Türkiye Âlimler Birliği
"İslam kardeşliği ve ümmet bilincini yegane referans alan birlik girişimi" olarak kendini tanıtan Türkiye Âlimler Birliği (TAB); "toplumsal barış, kardeşlik ve huzurun teminatı olacağını" deklare ederek kuruldu.
Bu iddialı cümleler, Birlik adına sözcü Ömer Korkmaz'a ait.
Sözcü Korkmaz, "Bu yapılanma ile sahih İslam geleneği ve anlayışına bağlı, İslam ümmetinin merkezi karakterini oluşturan ehli sünnet hassasiyetine sahip ilim erbabı ve irfan ehli ile bu çerçevede kurulan cemiyet, cemaat, dernek ve oluşumların temsil edileceği birlik ve çatı kuruluşu amaçlandı" diye konuştu.
***
Bu Birlik'te "kurucu" olarak görev alan isimlerin çoğu, toplum tarafından bilinen ve tanınan insanlar.
Şahsen benim de çok yakından tanıdığım şahsiyetler var.
Listede yer alan isimler, "şimdilik" kaydıyla bir araya gelmişler.
Bu demek değildir ki, Türkiye'de bu isimlerin dışında "âlim" yok!
Elbette var, hem de pek çok.
Zaten kurucular adına konuşanlar da, böyle bir iddianın sahibi değiller.
Listedeki isimlerin ilerleyen günlerde daha da artacağını ve birlik çatısının giderek genişleyeceğini söylüyorlar.
Zaten böyle bir gelişme olmaz ve bu yapılanma mevcut isimlerle sınırlı kalırsa "birlik" kuruluş amacını gerçekleştirmiş olmaz.
Ülkemizde; alaylı, mektepli, akademisyen veya medrese kökenli o kadar değerli âlimler var ki, toplandıkları zaman onları bir araya getirecek salon bulamazsınız!
Onların da ileride bu "birlik" içinde yer alması, bu kuruluşun ciddiyetini ve etkinliğini artıracaktır.
Olur mu, bekleyip göreceğiz.
***
Böyle bir kuruluşa neden ihtiyaç duyuldu, sorusunun cevabını kurucular şöyle açıklıyorlar:
"Bu birlik, resmi, gayriresmi hangi statü ve kurumsal istihdam içinde bulunursa bulunsun, kendi kuruluş gayesi istikametinde gördüğü her fert ve cemiyeti kuşatıcı, temsil genişliği taşıyan bir sivil inisiyatif yapılanmasını hedeflemektedir.
Bu birlik, tarihten günümüze, Doğudan Batıya, kardeşlik, barış ve huzurun teminatı gördüğü, varlığımızı köklerimize bağlayan, geleneksel ilim-irfan ocaklarımızın, medrese ve tekke varlığımızın bütün asliyetiyle yeniden hayat bulmasının zaruretine inanmaktadır.
Bu birlik, sözünü ettiğimiz bu geleneksel ilim ve kültür müesseselerinde hizmet veren kadroların maddi-manevi donanımlarıyla, hak ve statülerinin iyileştirilmesi, etkinleştirilmesi ve toplumsal itibarlarının yükseltilmesi yönünde çaba sarfetmeyi asli vazifesi sayacaktır."
***
Bu ifadeler, sanki "Türkiye Âlimler Birliği"nin "dini birlik"ten ziyade "siyasi birlik" gibi işlev göreceğini çağrıştırıyor.
Peki, böyle bir işlev görmesi kötü mü?
Kesinlikle değil.
Ancak, Türkiye'nin içinden geçtiği bu önemli "süreç" dikkate alındığında, "âkil adamlar" gibi "âlim adamlar"ın da bu sürece katkı vermeleri gerektiği ortaya çıkıyor.
Esasen Başbakan da bir konuşmasında, Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilatı mensuplarından, özellikle müftü, vaiz, imam, müezzin ve kayyımlardan bu sürece açıkça destek vermelerini talep etmişti.
Onlar, bunu bir emir telakki edip söylenileni yerine getirmeye çalışıyorlar.
Çünkü, onlar devletin resmi görevlileri.
Başbakan veya kendilerinin bağlı olduğu Devlet Bakanlığı'nın talimatlarına uymak zorundalar.
Diyanet, Devlet'e bağlı resmi kurum olmaktan çıkıp "özerk", "bağımsız" ve "özgür" bir yapıya kavuşmadığı sürece bu olacaktır.
***
"Türkiye Âlimler Birliği" ise, böyle bir konumdan uzak olan veya olması gereken bir kuruluş.
Çalışmalarını da, bunu dikkate alarak yapması beklenir.
Benim dikkat çekeceğim bir husus da şu olacak:
Açıklamada; "Kur'an ve Hz.Peygamber'in tatbikatı"nın ihyası yerine, geleneksel irfan ocağının, tekke ve medreselerin yeniden hayat bulmasına vurgu yapılması, bu birliğin hangi alanlarda faaliyet yapacağının da ip uçlarını vermesi bakımından manidardır.
Samimiyetlerinden kuşku duymadığımız kurucuların oluşturduğu Türkiye Âlimler Birliği, ülkemiz ve insanımız için hayırlı olsun.
twitter.com/parlakturk
facebook.com/vaktulemin
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.