Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Gazanfer Muzaffer Mücahid

Gazanfer Muzaffer Mücahid

Malazgirt zaferini kazanan Büyük Sultan Alparslan, ordusunun önüne kefen niyetiyle giydiği beyaz elbiselerle çıkmış ve zaferi elde etmişti.

Çanakkale zaferinde de Alparslan’ların torunu imanlı Mehmetçikler, üzerlerindeki elbiseleri kefen saymış ve Gelibolu’dan geçit vermemişti.

¥

Sanıyorum Çanakkale üzerine yazı yazmayan ve konuşmayan kimse kalmamıştır.
İyisiyle, kötüsüyle, hemen herkes, kendi zaviyesinden bakarak bir şeyler söylemiştir.
İslam’a ve Müslümanlara karşı içlerindeki kin ve öfkelerini dindiremeyen kesimler bile; “Allah, Peygamber, İslam ve Müslüman” gibi isimleri zikretmeden yazdılar.
Çanakkale gazilerinden biri şöyle demişti:
-“Biz savaşırken gavura; ‘dinin nedir’ diye sormadık, onu insan kabul ettik.”
Ne yazık ki içimizde yaşayan ve geçilmeyen Çanakkale zaferi sebebiyle, rahat rahat işini gücünü yoluna koyan bazı çevreleri anlamak mümkün değil.
Nasıl bir öfkeleri varsa, Gelibolu’ya gelen düşman askerlerine sahip çıktıkları kadar, bu toprakları ve insanları esaretten kurtaran Mehmetçiklere sahip çıkamıyorlar.
Hele 28 Şubat döneminde ve sonrasında, Çanakkale’deki resmi rehberlerin ağzından, asla dini terimleri duyamazdınız.
Hatta serbest rehberler, Çanakkale zaferini din eksenli anlattıkları için (başka da anlatılmaz) sahadan kovulmuş ve para cezalarına çarptırılmışlardı.
Şükürler olsun Ak Parti iktidarıyla şehitliğimiz öz kimliğine kavuştu.

¥

Bizdekilerin yazamadıkları esas kahramanları, gelin yabancı bir gazeteciden öğrenelim.
Fransa’nın ünlü gazetelerinden Le Monde muhabiri 1922 yılında Türkiye’ye gelir.
Savaş yorgunu Türkiye’de hayatın akışına bakacaktır. İstanbul’u gezer, görür, araştırır ve Anadolu’ya doğru yola çıkar.
Eskişehir’de trenden iner, Eskişehir’in sokaklarını dolaşırken, 9 ila 11 yaşları arasında üç çocukla karşılaşır.
Çocukların üzerindeki elbiseleri yırtık çuvallardandır. Ayaklarında ayakkabı yoktur ve neşe içerisinde oynamaktadırlar.
Muhabir bu çocuklara yaklaşır ve babalarının ne iş yaptıklarını sorar.
Birinci çocuk, babasının Çanakkale’de şehid olduğunu söyler.
İkinci çocuk, babasının Sarıkamış’ta şehid olduğunu söyler, üçüncü çocuk da buna benzer bir cevap verir.
Muhabir son bir soru sorar;
-“Peki size kim bakıyor” der. Bu soruya şöyle cevap verirler;
-“Şu küçük evde oturan ihtiyar bir teyze var bize o bakar” derler.
Muhabir çok şaşırır, ne diyeceğini bilemediği bir sırada çocukların oyun oynadığı yere yakın küçük evin penceresinden ihtiyar bir kadın çocukları isimleriyle çağırır.
-“Gazanfer, Muzaffer, Mücahid, haydi çorba hazır gelin artık” der.

¥

Muhabir bu küçük röportajdan sonra gezisini yarıda keser ve memleketine döner. Döndüğünde gazetesine şöyle yazar.
-“Elde yok, avuçta yok, üstleri çıplak, başları açık, ayakları ıslak. Ekmekleri yok aşları yok. Ama çocuklarının adları; ‘Gazanfer, Muzaffer, Mücahid.’
Bu memlekete ve bu millete bir şey olmaz, bunlar kısa sürede ayağa kalkar, bunlar yenilmez.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Hüseyin Öztürk Arşivi