Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

“Terörün bitmesi için zehir içeceksin deseler içerim”

“Terörün bitmesi için zehir içeceksin deseler içerim”

Büyüklerin sözüdür, “Öldürücü zehir gönül ehline zarar vermez. Velev ki içeceğini bilerek iç, yapacağını bilerek yap.” Baştan beri savunduğum, bu İmralı bana pek de inandırıcı gelmiyor.
Havası samimi gelmiyor, ortam samimi gelmiyor, aracılar samimi gelmiyor, muhatap samimi gelmiyor. Bu saatten sonra yok kavim değil de milletmiş.
Tarihi uyku hapımız... Madem öyle idi 30 yıldır bu kadar kan neden döküldü?
Kan duracaksa hep zehir içelim, bağrımıza taş basalım. Ama görüyoruz, bir yandan aracılar gidip gelirken, diğer yandan örgüt şehirleri altına üstüne getiriyor.
Örgütse havası, suyu başkadır.
Güneydoğudan batıya ne kadar uyuşturucu sevkıyatı yapıldığını, sevkıyatın ellerini kollarını hesap etmeden yollara düşmenin ileride faturası acı olabilir.
Tarih boyunca hep aynı oyunlara muhatap olmuşuz. Erzurum Kongresi’ndeki yeminler de öyle değil miydi? Ama sayfalar çevrilince ne görelim altından Fransız’ın laikliği çıktı.
Şimdi de birileri halifeliği geri getirecek, birileri de  “Arab’ın Aceme üstünlüğü yoktur” hadisini okumaya başladı. Kısa sürede neler değişti ki?
Tövbe mi ettiler?
Yoksa hatalarından mı rücu ettiler?
İlle de İmralı derseniz, bir bakıma çaresizliğin ifadesi sayarım ben bunu.
Ben örgüte ateşkes yaptırayım, sen de beni bu delikten çıkar. Ama sonrası?.. Sonrasını garanti edecek bir emare var mı?
Görülen odur ki bu alanda Kürt halkının psikolojisi oldukça bozuk.
Sadece Kürtlerin değil, Türklerin de psikolojik tedaviye ihtiyacı var.
Bu konuda yazarı ile çizeri ile herkes tedavi olmalı.
Tedavisiz hep eksiğiz.
Eksik başlayınca eksik biter.
Birilerinin gaza getirdiği ırkçılığı İslam’ı eğitime ağırlık vererek yok etmeden arsız derenin ne zaman taşacağını ve de neleri peşinden sürükleyeceğini bilemeyiz.
Yıllar var ki resmi ideoloji damarı damarın üzerine bindirmiştir...
Bu damar işine ciddi bir operasyon gerekiyor.
İlle de suyu tersine akıtacağım derseniz olmaz....
Öyledir ki diyor Hz.Mevlana: “Senin için böyle yaptım, şöyle yaptım, bu  savaşta oklar ve mızraklar yedim. Mal gitti, güç gitti senin aşkından dolayı başıma birçok mutsuzluklar geldi. Hiçbir sabah, beni uyumuş veya güler halde bulmadı.”
İşte asıl olan sabahların yüzümüzü güler bulmasıdır. Bunun için de “mümin kardeşliği” ortamında barışı hep birlikte kucaklamaktır.
Yok süreç, yok güreç bunları kaldırın atın.
Müslümanlar kenetlenince düşman çatlar, terör de erir gider.
Ama bizler yıllardır soğuk milliyetçiliğin şeytanı kafesine başımızı soktuk, dünyayı da oradan görmeye başladık. Bu bizim yanlışımız, hatta milli saplantımız.
Tanzimat sonrasında ruhumuza müptela olan “kavmiyetçilik” hastalığından bir türlü kendimizi alamadık. En başa kendi kavmimizi yazdık. Cennet deyince, Türk kavmi aklımıza geldi.
Allah(cc) indinde en üstün olanın takva olduğunu unuttuk.
Baş köşede oturduk. Son sözü kendimize ayırdık.
Kendimizi övdük. Kendimizi akladık.
Ne mutlu dedik, ne mutsuzlar diyemedik...
Yusuf olsaydık Firavun’un başına musallat olurduk, Nuh kavmi olmuşuz ki Allah(cc) bize bu tufanı verdi. Öyle değil mi? Ne ekersen onu biçmez misin?
Bin yıl aynı taşlara bastığımız, aynı kaderi paylaştığımız Müslüman halkımız ile karşı karşıya gelerek kan dökmek, can almak, can vermek öyle tesadüfü bir olay değildir.
Sebepsiz yaprak bile kımıldamıyor, sebeplerden sebepler vardır.
Sen ki ecdadının emanetlerine hıyanet ettin, sen ki bir gecede ülkeyi karabatağa çevirdin, o zaman al sana terör belası. Kemiren, yiyip tüketen içten bir hastalık.
Ölen de sensin, öldüren de sensin...
Ey Başbakan, zehir içmene gerek yok, İbrahim ol ateşe at kendini...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Nusret Çiçek Arşivi