130 çocuklu padişahlar olduğu doğru mu?
“Hay başınıza 130 kiloluk taş düşesi!..” diyesi geliyor insanın…
Bunu kim bilebilir ki?..
Kim girmiş hareme, kim saymış, hangi kaynakta isim isim sıralanmış?
Biri atmış, öbürü tutmuş, hikâye budur!
Yoksa hareme girip isim isim not eden hiç kimse yok. Böyle bir şey de zaten mümkün değil.
Harem öylesine bir “yasak bölge”dir ki (aynı zamanda padişahın evi olması bakımından, zaten böyle olmak zorunda), meşhur tarihçimiz Peçevi’nin ifadesiyle, “Güneş farzımuhal erkek olsaydı, hareme girmesine izin verilmezdi”…
Bu derece sakınılan bir bölgeye ilişkin verilerin tamamına lakını “tahmin”den ibarettir. Herkes kendine göre tahminlerde bulunuyor. Böyle olmasına rağmen, görmüş gibi yazanlar bir haylidir. Bunlardan biri de şöyle diyor:
“Babası II.Selim’in hamamda cariyeleri kovalarken ölmesi üzerine tahta geçen Sultan Murat, dedesi Kanuni yerine babasının yolunu seçmişti”…
Sultan II. Selim’e bu iftira hep atıldı. Ama onu hamamda kim görmüş, kim cariye kovaladığına şahit olmuş? Zaten “kovalama”sına da ihtiyaç yoktur. Her cariye “köle” yeni “mal” statüsünde olduğu için, daima emre amadedir. Bir işarete bakar. Çünkü köle efendisinin malıdır. Bu hükmü koyan da Osmanlı değil, İslâm’dır.
İslâmiyete padişahlar üzerinden saldırmak yerine, mertçe cepheden saldırsınlar! İslâm hukukçularından da ağızlarının payını almaya hazır olsunlar. Çünkü bunun da envai çeşit gerekçesi ile hukuki, siyasi, ekonomik bir mantığı vardır.
Bir kere bu sistemi İslâm getirmedi, ondan önce de var olan sistemi ıslah etti ve bazı şartlarla devamına izin verdi.
İslam geldiğinde bölgede köle ticareti çok yaygındı. Köleliğin birden bire kaldırılması derin sosyal ve ekonomik sonuçlar doğurabilirdi.
Bu sonuçlardan sadece köle sahipleri ile tüccarlar değil, bizzat köleler de etkilenirdi. Çünkü hiç biri “özgür” yaşamayı, kendi ayaklarının üstünde durmayı bilmiyordu. Hiç birinin gidecek yeri yoktu.
Bu durumda binlerce köle ortada kalır, en basit ihtiyaçlarını dahi karşılayamazlar, açlıktan ölürlerdi.
Binlerce kölenin bir anda sokağa düşmesinin doğuracağı kargaşayı düşünebiliyor musunuz?
Nitekim ABD’de kölelikten özgürlüğe geçiş sürecinde buna benzer problemler yaşandı. Geçişin arızasız olması için yapılan onca hazırlığa rağmen, eski köleler efendilerine gidip köle kalmak için yalvardılar.
Bu yüzden İslam, köleliği birden kaldırmak yerine, önce kölelerin durumunu ıslah etmeyi daha uygun buldu. Onlara bazı haklar tanıdı. Ardından kendi iradeleriyle çalışıp “kurtuluş akçesi” ödedikleri takdirde, hür olma imkânı verdi. Köle sahiplerini “köle azad etme”ye teşvik etti.
Bu arada köle lehine hükümler getirdi, kurallar koydu. Kölelere hakaret ve işkence etmeyi yasakladı, sahipleri ne yiyor ne giyiyorlarsa onlara da onları yedirilip giydirme mecburiyeti getirdi.
Güçlerinin yetmediği işte çalıştırılmalarını yasakladı. Böyle durumlarda efendileri kölelerine yardımcı olmaya mecbur etti.
İşte bu yüzden “Mecelle” yazarı Cevdet Paşa, “İslam’da köle almak, köle olmak demektir” diyor.
Köle almanın zorlaştırılması, İslâm’ın zaman içinde bu müesseseyi kaldırmak istemesinin en açık delilidir.
Gerisi yarına kaldı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.