Ahmet Türk

Ahmet Türk

Kılavuzu TESEV ve Cengiz Çandar Olanın…

Kılavuzu TESEV ve Cengiz Çandar Olanın…

Hatırlarsınız, 28 Şubat döneminde irtica ile mücadele kararlarının alındığı meşhur MGK toplantısında askerlerin dosyalarından çıktığı iddia edilen fotokopiler, Faik Bulut'un kitaplarından derlenmişti. Ürkek ve olan bitene razı olmuş sinenlere inat; 28 Şubat cuntasının karşısına cesaretle dikilen merhum Muhsin Yazıcıoğlu, 28 Şubat kararlarını MGK'ya taşıyan komutanların kullandıkları cümlelerle Faik Bulut'un "Tarikat Sermayesinin Yükselişi" isimli kitabındaki cümlelerin aynı olduğuna dikkat çekmişti. Hatta bunu dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e iletmiş, zorlama iddialara ve yapay gündemlere olan tepkisini dillendirmişti… 

Yıllardır bir takım küresel güçlerin ve çok uluslu müthiş bütçeli şirketlerin güdümünde kendi devletine ve milletine yaptırımlar uygulamak için türlü yol ve yöntemleri hayata geçirmekte mahir bir örgüt olan TESEV, yeni bir sistem içi çatışma yaratmak için üstlendiği misyonu ile yine sahneye çıktı. Bugüne dek ele aldığı konulardan bazılarına bir bakın: "Lozan'dan günümüze azınlık vakıfları ve sorunları","Din-devlet-toplum ilişkileri","Azınlık hakları ve anayasal vatandaşlık","Türkiye'deki gayrimüslim cemaatlerin sorunları ve vatandaş olamama durumu üzerine…" Bu tip araştırma ve kamuoyu oluşturma çabası ile ortaya konan çalışmaların bir tek ortak yönü var: etnik ayrılıkları güçlendirmek çok kültürlülük propagandasıyla bu milleti millet yapan ortak kültürün temellerinin yıkılması için ciddi cepheler oluşturmak..!

Toplumsal barış, kardeşlik, azınlıklar, kadın ve çocuk hakları, sanat gibi kimselerin itiraz edemeyeceği alanlarda maddi yardımlar yapmayı kendine ilke edinmiş, bu ulvi amaçların! altında toplumları birbirine düşürmek gayesi ile çalışmalar yapan ABD -AB -Soros parasıyla işleyen TESEV’in himayesinde Cengiz Çandar’a hazırlatılan “Dağdan iniş ve PKK Nasıl Silah Bırakır?” isimli rapor şu anda çözüm süreci denilen bu sürecin mimarlarındandır… 

Faik Bulut ve Cengiz Çandar gibi gazetecilik mesleğinden öte misyonları olduğuna inandığım, yazdıklarını önemsediğim ama kesinlikle güvenmediğim kişilerin, önemli süreçlerde yol haritaları üretmelerine ya da ürettiklerini yol haritası diye birilerinin ellerine tutuşturmalarına şaşırmıyorum… Şaşırtıcı ve anlaşılmaz olan, nasıl olurda TESEV ve ürettikleri devlet politikası olur?

Oysa son bir senedir işler oldukça iyi gidiyordu… Habur rezaletinden sonra ‘güvenlikçi politikalar’ tekrar ele alınmıştı. İstihbarat kurumları tek merkezde bir havuz oluşturmuş, terörle mücadele yanaşık düzen eğitim almış askerlerle değil özel kuvvetler ve özel harekât timleriyle yapılır hale gelmişti. İçişleri Bakanlığında da İdris Naim Şahin’in başarılı yönetimi vardı. Terörle ilk kez bu kadar aklı başında mücadele ediliyordu… Terörle mücadele sadece sahada değil inisiyatif alan timlerce sınır ötelerinde de ifa ediliyordu… Terörün finansmanı ile alakalıda mühim girişimlerde bulunulacaktı. Terörist örgütünün paralel devlet yapılanması ve şehir yapılanması KCK’ da iyice zayıflatılmıştı… 

Sayın Başbakanın meydanlarda “Kürt sorunu yoktur” sorunun gerçek adı “terördür” hitap ve mesajları çılgınca alkışlanıyordu… “Terör örgütü Kürt kardeşlerimizin temsilcisi değildir” vurgusu en çok Kürt kardeşlerimizden destek alıyor, özgüvenlerini arttırıyordu. Grup toplantılarında “tek dil” mesajı partililerce çılgınca alkışlanıyordu… ‘Devlet teröristle masaya oturmaz’ beyanları en gür sada ile en üst makamlarda dillendiriliyordu… Başbakanın konuşma metnini servis eden ve hayatlarında hiç etnoloji müzesi görmemiş oldukları belli olan danışmanları, henüz Antropolojiden bîhaber “tüm açılım karşıtları kafatasçıdır  havası verme” derdine düşmemiş milletin kafasının tasını attırmamıştı..!  Ve yine henüz Başbakanın metin danışmanları meşhur ‘Asabiye’ teorisinin sahibi İbni Haldun’un kemiklerini sızlatmamıştı! Etnik kimlik ve Milli kimlik kavramları tehlikeli bir şekilde şimdiki gibi iğdiş edilmemişti… Vatandaş “Yahu ne oluyoruz?! bu memlekette Türk –Kürt savaşı varmışta bizim haberimiz mi yok?”diye komşusuna, iş ortağına, kız alıp verdiği dünürüne, müşterisine, mahalle arkadaşına, camide yoldaşına şaşkın gözlerle bakmamıştı! Bu memlekette sanki ayrımcılık varmışta “Siirt’ten Arap kızı alarak o yolun yolcusu olmadığını” gösteren sadece Başbakanın kendisiymiş gibi bir hava yaratılmamıştı… Oysa yüz yıl öncede bu memleketin solcusu milliyetçisi, alevsi sünnisi, hülasa her unsuru birbirinden kız alıp veriyordu; bugünde vermeye devam ediyor… 
Hülasa… Henüz Sayın Başbakan metazori ve suni gündemlerle ‘Açılım Süreci’ne farklı anlamlar yüklemeye başlamamıştı… İşte Sayın Başbakan o dönemlerde şahinleşince, Cengiz Çandar gibiler de nüvelendikleri fasit bir daire içinde kıvranmaya başlamışlardı!
Ne olduysa son dört-beş ay içinde oldu!

Ülkeyi yönetenler birden farklı bir kıvama girdi! Cengiz Çandar’ın Kürt Raporu’nda yer alan vaziyet tespiti ve istikamet belirleyen çözümlemeleri, ciddi PR takviyesi ile TESEV ürünü olarak kamuoyu ile paylaşıldıktan bir buçuk sene sonra, Başbakanın deyimiyle “Hükümetin değil Devletin projesi olarak” barış sürecinin içeriğini oluşturdu! Cengiz Çandar’ın ve onu destekleyenlerin deyimiyle Kürt Raporu’nda yazdığı gerçekleri devletin anlaması epey bir zaman aldı. “Öcalan barış için kilittir “ ve “PKK hareketi terörizm olarak değil Kürt isyanı olarak görülmelidir” tezlerinin üzerine bina edilen proje hayata geçirilmeye başlandı…
Tam bu meyanda bazı paralel düşünceler de bu süreçle beraber ayyuka çıktı: Kuzey Irak’taki ABD uydusu Kürt devletinin yabancı ülke topraklarındaki soydaşlarını gerekçe ederek yayılma siyaseti izleyeceği, müstakbel Suriye Kürdistan’ı ile birleşip Türkiye içerisinde ki Kürt unsurları da tetikleyip bir bölünmeye gideceği iddiaları muhtemel bir tehdit olarak algılandı… Sonra birileri çıktı biz bu oyunu ancak Türk-Kürt ortak ittifakı ile çözüp, güçlü bir Türkiye ortaya çıkarırız tezini ya da gazını pompalamaya çalıştı!
Devlet proje sahibinin ve projenin “yerliliği” ve “milliliği” hakkında nasıl tatmin edildiyse, bizim de vatandaş olarak tatmin olmamız için yoğun bir çabaya girişildi! 

“Devlet olmanın gerek şartı, kendinden başka bir silahlı gücü kabul etmemektir. Tamam, sorunun çözümünü salt asker zekâsını teslim etmeyelim, ama sana kılıç çekeni de kılıçla düşürmezsen ve Türkiye’nin boğazını sıkarsan elinden her şeyi alırsın algısını düşmanda oluşturursan gün olur seni masa başı müzakerelerine oturtmaya mecbur bırakırlar! Eğer masaya oturuyorsan kendinden başka silahlı gücü kabul ediyorsundur. Neticede egemenlik haklarınızı sizinle silah şiddet ve tehdit ile paylaşmak isteyenlere boyun eğerseniz devlet değilsinizdir” ilkesini dile getirenler ile vatandaş arasında engel oluşturmak için elden ne geliyorsa devreye sokuldu! Neticede her vatandaş aynı zamanda birer seçmendi..! 

Sonra ikinci safhaya geçildi… Bu projeyle arzu edilen neydi: Barış ve teröristin silah bırakması… Bu nasıl olacaktı? Başbakanın deyimiyle “pazarlık yapılmadan ve taviz verilmeden olacaktı”. İyi de “Dağdan iniş ve PKK Nasıl Silah Bırakır?” raporu PKK’nın almadan vermeyeceğini ispatlayan farklı tezleri ihtiva ediyordu. Öcalan’ın bundan sonraki durumu, müstakbel anayasada Kürtlere nasıl bir statü verilmesi gerektiği vs. gibi... Sızdırılan İmralı tutanaklarında yer alan aponun beyanları da al gülüm-ver gülüm münasebetinin boyutlarını ortaya koyuyordu!

Tam bu noktada akla şu soru gelebilir: Eğer tüm bunlar gerçekleşecekse bu projenin meşruiyeti nasıl sağlanacaktı?

Bu sorunun cevabını da geçmişte de Cengiz Çandar, Hasan Cemal ve Can Paker gibi ‘Öcalanı muhatap alın’ diyen ekibin diğer elemanı eski MİT’çi Sönmez Köksal vermişti: "AKP oyları meşruiyet sağlamaya yeter!" 

Bir yandan “ 'Önder apoya özgürlük' konusunda artık eşikten adımımızı attık! Önümüzdeki dönemde  bunu gerçekleşir kılacağız” diyen PKK, öte yandan “AKP oylarıyla süreci meşrulaştırmaya” çalışan bir zihniyet..!

Hadi bu yazdıklarımın hepsi hezeyan ve yakıştırma olsun. Hatta süreci provoke eden art niyetli düşünceler olsun! Bir vatandaş olarak başta süreci yönetenlere, sonra buram buram Anadolu kokan ve her yerinden ‘millilik’ ve ‘yerlilik’ akan! TESEV’e ve Cengiz Çandar’a soruyorum:
Bu açılım temel amacı nedir? Başbakanında ifade ettiği gibi PKK’nın silah bırakıp sınır dışına çıkarılması… Eşkıyanın silah bırakmasıyla ve sınır dışına çıkarılmasıyla alakalı aşağıdaki sorularıma makul ve mantıklı cevabı hanginiz verebilir?  

1-    30 senedir kontrol altına alamadığınız ve yolgeçen hanına çevirdiğiniz sınırlarımızdan eşkıyanın tahliyesini, her şeyin kontrol altına alındığı bir güvenlik konsepti içerisinde risksiz bir şekilde nasıl gerçekleştireceksiniz?
 
2-    Peki, örgütün tüm otorite merkezi PKK’nın sınır dışına çıkılmasını kabul etti; peki, bu teröristler ellerindeki silah ve mühimmatla mı çıkacak, yoksa elleri ceplerinde ağızlarında bir türkü tutturup öyle mi çıkacak? Silahlarını mühimmatlarını ve geride bırakması gerekenleri teslim etmeden çıkacaksa bu iş nasıl olacak?

3-    Ne kadar PKK’lının ülke dışına çıkarılacağını düşünüyorsunuz? Elinizde bir envanter mi var? Elinizde liste varsa ne diye bu zamana dek etkisiz hale getirmediniz? Gündüz külahlı gece silahlı, gündüz memur gece eşkıya olan güruhta sınır dışına çıkarılacakların içinde mi? 

4-    PKK sınır dışına çıktı diyelim; ortalıkta dolaşan PKK’lılarla paralel olarak bölgedeki askeri unsurlarda kademeli olarak azaltılacak iddialarına ne cevap vereceksiniz? Şu anda kendi haber gruplarında yer alan beyanlara göre ‘biz çekilirsek askerde çekilecek şartından taviz vermeyeceğiz’ diyorlar…

5-    Hadi diyelim ki eşkıya sınır dışına çıkarıldı! Sınırlarımızın ve PKK’nın etkili olduğu ve ‘buraya devlet giremez’ denilecek kadar özgüvenlerinin arttırıldığı ortamın “narkotik ve her türlü kaçakçılık” rantının ve avantajlarının sekteye uğrayacağı ve PKK’nın milyarlarca dolar zarara uğrayacağı malum… Bu sorunlu vaziyetin tedbiri alındı mı? Sınır ötesinde onca kampta birikecek silahlı ve tam donanımlı PKK’lıların akıbetleri ne olacak? Bunları kim kontrol altına alacak? 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
9 Yorum
Ahmet Türk Arşivi