Hasar Tespiti
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Mavi Marmara baskınından üç yıl sonraki bir beyanatından öğrendiğimize göre, Siyonistlerden, Mavi Marmara filosuna dokunmayacaklarına dair söz alınmış. Ancak Siyonistler sözlerinde durmadılar.
Elbette bu, Siyonistlerin ilk sözünde durmayışı değil. 2009 yılında Gazze’ye saldırdıkları Furkan Savaşı (Dökme Kurşun Operasyonu) sürecinde de benzer bir hadise yaşanmıştı. Başbakan Erdoğan, Siyonist yönetimin kendilerini aldattığını ifade etmişti.
O halde soru şu: Mavi Marmara baskınında, bir buçuk yıl arayla, ikinci kez Siyonistlerin aldatmasına mı maruz kalındı?
Mavi Marmara baskını sonrasında, Türkiye öyle adımlar atacaktı ki, tüm yaşananlar telafi edilecek ve köşeye sıkışan Siyonistler, özür dilemek zorunda kalacaktı. Dile getirilen resmi tez bu şekildeydi.
Söylendiği gibi Siyonistler, askeri anlaşmaların iptali, tatbikatlara kabul edilmeme, bazı eğitim çalışmalarından çıkarılma, NATO faaliyetlerinden men edilme gibi hükümetin iktidar sahasındaki bazı yaptırımlara maruz kaldılar. Doğu Akdeniz’de seyri sefer güvenliği gibi, ilan edilen birkaç maddeye ise zaten güç yetirilemezdi. Nitekim Davutoğlu’nun, “Doğu Akdeniz’de seyri sefer güvenliğini garanti altına alacağız” mealindeki sözlerinden kısa süre sonra birçok gemi, Siyonistler tarafından Aşot Limanı’na çekildi. Türkiye, gelişmeleri izlemekten başka bir şey yapamayınca, Davutoğlu’nun sözleri havada kaldı.
Gelinen noktada Suriye meselesinin hâlâ devam ediyor olması ve komşularını gittikçe daralan bir kıskaca doğru sürüklemesi, ABD ve Obama yönetimini önemli ölçüde rahatsız etti. Bu sebeple, Obama yönetimi meseleye müdahil oldu. Her ne kadar Davutoğlu böyle düşünenleri, “aşağılık kompleksi içerisinde olmak” ile itham etse de, bu böyledir.
Davutoğlu’nun “süreci ilmek ilmek ördük” sözlerini de anlamak ve kabullenmek mümkün değil. Ortada bir süreç ve süreç örücü varsa, bunun, saldıran ve zarar veren taraf olan Siyonistler olması gerekmez miydi?
Soruları çoğaltmak mümkün: Obama’nın arabuluculuğunda özür dileyen Netenyahu’nun sözleri meclis kararı mıdır? Tel Aviv parlamentosunun, bu hususta herhangi bir kararı var mı? Tel Aviv yönetimini temsil yetkisine sahip olan Cumhurbaşkanları özür ile ilgili bir karar aldı mı? Siyonistler tarafından, Türkiye’nin maslahat güzergahına tebliğ edilmiş herhangi bir karar var mı?
Hali hazırdaki durumun özeti şudur: Başbakan Erdoğan ile Siyonist işgalci yapının Başbakanı Netanyahu arasında geçen bir telefon görüşmesi.
Görüşmenin içeriğine baktığınızda, doğrudan bir özürden ziyade, sadece bir pişmanlık ifadesine dayandığı açıkça görülüyor. Netanyahu, “bu operasyon sebebiyle olmuş olabilecek hatalardan dolayı şayet birileri öldüyse, bundan pişmanlık duyar ve özür dileriz” diyor. Dikkat edilirse Siyonistler, baskın yapma haklarını tartışma konusu bile yapmıyorlar. Çünkü bunu bir hak olarak görüyorlar.
Dışişleri Bakanlığı açıklamasından anlıyoruz ki, telefon görüşmesinde dile getirilen özrün şartları da varmış. “Ademi mesuliyet anlaşması yapılması” bu şartlardan bir tanesi.
Ademi mesuliyet anlaşması yapılırsa, baskında rolü olan Siyonist siyasiler ve askerler, Türkiye’de ve uluslararası arenada her türlü hukuki ve cezai yaptırımdan muaf tutulacaklar!
Şayet böyle bir karar alınırsa, öncelikle devam eden Mavi Marmara davasında yargılanan Siyonist askerlerin ceza alması tehlikeye girecek. Aynı şekilde, Adalet Bakanlığı’nda bekleyen Siyonist siyasiler aleyhindeki iddianame de, dava açılmadan iade edilecek.
Bir başka soru: Dışişleri Bakanlığı, “her istediğimizi aldık” derken neyi kast ediyor?
Cevap: Tazminat ve Gazze ablukasının kaldırılması.
Peki bu gerçeği yansıtıyor mu?
Mavi Marmara davasıyla ilgilenen herkes çok iyi biliyor ki, Siyonistler, tazminat ödemeye çoktan hazırdı. Yahudi vakıfları aracılığı ile mağdurlara 10 Milyon Dolar teklif ediliyordu.
Siyonist yönetimin yeni Savunma Bakanı Moşe Yalom’un, özür telefonuyla aynı saatlerde, “Filistin Akdeniz balıkçılarına açık olan Gazze kıyılarına sınırlama getirileceği” açıklaması, Gazze ambargosunun kaldırılması bir yana dursun, şartların daha da ağırlaştırıldığını gösteriyor.
Netice olarak şunu söyleyebiliriz: Netenyahu’nun, Başbakan Erdoğan’a ilettiği özür, devlet özrü olarak kabul edilemez. Bu telefon görüşmesi, Türkiye-İsrail ilişkilerini meşrulaştırma ve normalleştirmenin ön hazırlığından daha öte bir anlam ifade etmiyor.
Siyonistler ve işbirlikçileri unutmasınlar ki, Türk halkı, Yahudilere değil, Siyonistlere karşı olmaya devam edecek. Siyonistler, gerçekten bir adım atmak istiyorlarsa, işe öncelikle Allah’tan sonra yıllardır zulmettikleri Filistin halkından özür ve af dileyerek başlayabilirler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.