Yaşamak pahalı, öldürmek ıspanaktan da ucuz
Hep aile diyoruz. Tabii ki demek zorundayız.
Aile toplumun en küçük birimi olduğuna göre toplumun sağlığı bu birime bağlı.
Asıl olan bağa ve bahçeye ne ekip biçtiğimiz önemli.
Lozan sonrası batılılaşma gereği bir şey mi lazım oldu, Batı eczanesi hazır, hemen paketle gelsin. Aile hukukumuzdan tutun da ceza kanunlarımızın cümlesi yabancı.
Sorsanız çağdaşlaşma diyecekler.
Nasıl çağdaşlaşmak ise?!.
Hayatın akışına baktığımızda Yeşilçam yapımı filmleri gibi hayal mahsulü sahneler çıkıyor karşımıza. Erkek ailede baskın bir rol oynamışsa altı ay uzaklaştırma.
Höt dedi mi gitti.
Hanım, polise gitti mi, bir saat sonra polis kapıda.
Evinden altı ay uzak kalan bir babanın psikolojik dünyasının ne olacağını hiç düşünen oldu mu? Psikoloji bu, yıkıldı mı kolayına yapılmaz.
Son zamanların aile cinayetleri bu tip yanlış uygulamaların eseri.
Bunalımın son noktasına gelen aile reisi dayıyor şakağına silahını.
Çocuklarına varıncaya öldürüyor.
Çamurdan tutkal olmaz.
Bizim aile yapımız, ne şiddetin muhatabı, ne de şiddeti şiddetle giderecek bir yapıya sahiptir. Şiddet varsa, elbette ki bir çare bulalım da bu çare polis değil.
Şefkat ve saygı.
Batı eczanesinde kalmadıysa bizim tarihi eczanemizde ne ararsan var.
Peygamberimiz, aileyi cennet bahçelerine benzetiyor.
Bir de “ne erkeğin mutlak üstünlüğü, ne kadının, ancak tarafların birbirleri üzerinde hakları var” şeklinde bir bağlaç olunca araya kör şeytan giremiyor.
Kadınlar erkeklere emanet.
“Üstünlük ancak takvadadır” buyuruyor yüce Kur’an’ımız.
Ne var ki sahipli cumhuriyet ideolojisi batılılaşmayı mihenk taşı alınca İttihatçıların bu ülkeye yaptıkları en büyük kötülüklerden birisi de kadını yarı çıplaklaştırıp sorumsuzca sokağa salmaktır. Birileri sokağa kadın hakkı dedi. Şimdi de üstünlüğün altyapısı olan sorumsuzluğu hazırlıyor. Kadın canı ne isterse yapar, nasıl isterse öyle yaşar.
Biraz da uygulamadan bahsedelim.
Hani biz hep yeniyi yeni olduğu için kapar alırız ya, işte bunlardan bir tanesi de 5237 sayılı yeni ceza kanunudur. Yapanlar eskiler gibi bizden ziyade batıyı esas aldılar.
Eski ceza kanununda olanlar bunda yok. Örneğin kız kaçırmalar.
Eski ceza kanununda kaçırılan kız evlenince yargılama erteleniyordu.
Maksat, aile bütünlüğü bozulmasın.
Kaçırma doğru bir hareket olmamakla beraber devlet yine de sonuca olumlu bakıyordu.
Şimdi ise öyle değil.
İster evlilik birliği kurulsun ister kurulmasın, parçala Mehmet hesabına erkek hapishaneyi boylar. Kızı da sokağa salarlar.
Bir savcı bu uygulamadan yakınıyordu. Diyordu ki kız hamile, taraflar anlaştılar, İslami nikah da kıyılmış. Buna rağmen erkek hüküm giydiği için hapse, kızın da annesi ile babası rıza gösterdiklerinden onlar da hapse. Hamile kız sokağa…
Oldu mu şimdi?
Feministlere göre bal gibi oldu. Çünkü burada güdülen gaye kadının üstünlüğüdür.
Bir başka örnek de cinayetlerdir.
Canınız adam öldürmek istiyorsa bunun da karşılığı müebbet hapis, ama yatarı 8 yıl.
Bir iki yılı kapalı cezaevi, diğer kalanı fabrika dediğimiz yarı açık cezaevi.
Nasıl mı? “Bana küfretti ondan öldürdüm” deyince tahrikten indir, “aman ne sevimli katil” de, duruşmadaki halinden de indir, geriye kalan ceza 13 yıl.
Bu kadar az bir cezaya kafası bozulan neden adam öldürmesin…
O yüzden, kan davaları dinmiyor.
Dedik ya, hayat ıspanaktan da ucuz, yaşamak pahalı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.