Fetih, Siyaset, Sanat ve Hamaset
Yıllardır “Fatih’i” ve “Feth’i” hamasetten öte geçiremedik ya, yanarım da ona yanarım.
Hamasetçilerden biri de karınca kaderince ben olsam gerek. Çünkü yazdıklarımla ve konuştuklarımla diğer hamasetçilerin yolundan gittim.
Hamaset yaparak duyguları sömürdük. Anlattık ama anlattıklarımıza kendimiz uymadık.
Hani namaz kılmayan bir babanın çocuklarına namaz kılmasını tavsiyesi veya Kur’an okumasını bilmeyen ve bilmek için de gayret etmeyen baba ve annenin, çocuklarını Kur’an kursuna göndermeleri gibi.
Yaşıyla, başıyla, kültürüyle nice büyük bilgelerimiz, Fatih’i ve Fethi yıllarca kürsülerden haykırdılar fakat bütün haykırış ve coşku, salonda çınlamaktan öte gitmedi.
*
Mesela İstanbul’un fethini anlatan bir film yapıldı.
Eğer azıcık Fatih’i ve Fethi bilseydik ve en azından hürmet etseydik, o filmin seyirci sayısı, Fatih ve Fetih nefretçileri kadar olmalıydı.
Ne yazık ki film gişe rekorları kırdı. Seyredenlerin büyük çoğunluğu; Filmin fethi anlatmadığını bile bile izledi, sonra da ‘bu film Fatih’i Fethi anlatmıyor’ dedi.
İstanbul’un fethi, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in Hadis-i Şerifine nail olabilmek için nice komutanlarca yapılmak istenmişti fakat Fatih’e nasip olmuştu.
Bu filmde ise fetih; varlığı ve yokluğu halen tartışılan Ulubatlı Hasan’ın aşık olduğu kadının paylaşımı üzerine sürdü.
Nasıl “İslam’ın Doğuşu” veya “Çağrı” filmi denilince, akla Hz. Hamza olarak Anthony Quinn geliyorsa, “Fetih” filmi denilince de aynı kıza aşık olan Ulubatlı Hasan ile rakibinin çarpışması geliyor.
*
İşte çağ açıp, çağ kapatan bir devrin büyük komutanı, o komutanın saygı duyduğu büyük hocası ve bütün bir İslam âleminin beklediği Hadis-i Şerifin gerçekleşmesi, bir çırpıda malum filmle sıfırlandı.
Ya bir de sıfırlama eylemine katılan duyarlı fetih severler. Onlar da demez mi; “Bu bir sinema filmi normaldir böyle şeyler” diye.
Filmi yapanları bilmem ama filmi seyrederek, yazarak ve konuşarak destek verenlerin, İstanbul’un fethini ve Fatih’i yeniden anlamaları gerek. Tabii Müslüman bir gözle.
*
Bir de Fethi ve Fatih’i yıllarca siyasete alet ettik. Fatih’ten ve Fetih ruhundan nemalanarak; “dünyevi makam, mevki, şan, şöhret ve cüzdanlarımıza” malzeme yaptık.
Siyasi söylemlerimizde Fatih’i Fethi araç olarak kullandık. Siyasette kazanınca da kaybedince de bir daha ne Fethi ne de Fatih’i hatırlamadık.
Velhasıl, sadece Fatih ve Fetih’ten hoşlanmayanlar değil, Fatih’e ve Fethe sahip çıkan bizler de sömüre sömüre bugünlere geldik.
Fatih’i ve Fethi duygularımıza malzeme yaptık da ruhumuza kazıyamadık. Kitaplar yazdık, yazılar döktürdük ama kendimize değil, başkalarına anlattık.
Yarın Fatih’i ve Fethi anlamış, idrak etmiş ve o ruhla yaşamış bir ismin yazdıklarını paylaşacağım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.