Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

Kimin cezası kaldırılmalı?

Kimin cezası kaldırılmalı?

Geçmişte yapılanları tekrar etme yerine, geleceğe dönük “sosyal barış” adına sağlam ve kalıcı  adımlar atmak gerekiyor.

 
Bu bakımdan hangi adım etkili, hangi adım etkisiz sorusu düşüyor gündeme.
İnfazda hükümlü lehine sürekli oynanması halinde mağduriyetlerin toplumda bir sızlanma senfonisi oluşturacağı kesin. Hatta bir an gelir bardağı bile taşırır.
Dövdü, sövdü, kırdı, döktü, yaraladı üç yıl ceza aldı, ama üç ay yatarak çıktı.
Oldu mu?..
 
Sürekli suçludan yana olan “devlet olgusu” şimdiye kadar kimseye bir şey kazandırmadığı gibi bundan sonra da kazandırmaz.
İyileştirmelerde ille de alt yapı gerekiyor.
Nitekim, “Rahşan Affı” adını verdikleri salıverme olayında 35 bin kişinin 15 bine yakını kısa sürede suç işleyerek cezaevine geri dönmüştür.
Şimdi de aynısı olmuyor değil.
 
Bakanlık bir taraftan salıyor, diğer taraftan yenileriyle eskileri birleşerek dönüyorlar.
Bu demek oluyor ki, yapılanlar bir süre için rahatlama olarak görülse de yakın mesafede hiç te bir değişiklik olmayacağını gösteriyor.
 
İlle de bir şeyler yapılmak isteniyorsa baz olarak “sosyal barışı” almak lazım.
Mağdur suçluyu affediyor mu? Başka bir deyişle, mağduriyet gideriliyor mu?
Değil de, bıçağı karnından yiyenin yerine devlet son sözü söylemeye kalkışırsa giderek yargıya olan güvenin aşağıya çekilmesi demek olur.
Bu uygulamadan yargı sürekli yara alır.
 
Hem bu işler yapılırken uzmanlarına ne kadar danışılıyor?
Veya “iyileştirmeler” adı altında yapılanların ne getirip ne götürdüğü hesap ediliyor mu? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni hepten baz alıyorsak vay halimize.
O mahkemenin siyasallaştığını, hatta BOP projesi kapsamında Türkiye aleyhine sürekli karar verdiğini bilmeyen hukukçu kalmadı.
 
Öyle iken, ille de kendimizi Batılıların kucağına atmak Sevr denilen antlaşmanın bir başka çeşidi değil de nedir? Sevr’in şartlarına bakın, bugün o şartların hepsi var.
Nasıl olmasın, insanımızı bile doğru dürüst yargılayamıyoruz.
 
Benim asıl üzerinde durmak istediğim, iyileştirme tamamen tarafların rızası ve de sulh olmalarıyla alakalıdır. Suç işleyen, mağdur olan tarafın zararlarını ödesin ki devlet de ona iyileştirme getirsin. En basit örnek zimmet olsun, şu anda binlerce kişi zimmet suçundan mahkum. Oysa zimmetine mal veya para geçiren bunu ödesin ve de şartlı çıksın.
 
Kovuşturması ile soruşturması ertelensin…
 
Keza sahte belge düzenlemek, hizmet sebebiyle güveni kötüye kullanmak, tedbirsizlikle ölüme ve yaralamaya sebebiyet vermek, mala zarar vermek, dövmek, yaralamak, çalmak gibi suçları işleyenler de aynı usulden faydalanması halinde bir taşla iki kuş, hem mağduriyet giderilir, hem de taraflar arasında sulh ve barış sağlanır.
Diğer bir başka konu çeklerdir.
 
Yıllardır bu devlet çek yasasını düzenleyip dava konusu olmaktan çıkaramamıştır.
En basiti, çeki kaynağından halletmek gerekiyor.
 
Hangi banka ise çeki sağlam müşterisine vermesi ve de sorumlu olması halinde hiçbir çekin arkası yazılmaz. Aynı şekilde bonoya dayalı dünyanın davası var.
Bonolar elektronik kayıt altına alınırsa, neden verildiği, niçin verildiği belli olacağından “yok imza bana ait değil, yok yazıları ben yazmadım” şeklindeki dünyanın davası oluşmamış olur. Hem de bu sahadaki vergi kaybı önlenir.
 
Kanunlarımızda tarafların rızasına bağlı kıssadan halledilecek o kadar çok dava var ki devlet bu yolu nedense kullanmayıp ille de hazırdan harcayıp yığın yapmayı tercih ediyor.
 
 Dolayısıyla değişen bir şey olmuyor, doldur boşalt o kadar…
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Nusret Çiçek Arşivi