Taqiyyeci Mutezile İlahiyatçılar
ON milyonlarca Sünnî kökenli Müslüman, biraz ilm-i kelam ve mezhepler tarihi okumuş olsalardı kolayca anlayabilirlerdi ama bırakın ilm-i kelam okumuş olmak, halkımızın büyük çoğunluğu doğru dürüst ilmihalini bile bilmiyor…
Neyi anlarlardı? Birtakım reformcu ve modernist ilahiyatçıların sinsice Mutezile propagandası yaptıklarını.
1950’li yıllarda Ankara İlahiyat Fakültesine (50’lerde ülkemizde bir tek ilahiyat fakültesi vardı) Faslı bir Profesör gelmişti. Bendeniz Siyasal Bilgiler Fakültesinde öğrenci iken bu zatın ziyaretine giderdim. Fakülte kadrosunda bir de Boşnak profesör Tayyib Okiç bey vardı. Onu da İlkiz sokaktaki evinde sık sık ziyaret ederdim. Faslı Profesör ile Tayyib beyin araları çok açıktı. Tayyib bey yüzde yüz Ehl-i Sünnet Müslümanıydı, beş vakit namazını kılardı. (Tayyib bey sanırım o tarihlerde ilahiyatta muntazam namaz kılan tek profesördü…) Faslı ise Mutezile mezhebi mensubuydu ama bunu açıkça hiç söylemezdi.
Faslı profesör yapacağını yaptı ve Türkiyeye Mutezile mezhebini soktu.
Benim bildiğim kadarıyla Mutezile mezhebinde taqiyye ve kitman yapmak yoktur. İnançlarının, görüşlerinin doğru olduğuna inanan bid’atçi bir Müslüman niçin taqiyye yapsın?
Meşhur Zemahşerî Mutezile mensubuydu ve bir kapıyı çalıp içeriden kim o diye sorulunca Zemahşerî el-Mutezilî diye cevap verdiğini bir yerde okumuştum. (Ömrünün sonunda Sünnî olduğu rivayet edilir…)
Bizim, sayıları hayli çoğalmış olan Mutezile mensubu ilahiyatçılarımız asıl kimliklerini gizliyor ve Sünnîliği yıkmak için gece gündüz sinsice çalışıyor.
Yaptıkları ahlakî değildir.
İslamî değildir.
Kardeşliğe uymaz.
Dürüstlüğe uymaz.
Hadîs: Bizi aldatan bizden değildir.
Ehl-i Sünnete saldıran Mutezile mensupları mertçe, açıkça, inkar etmeden, kıvırtmadan mezheplerini açıklamakla, bildirmekle yükümlüdür.
Madem ki, onlara göre Mutezile mezhebi haktır, samimî şekilde ilban etmeli ve tartışmaya açık olmalıdırlar.
İşte bunu yapmıyor ve bu yüzden aldatan oluyorlar.
Kendilerine teessüf edilir…
Ehl-i Sünnet ulema ve fukahasının bu gizli ve tahripkar Mutezile mensuplarını deşifre etmeleri; yanlış inanç, görüş ve ictihadlarını red, inkar ve tekzip etmeleri gerekir. Bu hizmeti yapmazlarsa sapıtan halkın ve gençliğin vebali üzerlerine olacaktır.
İslam hikmetinin kurallarından biri şudur: Doğruları bilenlerin, bilmeyenlere öğretmeleri onlar için bir vazifedir.
Kelam kitaplarında Ehl-i Sünnet ile Mutezile arasındaki uyuşmazlıkların neler olduğu açıkça yazılıdır.
Ehl-i Sünnet ile Mutezile arasında kaç ihtilaf varsa, bunların hepsinde de Ehl-i Sünnet haklıdır. Mutezilenin haklı olduğu tek ilhtilaflı konu yoktur.
Birtakım demagoglar, Mutezile de doğru şeyler söylüyor diyor. Elbette Allaha ve Peygambere iman, namazın orucun farz oluşu, ahirete iman gibi konularda doğruyu söylüyorlar. Lakin Ehl-i Sünnetle çatıştıkları bütün konularda yanılmaktadırlar.
Taqiyye ve kitman yapan Mutezilî ilahiyatçılara ne kadar teessüf edilse azdır.
Vazifelerini yapmayan birtakım Ehl-i Sünnet ilahiyatçılara da, suskunluklarından dolayı üzüntülerimi sunarım.
Sünnî halkı uyararak vazifelerini yapan ulema, fukaha ve ilahiyatçılara da hürmet eder, ellerinden öperim.
(İkinci yazı)
En Kârlı Ticaret
En kârlı, en üstün, en mukaddes ticaret Allah ile yapılan ticarettir. Bu ticaret aşağıda saydığım sekiz değere ihlasla ve usulüne uygun şekilde yapılması gerekir.
(1) İmana hizmet…(2) İslama hizmet… (3) Kur’ana hizmet… (4) Sünnete hizmet… (5) Şeriata hizmet… (6) Ümmete hizmet… (7) İmamete hizmet … (8) İslam ahlakına hizmet…
Bu sekiz değere hizmet cahilce yapılamaz… Rasgele yapılamaz… Dinî-şer’î hükümlere aykırı şekilde yapılamaz…
Bunlar ihlasla, sırf Allah rızasını kazanmak için yapılmazsa hizmet olmaz.
Hizmet edebilmek için yeterli miktarda ilme, irfana, İslam kültürüne, İslam ahlakına sahip olmak lazımdır.
Öğrencilerinin beş vakit namazı cemaatle kılacağı İslam mektepleri açmak çok büyük bir hizmettir.
Silsileleri Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e kopuksuz şekilde ulaşan icazetlere sahip gerçek ulema ve fukaha yetiştirmek büyük ve temel hizmettir.
Beş vakit namazını kılan ihlaslı faziletli, vasıflı, vatansever subaylar yetiştirmek çok ama çok büyük hizmettir. Vasıflı öğretmenler yetiştirmek de büyük hizmettir.
Cami mihraplarına minberlerine kürsilerine icazetli hademe-i hayrat yetiştirmek büyük hizmettir.
Türkiye Müslümanları vasıflı subaylar, vasıflı öğretmenler, vasıflı din hizmetlileri yetiştiremezlerse İslam’a ve Ümmete hıyanet etmiş olurlar. Biz Allah ile ticaretin ne olduğunu bilseydik fazla mülklerimizi satar parasıyla (Bu parayı israf ve ziyan etmemek, din sömürücülerini kaptırmamak şartıyla) böyle hizmetler yapardık.
Kur’ana hizmet eden Müslüman, doğrudan doğruya veya dolaylı şekilde küfre rıza göstermez.
Resulullah Efendimiz’in Sünneti için çalışmak bidatleri def’ edip sünnetleri ihya etmek ne güzel bir hizmettir.
Şeriat-i Garra-i Ahmediyyeye hizmet edenler aziz olur.
Biz bu hizmetlerin ticaretini feyzini bereketini mükafatını hakkıyla bilsek evlerimizdeki eşyaların bir kısmını satıp parasıyla böyle hizmetler yapardık.
Herkes kendi kafasına göre kendi re’y ve hevası ile kutsal ticaret yapamaz. Alimler, fazıllar, bilenler böyle ticaretlere teşebbüs edecekler; uyanık Müslüman halk da canla malla onları destekleyecektir. Böyle ticaret yapılırken şahsına, nefsine pay çıkartılmaz.
Siz Ömer Seyfeddin’in Pembe İncili Kaftan hikayesini okudunuz mu? İşte bu gibi hizmetler o hikayenin kahramanının ahlakı, ihlası ve zihniyetiyle yapılır.
Allahla yapılacak ticaret için sana emanet edilmiş beş milyon dolar var… Senin bu paradan on dolarlık yemek yemeye bile hakkın olmaz. Bırak on doları, bir dolarlık çay bile içemezsin.
Ne mutlu benliğini ve varlığını Allah yolunda ticarete adayanlara.
Ne mutlu malının mülkünün yeterli kısmını Allah yolunda ticaret için harcayanlara.
Ne mutlu o kimselere ki, onlar Yaratanın rızası için yaptıkları hizmetin ücretini yaratıklardan istemezler.
Yazık yazık yazık!.. Hizmet ve zekat paralarıyla cemaat ve baron reklamı yapanlara.
Bin kere yazık!.. Hizmet paralarını bütçe havuzlarına koyup, hizmet olmayan yollarda harcayanlara. Efendi! Senin beş yıldızlı otelde yatmanla hizmet arasında ne ilişki var.
Hizmet paralarıyla lüks lokantalarda nefis yemekler tıkınan kişiye soruyorum: “Senin bu yaptığın israf hizmet midir, hezimet midir, hıyanet midir?”.
İnsan kazandığı ve harcadığı bütün paraların malların servetlerin hesabını verecektir.
Helalin hesabı haramın azabı vardır.
Bir tabak pilav yerken bir tek pirinç tanesini tabakta bıraktın. Ya yıkanırken lavabodan kanalizasyona gitti, yahut çöpe… Bunun bile hesabını vereceğiz.