Serdar Arseven

Serdar Arseven

Mahkeme’ye ince ayar!..

Mahkeme’ye ince ayar!..

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın “Kurumsal” açıklamasında bir çağrı var:
“Parti kapatmayı zorlaştıracak düzenlemeleri yapın!..”
Bunun “samimi” bir çağrı olduğuna inanayım mı?..
Bilemiyorum!..
Salt beyana bakılamaz… Tavırlardan bazıları “samimi” olduklarını gösteriyor, bazıları da “politika” yaptıklarını düşündürüyor!..
Mesela;
2004 yılında bir “teklif” hazırlamışlar…
Diyorlar ki orada;
“üye sayısı arttırılsın… Ve bunların bir bölümü Meclis tarafından seçilsin!..”
Evet… O günlerde;
Ak Partili Burhan Kuzu, bilhassa Mahkeme Başkanı Mustafa Bumin’le hayli sıcak ilişkiler içindeydi…
Bu sıcaklıktan istifade, emekliliğin 65’e değil de 67’ye bağlanmasını kabul edebileceklerini bildirdi.
öbür taraf da;
“üyelerden bazılarının Meclis tarafından tayinine razı olduklarını” ilan etti…
Lâkin; -sebebini fazla kurcalamıyorum- o iş olamadı!.. Ya da olmadı!..
Meseleye buradan baktığınızda…
Yani, “üyelerden bazılarının meclis tarafından seçilmesine” dair teklif hazırladıklarını göz önünde bulundurduğunuzda, AYM üyelerinin “bir ölçüde samimi” davrandıklarını düşünebilirsiniz…
Amma…
“üzerimizde çok yük var, parti kapatmaktan hoşlanmıyoruz” türünden açıklamalara tam olarak itibar etmemizi engelleyen sebepler de var!..
Mahkeme heyeti, bırakın üzerindeki vazifelerin çokluğunu…
Yetki alanının dışındaki işlere de karışmıyor mu?..
Mesela;
Anayasa gereği sadece “şekil” bakımından ele alabileceği Meclis kararlarının “esasına” girmek suretiyle…
Başındaki sıkıntılar yetmezmiş gibi, Meclis’in yetki alanına da müdahale etmiyor mu?..
Bir de.. Refah davasını hatırlayın…
Siyasi Partiler Yasası’nın “odak” olmaya yeni kriterler getiren ve parti kapatmayı güçleştiren 103/2. maddesindeki değişikliği iptal etmekle kalmayıp.
Hükmü “geriye” işletmek!..
Sanığı, “işlendiği tarihte suç olmayan hallerinden dolayı” mahkûm etmek!..
Bu ve benzeri uygulamalar, “ekstra yorgunluğa” sebep olmuyor mu?..
Oluyor da… Boşver!..
Maksat üzüm yemekse;
Sayın Kılıç tarafından kamuoyuna ilan edilen “Kurumsal” çağrının değerlendirilmesinden…
Ve…
Bütün üyelerin bu konuda “samimi” olduklarını kabullenmekten yanayız!
öyleyse…
Türkiye’nin benzeri sıkıntıları bir daha yaşamaması için…
Biz de… Tıpkı AYM üyeleri gibi;
Siyasileri göreve davet edelim!..
öncelikle…
Lâmı cimi yok;
Başsavcının yetkilerini “budama” işleminden başlanacak!..
Bir odacı bile amirinden izin alınmaksızın yargılanamıyor ama milyonlarca seçmeni olan iktidar partisi hakkında “şaaak” diye dava açılabiliyor!..
Başsavcı’nın anlayışına kalmış…
İsterse, açar davayı!..
Kimseden izin almak mecburiyetinde değildir!..
Kızarsa açar!.. Tehdit algılarsa açar!..
Böyle mevzu mu olur, Allah aşkına!..
Olmaz…
O da gidecek ve Amir’den izin alacak!..
Amir kim?.. Millet…
Onu Temsilen de, Türkiye Büyük Millet Meclisi…
İlk olarak bunu yapmak gerekiyor…
Başsavcı’ya, “izin” mecburiyeti!
Bu yapılmalı…
Ve bununla birlikte, AYM’nin hali hazırda 11 olan üye sayısı arttırılmalı.
üyelerin “yarıdan en az bir fazlası” da TBMM tarafından belirlenmeli.
Hangi ülkenin üyelerini hangi merciler tayin ediyor?..
Hatırlarsınız, bunları uzun bir liste halinde sunmuştuk dikkatlerinize…
Tekrara gerek yok, şu kadarını ifade edeyim yeter:
“Dünya üzerinde, üyelerinden bir tekini dahi halkın belirlemediği tek Anayasa Mahkemesi bizde!..”
Her şey ortada, uzatmaya gerek yok…
Bu “çağdışı” uygulamaya bir son vermek gerekiyor…
Evet; bunu da yaptık mı?.
“Millet adına” karar verme iddiasındaki Anayasa Mahkemesi’ni büyük ölçüde Millet’e bağladık mı?.. İyi!..
Bir de… Süre meselesi var…
“Kırk yaşında” üye oluyorsun; taaaa 65 yaşını ikmal edinceye kadar üyesin!..
Millete de üyeye de sıkıntı verir, bu kadar uzun süre!..
Şimdi gözüme takıldı… Prof. İbrahim Kaboğlu; “Anayasa Yargısı” adlı eserinin 50. sayfasında diyor ki;
“Görev süresinin öngörülmemiş olması, anayasa yargısının demokratik meşruiyeti açısından olduğu gibi, AYM üyelerinin toplumun evriminden kopma olasılığını da beraberinde getirir!..”
Evet, 25 yıl aynı binada çalışın bakalım…
Bıkarsınız…
Hem siz bıkarsınız… Hem de “ev”i bıktırırsınız!..
Bu ve benzeri sakıncaların ortadan kalkmasını temin için, yapılması gerekeni dile getirelim:
çek Cumhuriyeti’ndeki gibi 10 yıl olabilir, Fransa, İtalya, Bulgaristan, Macaristan, Romanya, Portekiz, Polonya’daki gibi 9, Hırvatistan’daki gibi 8 yıl da mümkün…
Ya da… İyisi mi, 5 yıl olsun görev süreleri…
Her üye, tıpkı rektör gibi “iki dönem” görev yapabilsin “seçilebildiği” takdirde!.. Beş, olmadı, beş daha: 10 yıl.
Yeter, fazla bile!..
Efendim;
A.Y.M. Başkanvekili Muhterem Osman Paksüt’le yakın münasebetlerimiz vardır… Büyük bir memnuniyetle ifade edeyim ki;
Bu yazdıklarımın tamamına katıldığını belirtmekte… Mutabakat dediğin, böyle böyle sağlanıyor işte!..
Kıvam iyi, ortam şahane.. Hele, Meclis tatile girsin, çıksın…
İlk dönemde yaptın yaptın…
Yapmadın, Yine yandın!..
Ve tabii, yaktın!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi