Toplumun gerisinde kalan mahkeme

Toplumun gerisinde kalan mahkeme

Anayasa mahkemesi, AKP için verdiği odak kararı ile toplumun çok gerisinde kaldığını bir defa daha göstermiştir. On üyenin AKP’yi Laikli karşıtı eylemlerin odağı olarak görmesi, aynı zamanda ‘laikliğin’ tarifini de içinde barındırıyor.
Mahkemeye göre bir siyasi partinin toplumun büyük bir kısmının başörtüsü ile ilgili talebini meclise taşıması ‘laiklik karşıtı’ eylemdir. Bir Başbakan’ın namaza gitmesi, bir Bakan’ın ‘dindarlar baskı altında’ demesi laikliğe aykırıdır. Yani bir dine inanacak ama ondan bahsetmeyeceksiniz, onun gereklerini yerine getirmeyeceksiniz, Müslüman olacak ama Müslüman görünmeyeceksiniz… Her türlü tahkire, horlamaya, aşağılamaya sesinizi çıkarmayacak, şekva etmeyeceksiniz.

Böyle bir laiklik anlayışını dünyanın herhangi bir yerindeki ‘laiklik anlayışıyla’ mukayese etmek mümkün değildir. Bir taraftan Laiklik, ‘din ve vicdan hürriyetinin teminatıdır’ diye tafra satacaksınız, diğer taraftan dinin toplumsal tezahürlerine hiçbir hayat hakkı tanımayacaksınız. Mahkeme akıl ve izan dışı kararıyla sadece bir Laiklik tarifi yapmakla kalmamış, aynı zamanda bir din tarifi de yapmıştır.

Semavi dinlerin sınırını çizen Allah’tır. Hiçbir fani’nin dine bir şey katmaya veya çıkarmaya hakkı yoktur. Beşeri sistemler kendilerini semavi olanın yerine ikame ettikleri için yeni sınırlar çizerler ama dini kuralları değiştirmeye, artırmaya, eksiltmeye yeltenmezler. Türkiye’de uzun zamandır Laiklik tartışmaları etrafında, aynı zamanda din budur denilerek dinin kurallarına da müdahale edilmekte, İslam dini kendi kaidesinden koparılarak yeniden inşa edilmeye çalışılmaktadır. Laiklik adına ‘Müslümanlıkta örtünme yoktur’ demek aslında dine müdahale etmek, onu yeniden tarif etmeye kalkmaktır. İslam’da başörtüsünün olup olmadığı Laikliğin bir sorunu veya görevi olamaz. Laiklik neyin İslami, neyin İslami olmadığıyla ilgilenmez. Laikliğin Kuran’ı tefsir etmek, yüce Peygamber’in sünnetini yorumlamak gibi bir ödevi yoktur.

Hâlbuki biz de tam da bu yapılıyor.
Ne yiyeceğimize, ne içeceğimize, ne giyeceğimize, nasıl inanacağımıza, nasıl ve ne kadar Müslüman olacağımıza, dini nasıl anlayacağımıza, hatta ayetleri, hadisleri nasıl yorumlayacağımıza laiklik ilkesi karar veriyor. AYM’nin türban kararı ile AK parti hakkında verdiği odak kararı bu zihniyetin bir yansımasıdır.

Türkiye’nin rahatlaması için önce bu zihniyetin değişmesi gerekiyor. Toplumda dinin sosyal tezahürlerini tehdit kabul eden bir mantık sapması bulunmadığı gibi, Laikliği yok sayan, farklılıklara hayat hakkı tanımayan tek tipçi bir anlayışta yoktur. Türk toplumu müdahaleci bir Laikliği değil, barıştırıcı, özgürlükçü bir laiklik anlayışını benimsemiştir. Mahkemelerin vazifesi toplumla paralel yürümek, mümkünse onun önünde olmaktır. AYM son kararlarıyla bırakınız toplumun önünde olmayı, önünü tıkamayı kendine görev edinmiştir. Yeni bir Türkiye, ancak bu zihniyetin Türkiye’nin önünden çekilmesi ile mümkündür.



Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi