“Gel, bugün Nevruz-u Sultanîdir”
Bahara hasret topraklar, bayramı özleyen ruhlar, barışa aç milletler bugün düne göre daha ümitli ve daha heyecanlı.
Çünkü bugün, Nevruz; yani ‘yeni gün’, yani baharın başlangıcı ve müjdecisi.
53 sene önce bugünlerde vefat eden, o zamanki ifadesiyle, Kürdistan’ın bağrından çıkan İsparitli allâme, merhum Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, 85 sene önce 1928’de Isparta’da telif ettiği Haşir Risalesi’ne (10.Söz’e) şöyle başlıyordu: “Gel, bugün Nevruz-u Sultanîdir. Bir tebeddülât olacak, acîb işler çıkacak...”
Ardından, Isparta’dan İsparite memleketin her köşesinde yolunu gözlediğimiz ‘Baharistan’ın ‘reçete’sini yazıyordu harf harf ve baharın ‘halı’sını dokuyordu ilmek ilmek.
Aklın, kalbin, nefsin, cemiyetin ve memleketin baharının ilaçlarını bir tâbib-i hazık marifetiyle Rabbani Eczahanemiz olan Kur’ân’dan çıkartıp insanlığa takdim ediyordu sayfa sayfa, düsturlar ve hakikatlerle.
Bugün bu reçeteye çok ihtiyacımız var, ekmek gibi su gibi.
Çünkü silahların susması, kanın durması ile de mesele bitmeyecek; önemli bir eşik aşılacak olsa da çatışma kısmen dönüştürülecek kısmen dondurulacak sadece.
Asıl iş bundan sonra başlayacak.
Esas problem daha derinlerde çünkü.
Yüzyıla yakındır devam eden toplumsal tahribat ve ihtilaf o kadar çok ve o kadar çeşitli ki, tamirat da aynı kuvvette ve çok yönlü olmalı.
Bu itibarla, siyasilerin elini taşın altına koymasından daha mühimi bu ‘çözüm süreci’ne sivil yapıların sahip çıkmasıdır.
Kardeşlik hukukunun, hakiki ünsiyetin ve gerçek uhuvvetin tesisi bir günde olmuyor; ‘barış inşası’ için hamasi nutuklar, mücerret retorik ve edebiyat yetmiyor.
Samimi irtibatların kurulması; köklü ve sürdürülebilir eğitim çalışmalarının yapılmasının yanı sıra, hem Türkçe hem Kürtçe yayınların artması da icap ediyor.
Ulemasından ümerasına, sanatçısından edebiyatçısına, imamlarından mollalarına kadar Türkiye’nin tüm kesimlerinin bu intibah ve ittifak hamlesine giden yolu açmak ve bu yolun taşlarını döşemek gibi bir mükellefiyeti var bugün.
Uzun, meşakkatli ama heyecan verici bir yolculuk olan ‘barış inşası’ için, bu Nevruz gününde, adil bir hafıza ve yenilenmiş bir zihniyetle yola çıkmak şart.
Aksi takdirde patinaj yapmak hatta daha da gerilere gitmek kaçınılmaz olabilir.
TOPLUMSAL RESTORASYON İÇİN TOPLUMSAL SÖZLEŞME
Einstein boşa dememiş, “Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek ahmaklıktır” diye.
Bugüne kadar uygulanan politikaların, ortaya konulan formüllerin sorunu çözmekten çok daha da çetrefil hale getirdiğini şimdi daha iyi anlıyoruz.
Çözüm sürecine karşı çıkan eski ve malum ezbercilerin akan kanı, yıpranan yılları tükenen nesilleri açıklamaya ve bu korku tünelinden çıkaracak bir teklifte bulunmaya ne niyetleri ne mecalleri var.
Bu süreçte ilk adımlar atıldıktan sonra sabırla, ihtiyat ve itina ile diğer adımları atacak enerji ve iradenin hazır edilmesi, ezberleri bir kenara bırakıp gerçek fotoğrafın cesaretle tahlil edilmesi gerekiyor.
Bununla birlikte komşu bölgelerdeki durumu iyi okumak, etnik ve dille ilgili farklılıkları doğru yorumlamak, tahakkümcü ifadelerden arınmak, korku ve tehdit algısını artıran ‘güvenlikleştirici’ söylemleri terk etmek, çatışmanın tarihini tüm açıklığıyla suçlamak için değil, anlamak için tetkik etmek yola çıkmadan önce çantaya konulması zaruri olanlar.
Bu ‘çözüm süreci’ni akamete uğratmayıp kuvvetlendirecek diğer safhalar ise Yasin Aktay’ın pazartesi yazdığı gibi çok yönlü ‘toplumsal restorasyon’ ve bunun öncelikli şartlarından birisi olarak yapılacak yeni anayasa, yani yeni ‘toplumsal sözleşme’ sonrasında ancak hayata geçebilir.
Rüzgâr çoktan tersine döndü. Ümitli olalım. Baharı dualarla ve sevinçle karşılayalım. Ancak unutmayalım baharı yaşarken bazen fırtınalar olabilir, şiddetli yağmurlar yağabilir, şimşekler çakabilir. Bunlardan endişe etmeyelim. Sabır ve sebatla yaz için çalışalım.
Baharistan’ı müjdeleyen Nevruz-u Sultani hayırlı ve mübarek olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.