Görev Adalet Bakanlığı’na Düşüyor
28 Şubat dediğimiz karanlık odaklarla madem yüzleşme noktasına kadar gelindi o halde o zor günlerin yargısında idam cezası gibi ağır suçlara mahkum edilenler de bizden adalet bekliyor. Öyle ya, şehit düşenlerin anası yaslı anadır da, rejimin dişli eleğine takıldıkları için zindanlarda gün sayanların anaları ana değil mi?
Asker sivil karışık bir nevi İstiklal Mahkemelerini andıran DGM’ler demek istiyorum.
Bu mahkemeler hakkında göbekten bağlı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi değişik zamanlarda “adil yargılama değildir” şeklinde kararlar vermiştir.
Ne var ki ceza usulünde yapılan zaman ayarlaması sonucu mağdurlar yeniden yargılanma haklarını kullanamamışlardır.
Örneğin bunlardan birisi de Sincan Dosyasıdır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “yargılama adil değildir” dediği halde mağdurlar hala mağdur. Tek istekleri yeniden adil ve tarafsız bir mahkemede yargılanmak.
Af istemiyorlar…
Şöyle söyleyelim:
28 Şubat sürecinde DGM’lerin vermiş oldukları siyasi nitelikteki kararlar yeniden gözden geçirilmediği taktirde umarım tarih bizi yeniden gözden geçirecek.
Susmanın veya geri durmanın manevi sorumluluğu vardır.
Ve bir gün bu insanların hesabını malik sormazsa Halik soracak.
Şimdiye kadar meclisten o kadar değişik yasa çıktı, ne hikmetse bu yaraya parmak basan olmadı. Barış deniyorsa geniş bir kesimi ilgilendiren bu olay da bir barıştır.
Adamlar irtica dediler bastılar idamı…
Bana gönderilen dosyaları okuyunca gördüm ki verilen kararlar oldukça düşündürücü ve de devrin sesine soluğuna uygun…
Yeniden yargılama yapılması halinde umarım yüzde doksanı hürriyetine kavuşacaktır.
Ama ne hikmetse, asker polis katledenlerin yanında bu mağdurlar gölgede kaldı.
Sahipsiz, ilgisiz…
Evinde birkaç adet silah bulundurmakla anayasal düzen yıkılmaz.
Yıkılır diyenlerin kendileri yıkıldılar.
En dramatiklerinin başında tabi ki Salih İzzet Erdiş(Mirzabey)’in DGM’de yargılanarak idama mahkum edilme olayı geliyor.
Sefa Köy’ün yer altı cephanelikleri yanında bu olay tadımlık gibi.
Örneğin Metin Kaplan ne yaptı?
Ele avuca gelen bir eylemi var mı?
Veya Aziz Nesin’i protesto etmeye gidenlerin suçu anayasal düzeni yıkmak mıydı?
Mirzabeyoğlu, bakın ne diyor…
“(…) Metris Cezaevi’nin dış bahçeye açılan mevkiine kadar geldik. Ordan dışarıyı gören bir odanın penceresinden –ben odanın kapısına yakınım-, bahçede sıraya dizilmiş arkadaşları gördüm ve hiçbir pratik yararı olmamasına rağmen beni tepeleyeceklerini işaret etmeye çalıştım. O anda albay oradan çıktı ve “zafer işareti filan yapmak yok; gel şuraya güzelce konuşalım” dedi ve beni odadaki bir sandalyeye oturttu. Ardından kollarım kelepçelenerek ve hemen akabinde dışarı çıkartılarak söz konusu gurubun(işkenceci) içine salındım. Üzerime üşüşenlerin tekme ve yumruk darbeleriyle yere düştükten sonra, kafama ve vücuduma sayısız darbelerden sonra kendimden geçtim. Aradan şu kadar gün geçmesine rağmen beni günde birkaç kez baygınlık haline sokan o darbelerin tesirine rağmen, o gün nasıl sağ kaldım hala anlayabilmiş değilim.”
Devamı daha da vahim…
Diğerleri de aynı. İşkenceler altında bir devre damgasını vuran hesaplaşma…
O yüzden af değil, bu insanlar yeniden yargılama bekliyor…
Görev Adalet Bakanlığı’nın.
Zor günlerin adamı sayın Bakan, hadi bakalım top sende.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.