Neden Mehmed Âkif?
Cenap Şahabeddin, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Haşim, Abdülhak Hamid Tarhan, Ziya Gökalp, M. Emin Yurdakul, Süleyman Nazif, Enis Behiç Koryürek, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç ve Faruk Nafız Çamlıbel gibi, devrin kudretli ve şöhretli şairleri dururken, neden İstiklâl Marşı yazma görevi Mehmed Âkif’e verildi?..
Öncelikle bu bir “nasip” işidir. Mehmed Âkif’e “nasip” olmasının sırrı ise, Süleyman Nazif’i ağlatıp, “Allah’ın şehitleri olduğu gibi şairleri de var” dedirten meşhur “Çanakkale Şehitleri Destanı”dır.
Âkif bu şiiriyle, hem yorgun milletin yüreğini kıpırdatmış, hem de şehidi en iyi anlayan ve anlatan şair olduğunu göstermiştir.
18 yıl aralıksız savaşmış, insan, para ve silah kaynaklarını tüketmiş yorgun bir millete sur-u İsrafil etkisi yapıp uyandıracak etkili bir esere ihtiyaç vardı. Yarışmaya gelen şiirlerden umut kesilince, umutlar Âkif’e bağlandı. Kendi derin imanıyla Anadolu insanının imanını aksiyona dönüştürebilecek tek şair olarak belirdi ve İstiklâl Marşı ona ısmarlandı.
Bunun ne kadar isabetli bir seçim olduğunu İstiklâl Marşı’nın bütününde görüyoruz. On kıtalık şiirin “Korkma” ile başlaması bile Mehmed Âkif’in ilham kaynağını gösteren bir büyük olaydır. Çünkü bu kelime, Peygamber-i Âlişan Efendimiz’in Mekke’den Medine’ye hicreti sırasında sığındığı Sevr Mağarası’nda, muhteşem yol arkadaşı Hz. Ebubekir’e söylediği, “Korkma ey Ebu Bekir, Allah bizimledir!” şeklinde bir âyetin mealidir (bu bir metafor değil, rahmetli Eşref Edip’den dinlediğim bir hatıradır).
İlk vurucu kelimeyi bulduktan sonra, gerisi gelmiştir:
“Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,
“Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak…
“O benim milletimin yıldızıdır parlayacak;
“O benimdir, o benim milletimindir ancak!”
•
1921 yılıydı. Yaklaşık altı ay kadar önce, (23 Nisan 1920) Büyük Millet Meclisi açılmış, sıra uzun savaşlardan yorgun çıkmış milletin yüreğini tutuştaracak bir kıvılcım çakmaya gelmişti…
Bu arzu, önce, ülkeyi karış karış gezen “Heyet-i İrşadiye Teşkilâtı” mensuplarından geldi. Erkân-ı Harbiye Reis Vekili Miralay İsmet Bey’e arzularını rapor ettiler. Kabul gördü ve konuya ilişkin olarak Maarif Vekâleti tarafından 500 lira ödüllü bir yarışma açıldı. İstiklâl Marşı olmaya lâyık bulunacak şiirin yazarına 500 lira nakdi ödül verilecekti.
Bu para dönemin şartlarına göre oldukça cazipti. Yarışmaya tam 724 şiir geldi. Fakat hiç biri beğenilmedi. Bunun üzerine Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) Hamdullah Suphi, “Çanakkale Şehitleri Destanı”nı yazarak yürekleri serinleten Mehmed Âkif’ten İstiklâl Marşı’nı yazmasını rica etti.
Önceleri, “Milletvekili olarak aldığım parayı hakkedip etmediğimi düşünmekten uykularım kaçarken, üstüne bir de nasıl para alırım” diyerek teklifi şiddetle reddeden Mehmet Akif, “para engeli”nin kaldırılması üzerine Taceddin Dergâhı’na (Ankara’da) kapandı ve İstiklal Marşı’mızın ilk mısraının ilk kelimesini “besmele” eşliğinde döşedi: “Korkma!..”
Eserini 17 Şubat 1921’de tamamlayıp Maarif Vekâleti’ne gönderdi. 12 Mart 1921’de yapılan oylamada ise “Milli Marş” olması kararlaştırıldı. Hamdullah Suphi tarafından Meclis kürsüsünden okundu ve bütün mebuslarca ayakta alkışlandı.
Yıllar sonra Mehmed Akif’e İstiklâl Marşı’nın eskidiğini, yeni bir tane daha yazmak gerektiğini söylediklerinde hastaydı. Yatağında hışımla doğrulacak ve şöyle kükreyecektir:
“O şiir milletin o günkü heyecanının bir ifadesidir. Binbir fecayi (facialar) karşısında bunalan ruhların ıstıraplar içinde halas (kurtuluş) dakikalarını beklediği bir zamanda yazılan o marş, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır... O şiir bir daha yazılamaz, onu ben de yazamam. Onu yazmak için o günleri görmek, o günleri yaşamak lâzım. O şiir artık benim değil, milletin malıdır. Benim, millete en kıymetli hediyem budur. Allah bir daha bu millete bir İstiklal Marşı yazdırmasın!”
Duasına “amin” diyor, Âkif’e rahmet diliyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.