Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Milliyet ve etnisite meselesi

Milliyet ve etnisite meselesi

Tarihin ilerleyişi lineerdir. Yani tarih ileri doğru çizgisel bir şekilde ilerler. Çok büyük felaketler ve sosyal kırılmalar yaşanmadığı sürece, insanlık, önceki birikimini tekrar tekrar yoğurup işleyerek, yeniden üretir. Her üretim safhası, bir önceki dönemi hem içinde barındırır hem de ona “zamanın ruhu”nu zerk eder.
Sosyal yapılaşma ve tabakalaşma da tarihin ilerleyişine paralel bir şekilde gelişir. Aileden başlayıp akrabalarla ve daha ileri bir safha olan aşiret ve kabile yapılanmasıyla genişleyen sosyal yapının temelinde, yaşama biçiminde ve olayları algılayışta ayniyet, benzerlik ve yakınlık söz konusudur. Tarihî dönemlerde benzer olan sosyal yapılar birbirlerine yakınlık duyar ve kültür alışverişinde bulunurdu. Bu da coğrafyanın sağladığı imkânlar çerçevesinde gelişirdi.
Doğu’da ve Batı’da şehir devletlerinden (Hanlıklar, Beylikler, Site devletleri, Derebeylikler) geçip imparatorluk (Roma, Selçuklu-Osmanlı) tecrübesi yaşayan insanlık, 1789 Fransız İhtilali’nden sonra, milliyetler çağını yaaşamaya başlamıştır.
İmparatorlukların “gevşek federatif” yapısı, kurucu irade etrafında şekillenmiş ancak, imparatoluklar çağının sona ermesinden sonra, çekilen sulardan arta kalan kumlar, “milliyetler” şeklinde tezahür etmiştir. Buna “imparatorluklar koynunda gelişen milliyet fikri” demek mümkündür.
İmparatorluklar, “sosyal yapı” özelliği gösteren yapılar değil, daha üst seviyede gelişen; sadece yönetim zihniyetinin belirlediği siyasî oluşumlardı. Bu siyasî oluşumlar, daha altyapı olan kabile, aşiret, soy, boy gibi yapıları değiştirip dönüştürerek bir üst yapı olan “millet” safhasına yükseltmişlerdir.
19. yüzyıldan önce bilinmeyen “etnografya” ve “etnoloji” terimleri, ilk başlarda, kendi içinde bütünlük arz eden sosyal yapılardaki özgün unsurların tespiti için kullanılmışsa da 20. Yüzyılda, modernitenin tüm ayrıştırmalarda yaptığı gibi bir dejenerasyona maruz kalmıştır.
Modernite, malzemesi ne olursa olsun, anlamak için bütünü parçalar ve bir süre sonra her parçaya ayrı bir anlam yükleyerek, bütünü unutur. Çoğu zaman da her parçaya birbirinden farklı ideolojik anlamlar yükleyerek “bütün”ü daha da karmaşıklaştırır.
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, aileden başlayıp imparatorluklar tecrübesinden sonra ortaya çıkan “millet” fikri, daha alt sosyal yapıların kendiliğinden gelişip evrilen iradî tavırlarıyla ortaya çıkmıştır. Yani en üst sosyal yapı özelliği gösteren “millet” yapısı, inşa edilmemiş; toplulukların öz iradeleriyle kendiliğinden meydana gelmiştir. Modern çağlarda ortaya çıkan “toplum mühendisliği” fikri, tarihî dönemlerde görülmemiştir.
Türkiye’de son yıllarda ortaya çıkan toplumsal yapı tartışmaları, ne yazık ki, tarihi geriye döndürme çalışmalarından ibaret kalmıştır. “Milliyet yapısı”nın alt grupları olan soylar, boylar, kabileler, aşiretler, neredeyse aile yapısına kadar indirilip kristalize edilecektir. Bu tarihin geriye çevirilmesi ve yüzlerce yıllık birikimin yok sayılması demektir.
İnsanlığın geldiği “milliyet” safhasını, etnisite derekesine düşürmek, Ortaçağ’a, hatta İlkçağ’a dönmek demektir.  
Milliyet, ortaklıkların sonucu oluşan bir sosyal yapıdır; etnisite ise farklılıklara dayanır... 21. yüzyıl, insanlık sofrasını zenginleştiren ortaklıklar çağıdır; farklılıkların tokuşması, Ortaçağ’da kalmıştır.
İnsanlığın “millet üstü” sosyal yapılara yöneldiği çağımızda, önümüzde işlenmeyi bekleyen hazır “ümmet yapısı” varken, tarihi tersine çevirip “etnisite”ye yönelmek, tarih dışılıktır.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi