Yorumlar Üstüne
Uzun zaman oldu, yorumcu kardeşlerimizle doğrudan hasbihal etmeyeli. Bugünkü yazımı doğrudan onlara adadım.
Bazı kardeşlerimiz yazılarımızı yorumluyorlar. Emeklerine sağlık. Teşekkür ederim her zaman yorumcularıma. "Düşüncelerinize malesef katılmıyorum” diyenlere de saygılarımı sunarım. Yeter ki birbirimize nazik ve kibar olalım.
Bir kardeşimiz şöyle yazmış: “PKK nın hedef aldığı kitlenin belli bir kimliği yoktur. İstanbulda yakılan mavi çarşı, gazi osmanpaşa bombası, ankara, foça, antep bombaları, her gün yakılan belediye otobüslerinde kemalistlermi vardı. Üstelik kemalistte olsalar yakılmaları, bombalanmaları dinimizce caiz mi? Güneydoğuda şehit edilen polislerimizin büyük kısmı yine o yörenin insanı, yani Kürt asıllı.”
Bazı kardeşlerim benim yazdığım doğrultuda beni eleştiriyorlar. Mesela bu kardeşimiz dikkatli bakarsa biz de aynısını demiştik, muhtemel bir itiraza karşı. Bu yüzden ben bunları üstüme almıyorum. Ama dikkatli okunmadığıma üzülmüyor değilim tabi. Evet kardeşim, terör hiç alakasız masumların da canını yakıyor ve bu açıdan da bir an önce bitirilmeli.
Ancak şu sözleri biraz değerlendirelim mi? “Terörist köpek gibidir hocam, kaçarsan kovalar, yerden taş alıp atarsan kaçar. En iyi savunma, taarruzdur.”
Vaaz kitaplarında okudum, vaiz hocalarımızdan da duydum, diyorlardı ki: “Sana köpekler hücum ederse ne yaparsın? Taş alım da atayım dersen, hepsine yetemezsin. En iyisi, sahibine seslen. O çıkar da “oşt” derse, her şey biter. Vaizler, şeytandan Allah Teâlâ’ya istiazeyi, sığınmayı anlatmaya çalışıyorlardı. Burada da geçerli olmaz mı o yöntem? Köpeklerin sahibine seslendin mi, o köpeklerini bir kelimeyle çeker alır. Kötü mü olur?
Bir atasözümüz var, “üzümünü ye, bağını sorma” demişler. Buna ayrıntılarda boğulan kardeşlerimden kimileri daha okurken soracaklardır: “Hocam helal mi haram mı yediğimizi sormayacak mıyız?” evet, sormayacaksın. Sen kendinden biç; birisini davet etti. Sana yemekten önce soruyor: “Bu malı nerden kazandın? Helal mi, haram mı?” Allah aşkına söyle, canın sıkılmaz mı?
Din de böyle ayrıntıyı emretmez. Adamın durumunu biliyorsan, ona göre hareket et. Bilmiyorsan, ya yeme, ya da Allah’a havale et. Yoksa hayat çekilmez olur. Mesela kasaba vardın. Hiç ona sorar mısın “besmele çektin mi?” diye. “Müslüman mısın, kafir misin?” diye. “Kazancın helal mi haram mı?” diye….
Devlet bir barış yapmaya kalkmış bunun en ince ayrıntısını bilmek bize ne? Bize ne faydası var bunun? Devlet gizli tuttukça her kafadan bir ses geliyor, yok şöyle oldu, yok böyle oldu. Havanda su dövüyorlar. Yok yok, havanda hava dövüyorlar. Adamları da sahiymiş gibi alıp gidiyorlar lafı.
Bunların hepsi, malayani, boş ve faydasız konuşmalarıdır ve hesabı vardır. Her sözün hesabı vardır. Müslüman dinine dünyasına faydası olmayan lağıvdan, malayaniden, boş söz ve işlerden kaçınmak mecburiyetindedir. (Mü’minun 3.)
Kim “siyasette, politikada her türlü konuşmak serbest. Yalan, dedikodu, iftira atabilirsin” diyorsa, Allah korusun helali haram, haramı helal saymaktan kafir bile olabilir. Biz bunları söylersek, bazı haddini bilmezler “papaz ve afaroz” ilişkisini hatırlatıp, “bu yetkiyi kimden aldınız?” diyorlar. İlimden aldık elbette. Kendileri de bir ilmihali açsalar, “imanın sahih olma şartlarını” okusalar, aynısını yaparlar.
Onlara soruyorum, “mürted kimdir?”
“Müslüman olduktan sonra dinden çıkanlara denir” diyecekler. Peki dinden çıkmaları neden olmuş ve gerekli cezalarını kadı efendi nasıl vermiş? Bunu da biliyorlar mı acaba? Mesela yanında birisi dine, kitaba, Allah’a, şeriata sövse, “papaz olurum” diye ona “kafir oldun, tövbe et, imana gel” demeyecek mi?
Türkiye’nin gerçekleri var. Bu ülkede maarif seksen yıldır bu memleketin dinine, imanına, tarihine, medeniyetine, örf ve adetlerine düşman nesiller yetiştiriyor. Bunlar büyüdü ve kafir gibi düşünüp yaşamayı yaşam biçimi, hayat tarzı haline getirdiler. Parti, dernek kurdular. Gazete, dergi, televizyon açıyorlar. Ne yapabilirsin?
Ancak yasal yollarla eleştirir, mücadele edersin. Bunlar bu ülkeye PKK dan daha da zararlı olabilirler. Fakat yine de keyfine göre bunları yok edemezsin. Hukuk içinde kalmalısın. Yoksa, fitne çıkar. “Fitne katillikten beterdir.”
PKK ve uzantıları Meclise kadar gelmiş diye dert yanıyoruz. İyi de, bunları bu sistem yetiştirdi. Memleketin canına okuyan teröristler, hırsızlar, soyguncular, kara para aklayanlar, beyaz zehir ve kadın ticareti yapanlar, kumar oynatanlar, tefeciler, seks tacirleri vs. uzaydan mı geldiler? Bunları sevmiyoruz diye yok etmeye, “faili meçhul” olarak öldürmeye hakkımız var mı?
Çare, bu sistemi atmak, yerine İslam’ı almaktır. Bu kadar basit. Bataklıkta sivrisinekle meşguliyet yerine, onu üreten bataklığı kurutmak gerek. Bu zordur ama kesin çözümdür. Gerçek mücadele böyle yapılır.
Bir kardeşimiz demiş ki “yorumunuza katılmıyorum, kafirle pazarlık olmaz.”
Sahiden öyle mi acaba? Bunu bilerek mi söylüyorsun Allah aşkına? Hangi kitapta okudun bunu, o fıkıh kitabının kaynağını da yazsana sevgili kardeşim! Hadi, delilini de yaz ayetten, hadisten. Delilin yoksa, lütfen kafandan din uydurma, şeriat kesme, bilmeden fetva verme. Yoksa sadece mahcup olmakla kalmazsın, cehennemi de boylarsın. Bilmeden fetva verenlerin yerinin orası olduğunu Peygamberimiz söylüyor.
Mesela birisi sana “Mekke’nin yanında Kureyşli kafirlerle sevgili peygamberimizin yaptığı “Hudeybiye barış anlaşmasına ne dersin?” dese, “yok öyle bir şey!” mi diyeceksin?
Mesela Medineye hicret edince oradaki Yahudilerle ve müşrik Araplarla yazılı anlaşma yaptığını, buna da “Medine Vesikası” dediklerini, Muhammed Hamidullah’ın buna “yeryüzünde yazılı ilk anayasa” dediğini inkar ederek kendini küçültecek misin?
Örnekler o kadar çok ki! Ama biz bunu düşünmeden bir hocayı tenkit için yazı yazıyoruz. Güya bir hocayı yanlıştan kurtarmaya çalışıyoruz. Halbuki o hoca hayatı boyunca kendisine ve insanlara doğruyu anlatmak için dört duvar arasında durmadan okuyup yazmaya çalışıyor. Bize neden güvenmiyorsunuz sevgili kardeşim? Bir şeyler yazıp çiziyorsak, kafamızdan değil, kaynaklarımızdan alarak yaptığımızı neden kabullenmiyorsunuz? Bu itimatsızlık neden?
Bir yorumcu kardeşimizin yazdıklarının altına fikir olarak imzamı atar, ama üslubuna katılmam: “Teklifiniz ne? Peki kan durmasın da ne olsun? Teklifiniz ne? "Kandil yok edilsin" diyorlar. Konuşmayla olmuyor. Kutsal saydığınız ırkçı Devletin gücü yetseydi yapardı. PKKya acımıyordu herhalde. Barıştan başka yol yok. Allah "barış hayırlıdır" diyor.”
Buradan sonrasını, üslubuna katılmadığım için almadım.
Fikirler çok olabilir. Biz ülkenin ve halkın menfaatine bakalım. İnşallah ülke ve halk için iyi olan, din için de iyi olur. O yüzden sizce şu kardeşimiz haklı mıdır:
“"Eğer, Anadolu işgal edildiğinde de, işgalcilerin tüm şartları kabul edilseydi, ne Kurtuluş Şavaşı olurdu, ne kan dökülürdü!”
Sevgili kardeşim, birisi kalksa da sana “vallahi keşke öyle olsaydı. Kafirler, etrafımızdaki ülkelerde yaptıkları gibi, eninde sonunda işgali bitirip çekilirlerdi. Biz de kaldığımız yerden İslam Devleti olarak devam ederdik. Ama ülkeyi kurtaranlar, laikliği ve batılılaşmayı, yani gayr-i müslimleşmeyi getirerek ve İslam’ı bütün kurum ve kuruluşlarıyla yasaklayarak manen öyle bir işgal ettiler ki, şimdi ne kadar da çabalasan kurtulmak mümkün değil” dese, ne dersin?
Ya da birisi kalksa da sana şöyle söylese ne dersin: “Bir eşkıya bir kızı tecavüz için dağa kaldırmış. Ama ikinci bir eşkıya yetişmiş, kızı kurtarmış, fakat o ırzına geçmiş, kız ve akrabaları için bu iki eşkıya arasında fark var mı?
Burası Türkiye kardeşim. Tarihte bu ülke kadar talihsizlik hiçbir ülkenin başına gelmemiştir. Bize düşen önce kendimizi ve düşmanımızı doğru tanımak.
Görüyorum ki ırkçılık- milliyetçili- ulusalcılık- ümmetçilik gibi konularda bazı yorumcularımızın kafası çok karışık. Acaba bu konuda yazdıklarımız, İslam düşüncesi açısından yetmez miydi ki, tartışma büyüdü?
İki düşünce arasında kararsızım: birincisi, diyorum ki, insanlar batıl da olsa önceden edinmiş oldukları siyasi düşüncelerini kolay kolay atamadıklarından, bile bile dini arkalarına atıyor, onun ne dediğini hiç umursamıyorlar. Bunu düşündükçe “bu konuda yazdıklarımız yeter” diyorum. Hele çok yakında çıkan “İslam’a Göre Irkçılık…” kitabını yazıldıktan sonra “bunları tekrar tekrar yazmama gerek yok” diyorum.
İkincisi şöyle düşünüyorum, “senin bu duyguları beyninden kusman kolay mı oldu? Herkes senin gibi şanslı değil. Yine yaz, yine yaz. Ya İslam, ya küfür düşüncesi yol ayırımında olduklarını farkettirinceye kadar yine yaz.”
Bakalım, Mevla ne gösterir!