Dostumuzu bilelim
Uzunca bir süredir dikkatimi çekiyor. Muhafazakar medyada şiddete karşı dayanılmaz bir hoşgörü hakim.
İşte önceki gün muhabirimiz Mehmet Özmen İstanbul’un göbeğinde Darbeci Baro mensuplarınca linç edilmek istendi. Ertesi gün bir iki duyarlı gazete haricindekiler sessiz kaldı bu iğrenç saldırıya.
Hilal Kaplan’ın kendisinin de gerçekliğini kabul ettiği bir fotoğrafı yayınlandı diye imza kampanyaları düzenleyenler, söz konusu Akit olunca üç maymunu oynadılar.
Kayıtlara kara bir leke olarak geçen muhabirimize karşı tutulan, “vur vur” temposu bana Meclis’te Merve Kavakçı’ya reva görülen “dışarı dışarı” temposunu hatırlattı.
Hatırladıklarım arasında bir de Uzanlar’da muhabir olarak çalışan Işın Gürel’e malum Sincan Gecesi’nde bir tokat atıldı diye Kartel Medyası’nın günlerce yeri göğü inletmesi ve Recep Gülmez’in TCK’nın “Şahıslara karşı müessir fiiller” hükmünü içeren 456’ncı maddesinin 4’üncü fıkrası gereğince 40 gün hapis yatması olayı var.
Dönemin Cumhurbaşkanı Demirel, Meclis Başkanı Mustafa Kalemli, Hüsamettin Cindoruk ile Bülent Ecevit, Doğan Heper, Nail Güreli, DİSK Genel Başkanı Rıdvan Budak vs. tarafından nefretle kınanan telgraflar geçilmiş, Recep Gülmez’in RP’den ve Erbakan’dan cesaret aldığı vurgulanarak, iş İslam’a hakarete kadar vardırılmıştı.
Refahlı bakanların da, Başbakan Erbakan’ın da şiddeti kınayan açıklamaları onları bir türlü kesmemişti.
Muhafazakar medya ise, o saldırılara karşı sus pus olmuştu.
Aradan yıllar geçmiş, muhafazakar basında değişen çok şey yok. O gün de Akit zulme karşı tek başına direnmek zorunda kalmıştı, bu gün de…
Neyse ki Anadolu insanı duyarlılığını yitirmemiş; topyekün yanımızda yer alıp, telefonla, e-postayla ulaşarak yüreğimizi soğutan mesajlar iletiyorlar.
İcra Kurulu Başkanımız Mustafa Karahasanoğlu Ağabey başkanlığındaki heyetin Baro önündeki siyah çelenkli kınamasına ortak olan STK’ların desteğini de, siyasilerin gösterdiği tepkiyi de buna ilave edebiliriz…
Daha önce de söyledim; kim ne yaparsa yapsın halkın, haklının ve Hakk’ın yanında yer almaya, Anadolu’nun hissiyatını yansıtmaktan geri durmayacağız.
Kompleks böyle bir şey demek ki; bir kere teslim almaya görsün, devamı çorap söküğü gibi geliyor.
Mesela açın bakın son bir ayın gazete kupürlerine, PKK için “terör örgütü” nitelendirmesine rastlayamazsınız.
PKK’nın kaçırdığı 8 kişiyi bırakmasıyla ilgili haberlere bakıyorum; “tutanak”, “sağlık raporu”, “PKK doktorları” gibi ifadeler en “sağcı” gazetelerde bile rahatça kullanılıyor. PKK sanki başka bir devletmiş gibi.
İlk günlerdeki “Barış süreci” tamlamasına Yalçın Akdoğan bu nedenle karşı çıkmış ve yaptığı “Çözüm Süreci” nitelemesiyle bir yanlıştan dönülmesini sağlamıştı. Medyanın şu an “gaza” ve “coşkuya” gelip, PKK’yla ilgili haberlerde böylesine rahat “devlet imajı çizen” nitelemeler kullanabilmelerine kahrolmamak mümkün değil.
PKK’nın geçmişini ve gerçeğini bir an olsun unutmadan hareket etmez isek, büyük bir ihtiyatsızlık yapmış oluruz.
Çünkü örgüt değişmiyor. Daha beş gün önce Cizre şehir merkezinde gündüz vakti M.Sait Coşkun isimli korucu sokak ortasında hunharca infaz edildi. Yine geçen hafta Hakkari Geçici Köy Korucuları Derneği Başkanı Sadi Özatak ve Korucubaşı Esat Faruk kaçırıldı.
Kandil’e TSK’nın yaptığı operasyonları eleştiren sözde muhafazakar yazarların, daha taze olan bu infaz ve dağa kaldırma hadiselerine sessiz kalmaları ibretlik.
Korucular, PKK’yla mücadelede çok önemli bir güçtür. Bölgede, TSK ve Emniyet’in kadroları değişmekte ama coğrafyayı bilen ve halkı tanıyan bu güç, her gelen yeni kadroya rehberlik etmektedir. Pekçok korucu Cudi’de, Gabar’da, sınır ötesinde ve içinde Mehmetçik’le omuz omuza çarpışırken can vermiştir. Geride doğru dürüst sosyal güvence bile bırakamadıkları yetimleri kalmıştır.
Şöyle bir bakalım..
Mustafa Akçiçek: 11 Ağustos 2011’de Tunceli Beytaşı Köyü yol ayrımında terör örgütü PKK mensubu 3 kişi tarafından kaçırıldı. PKK bir ticari taksiyle yol kesti ve araçta bulunan korucu Mustafa Akçiçek’i araçtan indirilerek, yaklaşık 100 metre ilerideki vadiye götürdü. Araçta bulunan diğer 3 kişi kaçırılan Korucu’nun götürüldüğü bölgede 2 el silah sesi duydular. Arama çalışmalarında korucu Mustafa Akçiçek’in şehit edilmiş bedeni bulundu.
Hüsamettin Kandemir: Bitlis’te bölgeyi iyi bilen ve PKK’ya ağır darbeler inmesini sağlayan bir isimdi. 21 Haziran 2012’de, Bitlis-Baykan karayolu üzeri Buzlupınar mevkii civarında, PKK sırf onu yakalamak için pusu kurdu. Yol pusuladığını gören Kandemir, durmayarak yoluna devam etti. PKK, aracı taradı, korucumuz şehit oldu.
Abdullah Öztürk: 19 Eylül 2011 akşamı saat 17.30. Siirt Eruh İlçesi Yanılmaz Köyü Mezarlığı yakınlarında 2 PKK’lı tarafından aracından indirilip kafasına sıkılarak, şehit edildi. Abdullah Öztürk’ün şehit edilmesinden sonra PKK’lıların 21 Eylül 2011’de kendi aralarında gerçekleştirdikleri telsiz görüşmelerinde sözde Botan Batı Cephe Sorumlusu “DENİZ” isimli telsiz kullanıcısı tarafından şu şekilde üstlenildi; “Eruh yolu üzerinde arkadaşlar bir araç durduruyorlar bu aracın içinde Abdullah Öztürk isimli şahıs var. Heval bu şahıs daha önceden BAHOS arkadaş ile FELAD arkadaşın şehadetlerinde parmağı var ve nettir. Arkadaşlar öldürüyorlar, üzerinden telefonunu alıyorlar…”
Erdal Şan: PKK tarafından kaçırılarak işkenceden geçirildi. PKK kaynaklarına göre Erdal Şan, sözde sorgudan sonra “Ben Jandarmaya çalışıyorum, geçen Maltepe’de yapılan operasyonların bilgisini Jandarmaya ben verdim” şeklinde beyanda bulundu. O işkence seansından sonra Erdal Şan’dan bir daha haber alınamadı.
Bunlar kayıtlara geçsin diye yazıyorum.
Bizim dostumuz, bölgede devletin sırtını dayadığı bu korucular ve millettir..
Dostumuzu bilelim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.