Yöneticilere Nasihat Vazifedir
Sevgili Peygamberimiz (sav) “Din nasihattır” buyururlar. Bunun üzerine yanındakiler sorar:
-Kimin için ey Allah’ın Resulü?
Buyururlar ki:
- Allah için, kitabı için, Resulü için, Müslümanların imamı ve hepsi için! Müslüman müslümanın kardeşidir; Ona yardımını kesmez, ona yalan söylemez, ona zulmetmez. Her biriniz kardeşinin aynasıdır; onda bir rahatsızlık görürse, bunu ondan giderir.” ( Müslim, İman 95. Ayrıca bk. Buhari, İman 42; Ebü Davüd, Edeb 59; Tirmizî, Birr 17; Nesaî, Bey'at 31, 41)
Bir önceki yazımızda “Allah için, kitabı için, Resulü için, Müslümanların hepsi için nasihat”ın ne anlama geldiğini yazmıştık. Bugün ise geriye kalan “yöneticiler için nasihat”ı görerek konuyu tamamlayalım isterseniz.
Eski tabirle “imamlar ve idareciler”, yeni tabirle “yöneticiler” hakkında nasihat; daha başta onları seçerken, veliahtlık, krallık, saltanat değil de, “hak bir usul ile” onları seçme ve biat, hakka uygun emirlerinle itaat, uygunsuzlarına nasihat, iyi işlerinde yardım, cihada çağırdıklarında katılım, gafletlerinde ikaz, zulümlerinde sabır, vergileri verme ve arkalarında namazdır.
Hz Muaviye’nin Yezid’e bey’at aldığı gün, meclisinde herkes konuşurken, Ahnef b. Kays suskundu. Hz. Muaviye bunun sebebini sorduğunda aldığı cevap çok ilginçti:
“Doğru söylersem senden, yalan söylersem Allah’tan korkarım”( İbn Abdirabbih, Igdu’l Ferid, 4/111.)
Abdullah b. Ömer, kendisini ziyaret ettiğinde, Muaviye ona:
-Bu yaptığımız binalar hakkında ne dersin? diye sormuştu.
Bunun üzerine İbn Ömer:
-Şayet Allah’ın malından ise sen hainlerdensin. Eğer kendi malındansa, müsriflerdensin, diye cevap verdi.(Ya’kubi, Tarih, 2/232)
İdarecilere nasihat etmek, yanlış yaptıklarında onları uyarmak, bu sebeple gelecek olan sıkıntı ve eziyetlere sabretmektir. Bu onlara karşı bir ihanet değil, bilakis büyük bir yardım sayılır. Hem de çok büyük bir yardım. Eğer anlarlar ise…
Bir alimin, idarecilerde veya diğer insanlarda gördüğü bir kusur veya yanlışı, usul ve adabına uygun olarak ikaz etmesi, kendisine dini bir vecibedir. Şer’i bir mazeret yokken bunu terketmesi caiz değildir. Usulüne uygun nasihatin gereği irşad ve tebliğ kitaplarında açıklanmıştır. Bu konuda Kur’an “Kavl-i leyin-yumuşak söz”ü öne çıkarır.( Taha, 44) Efendimiz (sas) de ayrı bir şeye dikkat çekmiştir:
“İdareciye nasihat edecek kişi, herkesin yanında konuşmasın, elinden tutup baş başa kalacağı bir yere götürüp orada konuşsun. İdareci kabul ederse ne ala, aksi halde o, kendi üzerine düşen görevi yapmış olur.”(Ahmed, 3/404; Heysemi, Mec’mau’z Zevaid, 5/229, Rudani, Cem’ul Fevaid, 3/166 (5994))
Malum, İslam devletinde ve yönetiminde idareciye saygı duymak ve meşru emirlerine itaat etmek, vaciptir. Bu da ona karşı bir yardımdır. Çünkü görevini ancak böylece yapabilir.
Hiç şüphesiz Müslümanları yönetenler, onların işlerinin başına geçenler, müslümanlardan olmalıdır. Çünkü müslümanların kendilerini yönetenlere itaat etmeleri bir fariza, bir vecîbe, bir zorunluluktur. Bu ise verilen emirler Kur’an ve sünnete uygunsa böyledir. Değilse, kimseye itaat edilmez. Kur’an ve sünnetle işi olmayan kafirlere nasıl itaat edilebilir? Allah Teala şöyle emreder:
"Ey iman edenler, Allah'a itaat edin, Resüle itaat edin ve sizden olan buyruk sahibi yöneticilere itaat edin."( Nisa 4/59)
Allah ve Resulullaha itaat kayıtsız ve şartsızdır. Ama “buyruk sahiplerine” itaat, ayette de görüldüğü gibi kayıtsız ve şartsız değildir. “Bizden” olma şartı vardır.
Bu neyi ifade eder?
Görelim, ama gelecek yazıda inşallah.