Kayseride Müessif Hadise
Kayseri, yakın zamana kadar Ehl-i Sünnetin kalelerindendi. Cumhuriyetten önce Kayseride güçlü İslam medreseleri vardı ve icazetli ulema ve fukaha yetiştirilirdi. Orada o kadar güçlü bir ilim ekolü vardı ki, “Kayseri uleması” sözü dillerde dolaşırdı.
Medreselere paralel olarak tarikat ve tasavvuf hayatı da güçlüydü.
Medreseler kapatıldıktan sonra da Kayseri Ehl-i Sünnet çizgisinde ve dairesi içinde kaldı.
Maalesef zamanımızdaki reformcu, modernist, Afganîci, mezhepsiz İslamcılık akımları bu mübarek şehrimize de sızdılar.
Son hadise Kayseride Ehl-i Sünnete bir meydan okumadır.
Kayseri Sünnî Müslümanlarının buna gerekli tepkiyi göstermemelerinden dolayı üzgünüm.
Doğrudan doğruya veya dolaylı olarak Ehl-i Sünnete meydan okunuyor ve bu konuda Sünnî Müslümanlar yeterli miktarda emr bi’l-mâruf ve nehy ‘ani’l-münker yapmıyor… Bu hallere de mi düşecektik?
Türkiyemizde planlı, programlı ve kasıtlı şekilde bir Ehl-i Sünneti yıkma, onun yerine, AB normlarına ve Siyonizmin isteklerine uygun sulandırılmış yeni bir İslam türetilmek istenmektedir.
İş o raddeye gelmiştir ki, resmî bir makam, büyük bir Ehl-i Sünnet hocasının telif etmiş olduğu Sahih-i Müslim Şerhini bile, “AB standartlarına uymadığı için” yayınlamaktan çekinmektedir.
Kayseride aşırı Feminist bir Diyanet mensubunun, Buharîde yer alan sahih hadisler hakkında, bunları Peygambere söyletmişler dediğini unutmadık.
Aşağıdaki satırlar, Kayserinin muhterem Sünnî halkınadır:
Selamdan sonra… Ehl-i Sünnet darbelenirken susmak caiz değildir.
Fitne çıkartmayacak şekilde, yanlış görüşlere, bid’atlara, dinde refomculuklara, mezhepsizlik cereyanına, saçma sapan ictihadlara, bâtıl fetvalara karşı çıkmak gerekir.
Ulema, fukaha, suleha, meşayih, ziyalı Müslümanlar yanlışları tenkit edip, halkı uyarmazlarsa, emr-i mâruf ve nehy-i münker farzı terk edilmiş olur. Bu bir farz-ı kifayedir ama bilkülliyye terk edilirse bütün Ümmet sorumlu ve suçlu olur.
İyiliği desteklemek, kötülüğü kösteklemek farzı terk edilince azap gelir.
Din konusundaki vahim yanlışları ve bid’atları tenkit etmemek, bu konuda halkı uyarmamak çok büyük bir fitnedir.
Müslümanlar vazifelerini yapmadıkları için bir beldenin veya ülkenin üzerine azab inerse, sadece kötülerin üzerine inmez, genel iner, kurunun yanında yaş da yanar.
Ehl-i Sünnete aykırı bütün inançlar ve görüşler bid’attir.
Dinde her bid’at dalalettir.
Mezhepsizlik ve fıkıh düşmanlığı korkunç ve yıkıcı bir bid’attir.
Ehliyetsizlerin, ilimsizlerin, cahillerin Kur’anı kendi re’y, heva ve hevesleriyle tefsir etmeleri büyük bir bid’attir.
Hadisleri AB standartlarına ve Batı medeniyeti normlarına göre ayıklamak, dinden çıkartmak bir bid’attir.
Üç yüz küsur muhkem ayetin bugün hükümleri geçerli değildir, onlar tarihseldir demek küfre yol açan bir bid’attir.
Fıkıhsız, Şeriatsiz, cihadsız yeni bir İslam türetmeye yeltenmek küfürdür.
(İkinci yazı)
Bol Şerefeli Uzun Minare Yaptırmak
Soru: Camimizin minaresi çok güdük. Onu yıkıp uzun bir minare yapmamızı izin vermiyorlar. Yanına üç şerefeli çok uzun yeni bir minare inşa ettirmek istiyoruz. Ne dersiniz?
Cevap: İkinci uzun minareye hiç lüzum ve ihtiyaç yoktur. Bunun için para harcamak israf olur. Zamanımızda müezzinler minare şerefelerine çıkıp ezan okumuyor… Din, iman, Şeriat elden gidiyor, siz kalkmış minareden bahsediyorsunuz.
S. Camiin hoparlörleri ancak 120 desibel şiddetinde bağırabiliyor. Bunların yerine 150 desibellik çok güçlü yeni hoparlörler takmak istiyoruz. Ne dersiniz?
C. Ezan-ı Muhammedî okumak ses kirliliğine sebep olmaz, lakin hoparlörler haddinden fazla açılırsa ses kirliliği olur, hem ezana, hem Müslümanların kulaklarının zarlarına zarar verir. Zaruret olmadıkça hoparlör kullanılmamalıdır. Bir camiin içine ve minaresine ses tertibatı konulacaksa bu iş ehliyetli akustik uzmanlarına yaptırılmalıdır. Akustikten anlamayan kimseler işi berbat edebilir. Lütfen hoparlör fetişisti olmayınız.
S. Yeni bir yaza yaklaşıyoruz. Camiye klima cihazları koyacağız. Ne dersiniz?
C. Siz klima cihazını bırakın da, caminizde bilhassa sabah namazlarında cemaati çoğaltmaya bakın. Osmanlı İmparatorluğu on altıncı on yedinci asırda üç kıtada büyük bir devlet kurmuştu. Bu devletin enkazından kırka yakın irili ufaklı devlet ve ülke çıkmıştır. O büyük devlet zamanında camiler birçok yerde kışın soğuk, yazın sıcak oluyordu ama vakit namazında doluyordu. Zamanımızda cuma namazlarında camilerin dolması bir ölçü değildir, vakit namazlarında dolmaları gerekir. Namazı, cemaati bırakıp da cami kliması, cami kaloriferi, cami hoparlörü, cami tezyinatı=süslemesi, cami WC’si ile uğraşmak akl-ı selim sahibi Müslümanlara yakışmaz.
S. Camimizin hocasına lüks ve konforlu bir meşruta=lojman inşa ettirmek maksadıyla cemaatten yardım istiyoruz, ne dersiniz?
C. Tekrarlıyorum: Din, iman, Şeriat elden gidiyor veya gitmiş, siz nelerle uğraşıyorsunuz. İmam efendiye Vakıflar İdaresi bir lojman verirse versin. Yeni bir lojman için cemaatten para toplamak dine, vicdana, ahlaka, iz’ana, insafa uygun olmaz. Sadece asıl ve gerçek din hizmetleri için para toplanmalı ve bu paralar Şeriatın ve Hikmet-i İslamiyenin ışığında yerli yerinde akıllıca harcanmalıdır.
S. Zekât parasıyla cami yaptırılabilir mi?
C. Zekât parasıyla cami yaptırılmaz; Şeriat ve fıkıh buna izin vermiyor. Zekât para ve malları Kur’an-ı Kerim’de açık ve seçik olarak sayılan sekiz sınıf insana, gerçek kişiye temlik suretiyle verilir; tüzel kişilere (vakıflar, dernekler, cemaatler, tarikatler, hizipler, fırkalar vs.) verilmez. Müslümanların, içlerinde Allah’a ibadet edecekleri camiler yaptırması elbette çok hayırlıdır, fakat camiler zekât paralarıyla değil, başka paralarla yapılmalıdır. İslam’da niyet çok önemlidir. Cami binaları sadece ve sadece Allah rızası için yapılmalıdır. Cami inşalarına siyaset, benlik karıştırılmamalıdır. Asr-ı Saadet’te münafıkların yaptırdığı Mescid-i Dırar hadisesini bilirsiniz. Allahü Teala kötü niyetle yaptırılan o mescidin yıkılmasını emretmiştir, Efendimiz de (Salât ve selam olsun ona) yıktırmıştır. Cami binası yapıldıktan sonra en önemli işler şunlardır: O camiin mihrabına ilim, irfan, ehliyet, liyakat, ihlas, takva, mürüvvet sahibi bir imam geçirmek ve başta sabah namazları olmak üzere mabedi cemaatle doldurmak… Camiin minberinde cemaati uyaracak hutbeler okumak, kürsisinden va’z u nasihat etmek… Büyük ve müzeyyen bir cami yapıldı, mihrabına yukarıda vasıflarını saydığım gerçek bir imam geçirilmedi, bir “namaz kıldırma memuru” geçirildi. O camiye hıyanet edilmiş olur.
S. Çocuğumu liseye gönderiyorum. Oğlum veya kızım zaman zaman namaz da kılıyor…
C. Oğlunuzun veya kızınızın Müslümanca yetişmesi için bunlar yeterli değildir. Bugün Türkiye’de hiçbir okulda gerçek İslam eğitimi ve terbiyesi verilmemektedir. Çocuklarınıza paralel ve alternatif bir İslam eğitimi verdirebilmek için harekete geçiniz. Önce öğrenilmesi farz olan ilmihal ve ahlak bilgilerini öğrettiriniz. Sonra onların nefs derecesini nefs-i emmare derekesinden, nefs-i levvame derecesine yükseltme çarelerini arayınız. Zamanımızda para, mal, servet put haline gelmiştir. Onları putperestlikten koruyunuz. Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) “Güçlü Müslüman zayıf Müslümandan hayırlıdır” buyurmuştur. Çocuklarınızı iman, İslam, Kur’an, Sünnet, Şeriat, ahlak, tasavvuf, hikmet, sanat, hüner, marifet, mürüvvet, fütüvvet silahlarıyla silahlandırarak güçlendiriniz. Bu saydığım haslet ve değerleri ancak İslamî-Tevhidî bir eğitim sistemi verebilir; Kemalist Tevhid-i Tedrisat eğitim sistemi veremez. Benim çocuğum 9817’nci Paşa Koleji’ne gidiyor, o kolejin eğitim sistemi yüksektir, çocuğum kaliteli bir eğitim görüyor gibi şeytanî kuruntuları bırakınız.
S. 2013 yılında Türkiye’de yaşayan bir Müslümanın eğlenmeye, dinlenmeye, gezip tozmaya, lüks hayat sürmeye, israf yapmaya hakkı var mıdır?
C. Avam Müslümanlar yoruldukları vakit, Şeriata aykırı olmamak şartıyla dinlenip eğlenebilirler. Havas Müslümanları, zaruret olmadıkça tatil yapamaz, dinlenemez. Ehassü’l-havas Müslümanlar için tatil, eğlence, dünya zevk u safası yoktur. Onların bütün güçleriyle şu sekiz ana değere, ihlaslı ve uygun şekilde hizmet ederler: İman, İslam, Kur’an, Sünnet, Şeriat, ümmet, Hilafet ve İslam ahlakı. Şu kuralı unutmayalım: Hasenatü’l-ebrar seyyiatü’l-mukarrabîn… Yani sıradan ebrar ve iyiler için hasenat olacak şey, manevi derecesi yüksek mukarrebler için günah ve kötülük olabilir. Artık sizin dereceniz neyse ona göre, ya arada bir gezip tozar, dinlenir, eğlenirsiniz yahut var gücünüzle himmet ve hizmet eylersiniz.
S. Allah bana para verdi, zengin oldum, zekâtımı ödüyorum. İki yüz bin liralık lüks bir otomobil alabilir miyim?
C. İsraf etmek zengin Müslümana da fakir Müslümana da haramdır. Otomobil alırken ihtiyacınızı göz önüne almanız gerekir. 60 bin liralık bir otomobil ihtiyacınızı karşılayacak ise ondan pahalısını almanız israf ve haram olur. Akıllı ve vicdanlı Müslümanlar otomobili fetiş ve statü haline getirmezler. Böyle bir beyinsizliğe düşmeyiniz. Zekâtımı verdikten sonra her haltı yiyebilirim gibi şeytanî kuruntulara kapılmayınız. Unutmayınız ki malınızın hesabını vereceksiniz.