)
İçimize Sızan Kriptolar
Kendini Mevlevî gösteren ve tanıtan o zat aslında bozuk bir Rafızî’dir. Namaz kılmaz, içki içer, genç kızlarla genç erkekleri birlikte sema ettirir. Mevlevilikte böyle bir şey yoktur.
Mevlevilik Şeriat’a bağlı bir ehl-i Sünnet tarikatidir. Gerçek mevleviler beş vakit namaz kılar.
İnsanlar, ismet sıfatıyla sıfatlı masum kimseler değildir, insan olarak bir Müslüman günah işleyebilir, hata edebilir. Lakin küstahça, meydan okurcasına açıkta fısk ve fücur irtikâp etmez. Hazret-i Mevlana’dan bugüne gelip geçmiş bütün gerçek Mevlevî büyükleri ehl-i Sünnet itikadında musalli, mütedeyyin yüksek ahlak ve karaktere sahip, âlim, arif, bilge kişilerdi.
Zamanımızda bir takım masonlar Hazret-i Mevlana’yı alet ederek Müslümanları bozmak istiyor. Bu şeytanî işte başarılı olamayacaklar, çarpılacaklardır.
Mevlana Celaleddin Rumî Hazretleri beş vakit namazın yanında geceleri sabahlara kadar teheccüd namazı kılan muhterem bir zattı. Nafile oruç tutardı. Dünya malına, paraya, makama ve mevkie önem vermezdi. İslam’ın emirlerine yasaklarına, öğütlerine çok dikkat ederdi.
Sema para karşılığında yapılmaz. Parayla, ücretle yapılan sema, sema değil dönmektir.
Bazı gazinolarda, kahvelerde sema gösterileri yapılıyormuş, bunlar İslam’a da aykırıdır, tarikat kurallarına da.
Ehl-i Sünnet Müslümanları Şeriat ve tarikat hizmetlerinin dejenere edilmesine, ticarileştirilmesine izin vermemelidir. Bu konuda vazifelerimizi yapmazsak tokat yiyebiliriz. Bu tokat ne zaman, nasıl, ne şekilde gelir, bir şey diyemem.
Bir takım reformcu, yenilikçi, modernist, Sünnet düşmanı ilahiyatçılar medreselerin ve tasavvuf tarikatlerinin açılmasına muhalefet ediyor, Müslüman devlet adamlarına bunlara lüzum yoktur diyorlarmış.
Anadolu’ya İslam Şeriatla ve Tarikatla girmiştir. 1923’ten sonraki kopukluğu tamir etmek için Şeriat’ın temsilcisi İslam medreselerine büyük ihtiyaç vardır. İslam tasavvufunu temsil eden müesseseler de Tarikatlerdir. Anadolu’nun manevî fatihleri büyük mürşitler ve pîran hazeratıdır. Anadolu Müslümanlarının büyük mürşidi ve veliyy-i nimeti Ahmed Yesevi kaddesallahu sırrahulaziz hazretleridir. Diyaneti Ehl-i Sünnet dışı, mezhepler üstü bir hale getirmek Türkiye’de İslam’ın çökmesine yol açabilir.
Sen binlerce din imamlarını, rabbanî ulema ve fukahayı, kâmil mürşitleri, hidayet yolunda yürüten şeyhleri devreden çıkart, o mübarek kafilenin yerine farmason Cemaleddin Efgani’yi onun farmason talebesi Muhammed Abduh’u, onun tilmizi Reşid Rıza’yı, Pakistan’dan kovulmuş Fazılurrahman’ı İslam önderi olarak kabul et… Bu yol, yol mudur?
Bendenizde kesin bilgileri var, bir takım derin ve gizli güçler Türkiye’de Ehl-i Sünnet İslamlığını kaldırıp yerine türeme bir İslam getirmeye kesin karar vermişlerdir. Çünkü Siyonistler, beynelmilel kapitalizm, Avrupa Birliği, Haçlılar, Evangelistler ve Kriptolar böyle istemektedir.
Modernist ve reformist Müslümanlar Sünnet’i yıkmaya azmetmişlerdir. Reformcu bir ilahiyatçı, tanıdığım bir zata “Buharî denilen kitabı kaldırmadıkça Müslümanlar iflah olmaz.” mealinde bir laf etmiştir.
Ehl-i Sünnet Müslümanlığını temsil eden icazetli ulemanın ve fukahanın, yine icazetli şeyhlerin sorumluluğu ve vebali çok büyüktür. Ehl-i Sünnet’i savunma faaliyetleri yeterli değildir. Bi’datçilerin sapıklıklarını ret ve cerh faaliyetleri yeterli değildir.
Sünnî halkı sapıklara karşı uyarmak, bilgilendirmek ve aydınlatmak hizmetleri şu anda çok zayıftır.
Ülkemizde bu hizmetleri yapmaya imkân veren hürriyet, serbestlik ve zenginlik vardır.
Bütün Ehl-i Sünnet Müslümanlarının birleşmesi lazımdır. Bugünkü irili ufaklı bin çeşit cemaat ve fırkayla Ehl-i Sünnet dairesi içinde Kur’an, Sünnet, Şeriat, ahlak hizmetleri yeteri kadar ve hakkıyla yapılamaz. Şu hususu da belirteyim:
Sünnet düşmanı reformcular ve modernistler takiye yapmakta, Müslümanları aldatmaktadır.
Sahih-i Buharî ve Sahih-i Müslim’de mevzu hadis bulunmadığına dair icma ve ittifak vardır.
Fazlurrahmancılığın çok sapık bir bid’at mezhebi olduğunda zerre kadar şüphe yoktur.
Siyonistler, emperyalistler, Haçlılar, küfür ve nifak güçleri Türkiye Müslümanlarını sayısız hizbe, fırkaya, parçaya, İslamcılığa ayırarak güçsüz hale getirmişlerdir.
İş o raddeye gelmiştir ki, bazı İslamcılar, “Allah gerçek bir Janus’tur.= Huda Janus-i hakiki est” diyerek kemal sıfatlarla sıfatlı, noksan sıfatlardan münezzeh yüce Allah’ı iğrenç bir Roma putuna benzeten İranlı zındığı din imamı ve baş tacı etmişlerdir.
Reformcuların, modernistlerin, Sünnet düşmanlarının içine bazı Kriptolar, Dönmeler, Pakradunîler, Kafkasya Tatları, Kırımçaklar karışmış mıdır? Bu konuda elimde isbat edici kesin deliller ve şahitler yok ama ciddi olarak şüphelenmekteyim. Azıcık bir maddi imkan bulunsa üç kişilik bir ilmî araştırma ekibi kurulup, polis hafiyesi ve istihbaratçı gibi iz sürülse en fazla bir sere sonunda çok acayip neticelere ulaşılacağını sanmaktayım.