Rezil Adam !
Bir yerde ehil veya tecrübeli insanlar bulunmadığı ve cahil insanlara hak ettiğinin üstünde ehemmiyet gösterildiği durumlarda kullanılan harika bir Türk atasözü vardır: “Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler”
Başbakanın çevresindeki “açılımın efendileri” tarafından seçilip, millete akil adam diye çakmak için akiller komisyonun içine soktuğu, bizce Truva atının önde gideni Baskın Oran denen Abdurrahman Çelebi bakın İzmir’de ne demiş: "Kürtlere özerklik verilmezse ceset parçaları üzerimize gelir! Umudunu kaybetmiş PKK ile baş etmek kolay değil. PKK'nın kendi içinden PKK'cıklar çıkar, Metro istasyonları ve AVM'ler her gün patlar. Ortalığa ceset parçaları dağılır. Alışverişlerinizi internet üzerinden yapmak zorunda kalırsınız! Özerklik sadece Kürtlerin yaşadığı yerde olmasın. Tüm Türkiye özerk yapılara ayrılmalı"
Başbakan akiller komisyonunun ilk tanışma toplantısında, heyettekiler için “salondakiler sadece akil değil cesur ve korkusuz” demişti ya… Türk milletini tehdit etme cesaretini nereden aldığı belli olan Baskın Oran Türk Milletini aleni tehdit ediyor!
Hatırlarsınız… Bugün akil heyet içinde bulunan onlarca ne idiğü belirsiz insanların daha önceden başlatmış oldukları Ermenilerden Özür diliyorum” kampanyası vardı… Konu hakkında fazla bilgiye sahip olmayan Türk halkını aldatmak ve olayı basit ve masum bir özür kampanyası olarak göstererek, imza toplamak ve dünyanın en büyük suçu kabul edilen soykırım suçunu Türk halkına kabul ettirmek için kırk takla atan bu rezil adam yine sahneye çıktı! Başbakanın ‘kıskandıkları için eleştiriyorlar’ dedikleri bu heyetin içinde, bu ve bunun gibi birçok ‘Abdurrahman Çelebi’ mevcut!
Neymiş efendim Kürtlere istediğini vermezsek ortalık kan gölüne dönermiş! Dikkat edin Kürtlere diyor! Başbakan PKK Kürtlerin temsilcisi değil desin dursun, kendi seçtiği akili PKK sözcüsü gibi konuşup milleti tehdit ediyor! Dikkat edin! "karakol basılabilir" falan demiyor. Sivilleri hedef göstererek AVM’ler kan gölüne döner diyor. Aklınca ölümü gösterecek sıtmaya razı edecek!
Devletin idare yapısında hiyerarşi açısından en üst makamında oturan ''başbakan'' tarafından akil insan olarak ''tayin'' edilen, devletin parasıyla masrafları karşılanan Baskın Oran ve türevlerinin hükümetin kanatları altında olmanın verdiği rahatlıkla, kendisinden hukuki olarak hesap sorulamayacağını bildiği için kafalarında ve yüreklerinde taşıdıkları rezillikleri ve ihanetleri kusmaya devam edecektir.
Şartsız ve Tavizsiz Bir Çözüm Süreciymiş… Yerseniz!
Başbakan masanın diğer ucunda oturan ve silah bırakma şartı için pazarlık yapılmadığını iddia ettiği terör örgütüne "hiçbir taviz verilmediğini" söylüyor. Bizde yazdığımız her yazıda bu işin salt bir barış süreci olmadığını, Ak parti iktidarının yeniden şekillenen Ortadoğu haritası ve İran üzerinde açılması düşünülen yeni cepheler bağlamında Türkiye ile alakalı dayatmalar muvacehesinde ellerine tutuşturulan yol haritalarını hayata geçirmek zorunda olduğunu anlatmaya çalıştık…
Oysa Hükümet ve bu süreci yöneten dış müdahaleye açık yüksek bürokrasi sanki “PKK ve apo’ya merhamet ve nedamet ateşi düşmüş de, 30 yıldır dağlarda yaşamaktan bıktık bu işin sonu yok! Gelin şartsız şurtsuz silah bırakıyoruz” demiş gibi hava yarattılar. Sürecin usul, üslup ve yöntemine karşı olan ve ‘töre’ye aykırı işler yapıyorsunuz diyenlerde; barış düşmanı, ırkçı, kandan medet uman insanlar olarak lanse edilmeye başlandı… Devletmiş gibi muamele ve itibar gören KCK/PKK ve Kandil’in tüm talepleri ile vatandaş arasına ciddi engeller konulmaya başlandı!
KCK/PKK cihetinde dillendirilen; Kürtçe eğitime geçiş için bir takvim belirlenmeli, yerel yönetimlerin Kürtçe yer isimleri koyma yönündeki kararlarına izin verilmeli, kamu hizmetlerinde Kürtçenin kullanılmasının önü açılmalı, Diyarbakır'da ve ülke çapında yerel hükümetler ve ademi merkeziyetçilik konularının tartışılmasına AK Parti Hükümeti önderlik etmeli, TBMM’den bu sürecin ve pazarlığımızın meşruiyeti onay almalı, Abdullah Öcalan mutlaka serbest bırakılmalı gibi taleplerin masa başında müzakere edildiği gerçeği ile vatandaş arasına engele koymak için her şey mubah görüldü…
Vatandaş ile bu sürecin gerçek yüzü arasına her türlü engel konulacak tabii… Bunların hepsi Türkiye’nin egemenliğine zeval veren başlıklar. Türkiye’nin boğazına sarılırsan elinden her şeyini alırsın algısını dâhili-harici her düşmanda uyandıran talepler! Kabul edilip hayata geçirildiğinde, bunları kabul edenlerin tarih ve hukuk önünde ne durumlara düşeceğini herkesin az çok kestirebileceği talepler…
İktidar-Güç ve otorite çok tehlikeli imkân ve sınavdır. Bu üçlünün parçası olan herkes, dünyayı kendi etrafında dönüyor ve bu nimet hiç bitmez zanneder… Geçmişte hiç gitmeyecek gibi duran iktidarlardan ve o iktidarların bir zamanlar en kudretli figürlerinin bugünkü halleriyle alakalı muhasebeyi ve mukayeseyi dahi yapamazlar…
Oysa, devletlerin ömründe 10 yıl - 20yıl - 30 yıl saniye gibidir !
30 Yıl adam gibi terörle mücadele konseptini oturtamadığın, 2012 yılında tam da istenilen şekilde ve müthiş imkanlarla ciddi başarılar elde edilmişken, KCK/PKK iyiden iyiye sindirilmişken, apar topar masaya oturtulup ömrü uzatılan ve siyasi itibar kazandırılan terör örgütü hiçbir şey almadan silah bırakacak ha?!
Türk – Kürt Savaşı Varmışta Haberimiz Yokmuş!
Her türlü dezenformasyon dozunun artması, anket ve medya manipülasyonlarının bırakın inandırıcılığını komik hal almaya başlaması, açılım sürecinde işlerin iyi gitmemeye başlamasının alametidir… Cuma vaazı ve hutbelerinde bile Emevi usulü propaganda yöntemleri ile aynı tornadan çıkma mesajlara kadar düşüldüyse işler hiç ama hiç iyi gitmiyor…
Bu endişe aslında sürecin başarısı ile alakalı değil, seçmen tercihinin süreç yöneticilerinin istediği noktaya çekilemeyecek duruma gelmesi ihtimaliyle de yakından ilgili!
Dedik ya, gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklendi! Haliyle sürecin ve süreç yöneticilerinin iki yakası bir araya gelemedi. Nasıl gelsin..?
Başta Başbakan olmak üzere tüm süreç yöneticileri ‘herkesi kör âlemi sersem yerine koyacak’ şekilde bir hava yaratıp, sürecin olumsuz ve kabul edilemez gerçeklerine karşı ‘barış nakışı ile tezyin edilmiş’ tablolar sunmaya çalışıyorlar! Bu ülkede eli kanlı bir terör örgütünü devlet yerine koydurup kendilerini masa başında müzakereye çeken irade karşısındaki ortaya çıkan eziklik ve acizliklerin üzerini örtmek ve sanki şartsız ve pazarlıksız bir şekilde süreç yönetiyormuş havası verip olan biteni milletten saklamak için inanılmaz bir yola başvurdular!
Hükümet ve sürecin diğer aktörleri hem inanılmaz hem de çok tehlikeli yol ve yöntemlere başvuruyorlar! Bakın Kürtçüsünden kozmopolit liberal ve dindarına kadar, kafayı kiraya vermiş partizan ve maslahatçı-menfaatçi ‘kenelere’ kadar herkes, sanki bu memlekette Türk –Kürt savaşı varmış gibi davranıp kurnazlık yapıyorlar!
Bu ne cahilliktir? Bu ne sorumsuzluktur? Bu nasıl devlet adamlığıdır?
Ne diye Türkiye’yi anlamsız ve yapay kimlik tartışmalarına sokuyor, bu ülkenin her vatandaşının kabulüne mazhar olmuş milli kavram ve sembollerini ayaklar altına alınmasına yol açıyorsun? Niçin apoyla müzakere sürecine karşı olanları ırkçı olarak nitelendirip sanki ülkede ırkçılık tavan yapmış da ivedilikle çare bulunmalıymış gibi suni gündemler yaratıyorsunuz?
Hükümetin ve süreci yönetemeyenlerin suni gündem ve tartışmalarıyla Türk milletinin gündemi çok farklı!
Bugün bu ülkede Türkünde Kürtünde tek farkı var o da parmak izleri! Türk-Kürt evliliği ile oluşan aile sayısının milyonları aşmış bulunduğunu, 3/2’sinin akraba olduğunu, karşılıklı olarak tesis edilen iş ve komşuluk münasebetlerinin dimdik ayakta durduğunu, camide cemaat yoldaşı olduğunu, “biz biriz” ve “Türkiye’nin her yeri bizim için aynı derecede vatandır” anlayışıyla kardeş gibi yaşadığımızı bilmiyor musunuz?
30 senedir eli kanlı terör örgütünün her türlü çaba ayrılıkçı fikirlere rağmen; nerede bir Türk Kürt kardeşinin ya da bir Kürt Türk Kardeşinin burnunu kanatmış? Kim kardeşliğe zeval vermiş?
Yeter artık! Yaptığınız hatalara, eblehliklere ve artık her türlü dış müdahalelere açık hale gelmiş kriz yönetme konusundaki beceriksizliğinize Türkleri de Kürtleri de ‘Barış” kavramını da alet etmeyin!
Hülasa… Gidilen yol yol değil!
Orta ve uzun vadede Türkiye’yi iç savaş arenası haline getirme iradesine karşın; yüz yıllardır barış içinde yaşamış olan vatandaşlarımızı “kardeşlik noktasında” buluşturma görevini layıkıyla ifa edecekleri yerde başka sorunların fitillerini ateşleyenler, yarın bir gün ellerine tutuşturulacak olan; Ermeni açılımında, Kıbrıs açılımında ve alevi açılımında ne yapacaklar bakalım?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.