Anneler Günü Duası
İçimdeki tembellik mi depreşti yoksa baharın yorgunluğu mu üzerime çöktü karar veremedim ama ortada bir problem olduğu kesin. Parmaklarım klavyenin tuşlarına basmaktan, beynim cümle kurmaktan aciz durumda. İmdadıma yine O yetişti de karşınıza çıkabildim.
Her yerde, yaklaşan anneler gününü hediye alma yarışına çeviren reklamlar var. Yılda bir kez hediye alınca her şey bitiyor. Burası çok önemli. Satın alabildiğiniz bir şeyle karşınızdakini mutlu etmeye, onu düşündüğünüzü, değer verdiğinizi ifade etmeye çalışıyorsunuz, kendinizden bir şey vermeden paylaşmadan. İçten gelen bir sarılma, bir gülüş, sıcak bir dokunuş olmadan “kuru, yapmacık” bir serenomiyle…
Anamıza, babamıza her yıl pahalı pahalı hediyeler alsak, hatta başka şehirde yaşıyorlarsa kargoya verip göndersek ancak bayramlarda onların yanında olmak yerine tatile gitsek… Anneler, babalar gününün hediye mutluluğu onları bayramda da mutlu eder mi sizce?
Evlat‑ebeveyn ilişkisi uzun bir maraton koşusu gibi, bence. Yaşlılık dönemleri bu maratonun son 100 metresi. O zorlu dönem, evlada ya kazandırıyor ya da kaybettiriyor.
Oturduğumuz yerde iki yaşlı bakım evi açılınca arkadaşımın “ yurtdışında bazı arabalarda “ çocuklarınıza iyi bakın, yaşlanınca hangi huzurevinde kalacağınıza onlar karar verecek yazıyor” sözleri aklıma geldi. Sonrasında da bir menkibe…
“Musa Aleyhisselam bir gün:"Ya Rabbi, Cennet'te benim komşum kim olacak, bana bildirsen de gidip onunla görüşeyim," diye dua edince "Falan beldeye git! Orada, çarşının başında bir kasap dükkânı var. O dükkânın sahibi olan kasabı gör! O veli bir kulumdur. Yalnız bilesin ki,onun çok önemli bir işi vardır. Çağırırsan gelmez. İşte o senin cennetteki komşundur" şeklinde bir vahiy gelir.
Hz. Musa Aleyhisselam, hemen bildirilen yere gitti. Kasabı buldu ve ona: "Ben sana misafir geldim" dedi. Kasap, Hz.Musa’yı (AS) tanımıyordu.Onu "Hoş geldin" deyip bir kenara oturttu, işi bitince de alıp evine götürdü, ikramda bulundu. Hz. Musa Aleyhisselam, ev sahibini dikkatle takip ediyordu. Ev sahibi kasabın ocakta çömlek içinde, et pişirdiğini gördü. Et pişince çömlekteki eti küçük küçük parçalara ayırdı. Bunları bir tabağa koyup, bir kenara bıraktı Sonra bir et parçası daha çıkartıp, onu da misafiri Musa Aleyhisselam’a ikram ederek dedi ki: “Benim önemli bir işim var. Sen beni bekleme yemeğini ye"! Sonra da yanından ayrıldı.
Musa Aleyhisselam, önemli işi nedir diye merak edip gizlice kasabı takip etti. Kasap Musa Aleyhisselam'in yanından ayrıldıktan sonra, yandaki odaya geçti. Duvarda asılı duran büyük bir zembili indirdi. Zembilde çok ihtiyar, mecalsiz bir kadın vardı. Kadına küçük küçük parçaladığı etleri yedirdi. Karnını güzelce doyurduktan sonra, altındaki kirlenmiş bezleri aldı yerine temizlerini koydu. Sonra kirli bezleri yıkayıp astıktan sonra ellerini yıkayıp Musa Aleyhisselam'in yanına geldi.
Kasabın "Niçin yemeğe başlamadınız"? sorusuna Hz. Musa Aleyhisselam "Sen bana zembildeki sırrı söylemedikçe bir lokma bile yemem" dedi. "Madem ki merak ettin anlatayım": Ey misafir, bu zembildeki benim yaşlı annemdir. Çok yaşlı olduğu için takatten düştü. Evde bakacak başka kimsem de yok. Evleneceğim, fakat hanımım annemi incitir, onu üzer diye evlenemiyorum. İşe gittiğimde herhangi bir hayvanın kendisine zarar vermemesi için onu gördüğün gibi bir zembile koydum. Her gün gelip iki öğün yemek yediriyorum.Diğer hizmetlerini de görüp gönül rahatlığıyla işime gidiyorum.
Bunun üzerine Musa Aleyhisselam dedi ki: "Ancak anlamadığım bir şey daha var. Sen annene yemek yedirip şu içirdikten sonra, dudaklarını kıpırdatıp bir şeyler söyledi, sen de amin dedin. Annen ne söyledi ki? " Annem, her hizmet edişimde "Allah seni Cennette Musa Aleyhisselam"a komşu eylesin diye dua eder. Ben, hiç ihtimal vermediğim halde, bu güzel duaya amin derim. Ben kimim ki, O büyük Peygamberle komşuluk edebileyim. O’nunla komşuluk edebilecek ne amelim var ki?
O zamana kadar kim olduğunu saklayan Musa Aleyhisselam, "Ey Allahın sevgili kulu, ben Musa'yım. Beni sana Allah-u Tealâ gönderdi. Annenin rızasını kazandığın için Cennet-i Â'lâyı kazandın ve orada bana komşu oldun.” Kasap hemen kalkıp Musa Aleyhisselamın elini öptü ve sevinç içinde yemeğini yedi.”
Büyüklerimizin “Allah hasta edip yatırmasın. Yerimiz, bir-iki gün yatak üçüncü gün kara toprak olsun” şeklindeki duası bile ana babanın evlatlarını nasıl düşündüğünü ortaya koyması açısından düşündürücü değil mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.