Aklın çeşitleri ve mertebeleri
Akıl; doğruyu-yanlışı, iyiyi-kötüyü, güzeli-çirkini birbirinden ayıran, fark eden, ölçen-değerlendiren duygumuzdur.
İslâm filozofları, aklı dört kısma ayırmışlardır:
Heyülânî akıl: Çocuk gibi potansiyel halinde, gelişmemiş akıl.
Melekî akıl: Doğru ile yanlışın, çirkin ile güzelin farkına varan, kıyas ederek sonuçlar çıkaran akıl.
Fiilî akıl: Sür’at-i intikal halindeki akıl. Yani, bir meseleyi anında kavrayan, az bir çaba ile meseleyi çözümleyebilen akıl. Bir ilmi, biri on sene çabalayarak elde ederken, fiilî akıl sahibi başkası bir saatte kazanır.
İstifade edilen akıl: İlâhî hibeye mazhar olan akıldır. Pek çok hakikat ve ilimler, kendisine hibe edilmiş ve onda mevcuttur. Ledün ilmine mazhar olan bu akıl, peygamberler ve ehassü’l-havâs diye tâbir edilen seçkin, ender velilerin aklıdır.
Bediüzzaman, bir ölçme-değerlendirme âleti, cihazı olan aklın ‘ifrat, tefrit ve vasat’ olmak üzere üç derecesi bulunduğunu söyler:
Tefrit mertebesinden, yani akıl çalıştırıl(a)mayıp veya eğitil(e)meyip geri bırakılsa “gabavet” (bönlük, duyarsızlık) doğar.1 Gabavetin psikolojideki karşılığı aptallıktır. Bireysel psikolojinin kurucusu Alfred Adler, aptallığın yalnızca zekâ düzeyinin alçak olması değil, aynı zamanda bir düşünme biçimi olduğunu belirtir:
“Saf (pür) aptallık, mantığın taleplerine karşı soğuk davranır ve onlara ancak zorlama sonucu uyar. Bir hayat tarzı yoktur. Hayat biçimi de herhangi bir ilgiyi anlayabilmekten uzaktır. Sağduyuya karşı da saygı duymaz.”2
Aklın ifratı, yani çizgiyi aşan, aşırı merhalesi “cerbeze”dir. Cerbeze, doğruyu yanlış, batılı hak gösterecek derecede aldatıcı bir zekâ yapısına sahip olmaktır. Uzmanlar, böyle kişilerin zekice iddiaları, fikirleri olabileceğini, zekîce hareket edebileceklerini ama aslında korkak ve akılsız olduklarını söylerler.3
Aklın vasat mertebesine, yani olması gereken mertebesine ise “hikmet” denilir. Hikmet, her şey hakkında doğru, uygun karar verebilme kabiliyetidir. Hikmet sahibi, hakkı hak bilip uyar, yanlışı da yanlış bilip ondan uzaklaşır.
Psikologlar, doğru düşünme, isabetli karar verebilme kabiliyetinin irsî değil, öğrenme ve çalışmaya bağlı olduğunu vurgular. Potansiyel yetenek olarak verilen akıl diğer duygular gibi geliştirilebilir. Bediüzzaman da Kur’ân’a dayanarak, aklı üçe ayıran bu değerlendirmesiyle akıl gücünü geliştirebileceğimizi gösterir. Aklın geliştirilebilmesi için Yaratıcının gönderdiği Kelâm’daki âyetler ile o âyetlerin maddî tezahürleri olan kâinat kitabındaki âyetleri incelemek gerekir. Ki, yüce Yaratıcı, gözlerimizi mütemadiyen varlık âlemine çevirmemizi, oradaki eserleri temaşa etmemizi emreder: “Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini/belgelerini gösterir ki akıllanasınız.”4
Dipnotlar:
1. Bediüzzaman Said Nursî, İşaratü’l-İ’câz, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 29.
2. Kişilik Bozuklukları ve Toplumsal Bütünleşme, s. 66.
3. A.g.e., s. 64-65, 68.
4. Kur’ân, Bakara: 73.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.