Genel Af ve İnfaz
Ortamı germeden şartların gerektirdiğini ifa etmenin kamusal bir görev olduğunu hepimiz biliyoruz. Geçen ki yazımda açıklamaya çalıştım, bu aşamada genel af şart.
Bu işi yapmak için de geçmişteki uygulamaların aksine, tarafların anlaşmalarına bağlı kalınması halinde affın yararlı olacağını düşünüyorum.
Değilse, 130 bin küsur hükümlü ve tutukluyu bu gemi daha fazla taşıyamayacağı gibi, yıllara uzayan davaların adalet sayılmayacağını bilmemiz lazım.
Benim elimde Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 19 yılda bitirebildiği bir dosya var. Başkalarında belki daha uzunları olabilir.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na yapmış olduğum temyizin sonucunu tam beş yıl sonra alabildim. Beş yılda değil Türkiye, dünya değişiyor, biz hala yerimizde sayıyoruz.
Bu gidişe dur demek lazım.
Bana göre infazı kısaltmak, denetimli serbestlik gibi tedbirler belki bir süre için rahatlama getirebilir ama hem kamunun barışı açısından, hem de yasaların caydırıcılığı yönünden sakıncalıdır. Önemli olan kamu vicdanının rahatlatılması değil mi?
Bu açıdan olaya baktığımızda zarar ödenmiş, şikayetçi de vazgeçmişse devletin suçluyu hala tutması ve de beslemesi bana pek de mantıklı gelmiyor.
Ancak tekerrür cezası gerekir.
Girdi af edildi çıktı, yine girdi af edildi çıktı olmaz.
Aynı suçu işleyene af edilse de “tekerrür cezası” gibi bir müeyyide ön görülebilir, veya bir başka tedbir de olabilir. Buradan geçelim diğerlerine.
Daha öncede belirttim. Bu çek yasasına oldum olası sağlıklı bir yol bulunamadı. Önce hapis vardı, sonra paraya döndü, şimdi de savcılık uğraşacak.
Daha da olmazsa dolandırıcılıktan yine dava açılacak.
Aklın yolu bir değil midir?
Bu çek yasasını kaldırın atın. Müşterisine güvenip de çek veren banka sorumluluğuna katlanır olur biter. Bankanın tedbirsizliği yüzünden yargı neden meşgul ediliyor?
Bono olayı da bir başka dava konusu. Binlerce dosya bono yüzünden mahkemelerin gündemini işgal ediyor. Ticaret Odasının işi ne?
Bono yazıldığında sisteme girsin. Oradan da takibe alınsın. O zaman yok teminat bonosuydu, yok imzaları sahteydi sürtüşmesi ortadan kalkar.
Trafik suçları da öyle. Madem mobese kameraları var, kural ihlal edenin resmi de çekildiğine göre artık o belge olsun, ona karşı yargı yolu olmasın.
İdari davaların da başı dibi belli değil. Anayasa “idari işlerle yargı denetimine tabidir” derken bunun içerisine parktaki tuvaletin yerini değiştirmesinden tutun da sokak isimlerine kadar ne varsa giriyor. Dava çeşitleri alabildiğine.
Artık bu olayları dava konusu olmaktan çıkarmak lazım…
İnfaz işine gelince…
Yarı açık cezaevlerinin ürettikleri(yoğurt, yumurta, pirinç, ayakkabı, elbise, halı, kilim gibi) ürünler piyasada kapış kapış gidiyor. Yoğurt ile yumurtası birinci kalite ve de katıksız…
130 bin insan birer ağaç dikse dünyada birinci geliriz.
Hükümlü cezaevine ayak bastığında hemen işi hazır olmalıdır.
Ürettiğinin üçte biri cezaevi iaşesine, üçte biri hesabına(tahliye olduğunda sermaye), üçte biri de fona. Fon deyince, zarar görenlerin zararlarının karşılanacağı yer.
“Sosyal devlet” anlayışı gereği mağdur fondan alacağını almışsa ayrıca tazminat davası açmaya gerek kalmaz. Bu şekilde tazminat davaları da azalır.
Böylece hükümlü ürettiği kadar infazdan yararlanacağından denetimli serbestlik gibi uygulamalara da gerek kalmaz.
Tüm bu söylediklerimizin muhatabı tabi ki Adalet Bakanlığı’dır.
Dilerim, bu yönde deneyimli hukukçuları da içine alacak bir çalışma yapılırsa ülke yararına olur, yargı da rahatlar. Bizde rahatlarız…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.