Müsbet ve menfî milliyet
Bediüzzaman Said Nursî, toptancı, ‘ya hep, ya hiç’çi değildir. Pekçok meselede olduğu gibi, milliyeti de “müsbet ve menfi” olmak üzere ikiye ayırır.
Menfî milliyetin (milliyetçiliğin, ırkçılığın) tefrikaya, hasede, çatışmaya, ihtilâfa, ötekileştirmeye, adaletsizliğe götürdüğünü söyler. Müsbet milliyet ise, kaynaşmaya, dayanışma, yardımlaşmaya ve uhuvvete vesiledir. “Dinî, vatanî ve sınıfî” olmak üzere bütün insanlığı kucaklayan bir milliyet anlayışıdır. Bu aynı zamanda “ümmet kardeşliği”dir de. Bediüzzaman’ın tâbiriyle, “İslâm milliyeti”dir.
Menfî milliyet, diğer adıyla ırkçılık, felsefenin gayr-ı meşrû çocuğudur. Bir ‘Frenk illeti’dir. Fert ve toplumları ırkla bağlamaya çalışan bu anlayış, çarpışmalara, bölünmelere sebep olur. Birbirlerini yutmakla beslenen ırkçı parazitler sonunda başkaları tarafından yutulmaktan kurtulamazlar.
İkinci Dünya Savaşı, ırkçılık yüzünden çıkmış ve 40 milyondan fazla insan ölmüştür.
Irkçılık adalete mânidir, şevki kırar.
Irkçılık, boş yere övünmek, haksızlık etmek veya haksız ırkdaşlarına taraf olup zulmetmektir.
“Milletin veya devlet siyasetinin selâmeti için her şey fedâ edilir” şeklindeki zâlimce prensip de, ırkçılığın yadigârıdır.
Irkçılık “ene” ağacının acı meyvesidir.
Müsbet milliyet
Sosyal hayatın ihtiyacından doğan ‘müsbet milliyet’e gelince, onun ruhunu İslâm, aklını ise Kur’ân ve îman teşkil eder. Din, milliyetin hayatı ve ruhudur.
Müsbet milliyet yardımlaşma ve dayanışmaya, adâlet ve insanlığa sebeptir. Bu milliyet, Resûlullah’ın (asm) lisanında, “Sizin en hayırlınız, sınırı aşıp günaha girmemek şartıyla milletini, aşiretini müdafaa edenlerinizdir” şeklinde ifadesini bulmuştur.
Bu milliyet İslâmiyete hizmetkâr ve kale olur. Onun yerine geçmez. Yani, millete ait örf, gelenek ve inançlar dinin yerine geçmemeli. Yani, hayatımızın her katmanında, Kur’ân ve iman hakikatleri esas alınmalı, hayat buna göre tanzim edilmeli. Bediüzzaman, bu milliyet anlayışı için şöyle der: “Şu müsbet fikr-i milliyet, İslâmiyete hâdim olmalı, kale olmalı, zırhı olmalı; yerine geçmemeli. Çünkü İslâmiyetin verdiği uhuvvet içinde bin uhuvvet var; âlem-i bekada ve âlem-i berzahta o uhuvvet bâki kalıyor.” (Bediüzzaman Said Nursî, Mektûbât, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 310.)
Yani, milliyet:
* İslâmın zırhı olmalı,
* Kalesi olmalı.
* İslâma hizmet etmeli.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.