Rakiptiniz Sadece, Düşman mı Oldunuz?
Bir çocuk öldü dün. Burak Yıldırım.. Sevdalısı olduğu Fenerbahçe’nin, ezeli rakibi Galatasaray ile maçını izledi Kadıköy’de.. Maç bitti.. Kazanmışlardı.. Evine dönerken mutluydu yani.. Belki sokaklarda biraz şımarıklık da yaptı.. Zaten ne için gidilir ki maça? Seyir keyfi olsun diye değil mi? Maçın sonucu da işin magazinidir.. Yani böyle olmalıdır.. Yani böyle olmalıydı…
MAÇIN TADINI ÇIKARSAK YA
Dünyanın en büyük kulüplerinden ikisi Türkiye’de.. En yüksek bütçeli transferleri gerçekleştiren, en büyük kupalarda yarı final-çeyrek final oynayan iki takımdan biri Fenerbahçe, diğeri Galatasaray.. Ve dünyaca ünlü bu iki büyük takımın maçı.. Gerçekten futbol maçı izlemekten keyif alan biri için bulunmaz bir gösteri olsa gerek..
Sahiden futboldan zevk alan ama.. Bahis yahut başka bir takım nedenlerle maçları takip edenler değil.. Düşünsenize dünyanın en önemli isimleri aynı sahada birbirleriyle maç yapıyor.. Bu anın tadı çıkarılmaz mı? İster Fenerbahçeli ol ister Galatasaraylı.. Ve açık söyleyeyim bir şeyi izlemekten zevk alıyorsanız gerçekten, ister Zonguldaksporlu ol ister Çaykur Rizesporlu, Fener-Galatasaray maçını izlemekten zevk almanız lazımdı.. Normal, sağlıklı, psikolojik sorunları olmayan insanların vermesi gereken ortalama tepki bu olmalı..
Skor ise elbette önemli.. Sonuçta maçı oynayanlar da kazanmak için sahaya çıkıyor o takımı destekleyenler de tuttukları takım kazansın diye tezahürat yapıyor.. Ama toplam 90 dakikalık bir şov içinde skor ne kadar önemli olabilir ki?.. Şöyle düşünün.. Kısır giden bir maç.. Takımınız hiçbir pozisyon bulamamış.. Oyuncular dökülüyor.. karşı taraf da öyle..
Üzerlerine ölü toprağı serpilmiş gibi dolanıyorlar sahanın ortasında.. Rakip takımın oyuncularından biri yanlışlıkla kendi kalesine gol atmış.. Skora bakacak olursanız takımınız kazanmış gibi görünüyor.. Ama iyi bir futbol izleyicisiyseniz bu maçtan keyif almamış olmanız gerekiyor..
Maç bittiğinde yine de sokaklara dökülüp, ellerinizde takımınızın renklerinde bayraklarla eğleniyorsanız, bunun maçla falan ilgisi yok demektir.. Bu eğlenmek için bahane aradığınız anlamına gelir.. Ben (artık biliyorsunuzdur sanırım) futbol maçı izleyicisi değilim. Hiç olmadım. Arkadaşlarla beden eğitimi dersinde tek-pas top bile oynamadım.. Futbol benim dünyama çok uzak bir spor dalı.. Ama iyi bir tenis izleyicisiyim.
Örneğin 2011’deki Wimbledon Finalinde, Roger Federer ile Rafael Nadal’ın, 4,5 saat süren final maçını soluksuz izledim.. Ne Nadal ilgilendiriyordu beni ne de Federer.. Bir anda sorsanız maçı hangisinin kazandığını bile söyleyemeyebilirim.. Benim için önemli olan tenis seyir zevkiydi.. doyasıya onu yaşadım.. Peki futbolda neden bunu yapamıyoruz?..
BURAK ÖLDÜ, FUTBOLCULAR NEREDE?
Burak Yıldırım daha çocuktu.. Sevdiği takımın ezeli rakibi ile maçını izledikten sonra evine dönüyordu.. Biraz daha belki sokaklarda gezecek, tuttuğu takımın galibiyetiyle biraz daha coşacak gece eve gidip yorgunluktan bitap düşmüş halde bırakacaktı kendini yatağa.. Ertesi sabah kalktığında kafasından geceden kalma bir baş ağrısı ile güne başlayacak.
Bir önceki gece yaşananları yakın arkadaşlarıyla biraz daha konuşacak, akşama doğru bambaşka bir gündem ile hayatına devam edecekti.. Tıpkı bu sabah Fenerbahçeli ya da Galatasaraylı futbolcu ve yöneticilerin yaptığı gibi.. Evet bir taraftar, desteklediği takım uğruna cinayet bile işlerken desteklediği takımın futbolcu ya da yöneticileri o defteri kapatıp aldıkları primlerle hayatlarına kaldıkları yerden devam ediyor..
Bu kaldıkları yer artık; Bodrum Sahili mi olur, Miami mi yoksa, Eiffel’de akşam kahvesi Amsterdam’da sabah kahvaltısı mı bilemem.. Burak Yıldırım nerede peki? Peki onu öldüren Galatasaray taraftarı çocuk nerede? Nasıl anlatsam, nereden başlasam, bilemiyorum..
Kalın sağlıcakla.