Doğal Din ve Türkiye
Doğal Din, Batıda bazı düşünürlerin hissedilen din ihtiyacını karşılamak için akla, bilim ve tabiata uygun, hurafelerden uzak bir din icat etme çabaları sonucu ortaya çıkmış yapay bir dindir.
Bu konu bizim için de önemli olduğundan, üzerinde azıcık duralım isterim.
Batı hak din İslam’ı hakkıyla tanımadı. Kendisine din diye sunulan batıl ve muharref din ile de tatmin olamadı. Onun aklı ve ilmi bu hurafeye teslim olmadı. Fakat dini fert ve toplum için gerekli bir kurum olarak da kabul ediyordu. Çünkü inanmak, beşerin doğasında vardı. Bu dini duyguları bütünüyle yok saymak da mümkün değildi.
Bu yüzden ruhi, manevi, vicdani, kalbi ve fıtri ihtiyaçlarını karşılayan ama akıl ve mantıkla da çelişmeyen, ilmin metotlarına ve sonuçlarına ters düşmeyen, toplumu yönetmeye kolaylık sağlayan, barışı, adaleti, eşitliği, erdemi ve vazife anlayışını olumlu etkileyen ve tabiatla ters düşmeyen yeni bir din aradı sürekli. Bulamayınca da onu kendisi üretmeye kalkıştı.
Bu insana kalmış bir iş olmadığı için, yüzüne gözüne bulaştırdı. Oysa bunu yapacağına İslam’ı ciddiyetle inceleyebilseydi, aradığını bulacak ve beyhude yere uyduruk din aramaktan kurtulacak, kendini gereksiz yere meşgul edip yormayacaktı.
Batıda Rönesans’la birlikte deney-gözlem metodu ciddi bir şekilde kullanılmaya başladığı için ilimler teker teker teolojiden-dinden ayrıldı. Hatta bu din konusunda o kadar ileri gidildi ki, Allah’tan gelen vahye dayalı din yok sayılarak, bunun yerine "Tabii din" adı verilen akıl ürünü bir din kabul edildi. Bu yüzden "Rönesans", Orta Çağın dini kültürü yerine, her bakımdan "bu dünya"nın olan, artık "öbür dünya"ya değil de "bu dünya"ya bağlı olmak isteyen bir kültürün kurulmaya başladığı çağdır.
Bu çabaların sonucu “deizm”e vardı. “Deizm” veya “yaradancılık”, tüm dinleri reddeden ancak Tanrı'nın varlığına inanan inanç biçimidir. Dinler reddedildiği için peygamberler, kutsal kitaplar, sevap, günâh, dua, ibâdet, vahiy, kader, ahiret, cennet, cehennem, melek, cin ve şeytan gibi kavramların hiçbirinin deizm inancında yeri yoktur. Yalnızca evreni ve doğa kanunlarını koyan, bunun ardından evrene ve insanlığa hiç bir müdahalesi olmayan bir Tanrıya inanılır.
Bu tek inancın kaynağı, dolaysız yoldan algılarımızla doğaya ve insanın yapısına duyulan hayranlık ve bunları bir yaratan bir gücün olması gerektiğine yönelik inançtır. Deizmde insan için en önemli ödev, Evren'i ve yasalarını akıl yoluyla bilmek, anlamak ve zihnini sürekli geliştirmektir.
Deizm doğadaki tasarımlar/kanunlar ışığında akla ve mantığa dayalı bir Tanrı inancıdır. Deizm’in doğasında ve felsefesinde korkutma ve hurafeler yoktur. Ancak, aklımız/mantığımız ve inancımız Deizm'de bir arada bulunur. Evrenin harika yapısı ve gördüğümüz yaradılış sistemi, Tanrı'nın mevcudiyetine, bize kitapların gösterebileceğinden çok daha büyük bir kanıttır ve aynı zamanda onun gücünün büyüklüğünü gösterir.
Bütün bu bilgilerden sonra genel anlamda deizmi tanımlamaya çalışırsak, kısaca şu temel tez ve tavırları içerdiğini söyleyebiliriz:
1-Tanrı ilk neden olarak evreni varlığa getirmiştir.
2-Tanrı, evreni yöneten değişmez yasaları da yaratmıştır.
3-Tanrı yaradılışa, yarattığı evrene hiçbir şekilde içkin olmayıp, tıpkı bir saatçinin, saatini imâl edip kurduktan sonra, saatiyle bir ilişkisinin kalmaması gibi, evrene aşkındır. Evrene müdahale etmez.
4-Akıl vahiyle uyum içindedir, ya da vahiy akla uygun olmalıdır.
5-Dinin kutsal kitabı, aklın ışığında analiz edilmeli ve mistik öğelere ve mucizelere yer verilmemelidir.
Bizde cumhuriyeti kuranlar düşünce dünyalarında İslam’ı terketmiş, ama pozitivizm ile deizm arasında yer yer bocalamışlardır. Uygulamaya bakarsanız sonuçta bu işten pozitivizm ve ateizm kazançlı çıkmıştır. Bugün dine karşı dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir katılıkla laikliğin acımasızca uygulaması da bunu göstermektedir.
Ey İslam’a teslim olmuş müslümanlar, bu tartışmalar size bir değer ifade ediyor mu?
Eğer bunlar size bir değer ifade etmiyorsa, bunların adamları da bir değer ifade etmemelidirler.
Yoksa yaman bir çelişki olur. Ne dersiniz, öyle değil mi?
Göz önündeki bu çelişkiyi görmemek ve buna tavır almamak, bilgi, iman ve şuur zafiyetidir. Bu ülkenin en büyük sorunu da zaten bu değil midir?
Not: Başta sevgili okuyucularım olmak üzere bütün ümmetin üç aylar ve reğaib kandilini tebrik eder, âlem-i İslam’a salah, rahmet ve kurtuluş vesilesi olmasını Yüce Yaratıcımızdan niyaz eylerim.