Artık ana muhalefet Taksim
Meselenin 3-5 ağaç olmadığı taa başından belliydi... Mesele bir “iktidar devirme oyunu” idi ve bu hemen anlaşıldı. Madem iş “iktidar devirme” amaçlı, o zaman eylemi “desteklemek” veya “karşı çıkmak” zemininde değil de, “ders çıkarmak” şeklinde ele almak lazımdır.
Hiç kimsenin, “Yok şundan oldu; yok bundan oldu... Yok şunlar kışkırttıydı; yok bu kışkırttıydı...” demeleri meseleyi halletmiyor. Bunlar sadece durum tespitinden ibarettir.
“Dediğin doğru da, bir işe yaramıyor.” fıkrasındaki gibi.
Bir şey yaşadık; yaşıyoruz... Bunu pek çok boyutuyla tartışabiliriz ama üzerinde en çok durmamız gereken husus, iktidar ve muhalefet olarak “olayı okumak” ve bundan dersler çıkarmaktır.
Yeni muhalefet 20. yüzyıl kuşaklarının anladığı mânâda bir muhalefet değildir. Bu muhalefet tek renkli değil; çok renkli ve heterojen bir muhalefettir. İktidar, yakın zamanlara kadar “zamanın ruhu”nu okuyarak ayakta kalmıştı. Bu okuma bu kuşakları yetiştirdi. Yani, oluşan muhalefet bile, bu iktidarın sağladığı imkânların sonucudur. Şimdi zamanın ruhu değişti. İktidarın, artık yeni zamanın ruhunu okuması lazımdır. Yeni zamanlarırın ruhunda, artık demokrasi seçim sandıklarına sığmayacak bir hacime kavuşmuştur.
Bundan böyle, “seçimden seçime demokrasi” değil, “her an demokrasi” çağı başlamıştır. Eskiden tartışılıp konuşulan “uzvî-bünyevî-organik” demokrasi, bir “level” daha yükselecek ve “aktif/eylemsel demokrasi” aşamasına gelinecektir. Demokrasideki yeni “level”ı yeni kuşak gençler başardı ama tuhaftır, bu gençler ne başardıklarının farkında değiller. Çünkü onları eyleme çeken, seviyeli ve nitelikli bir bilinç değil, güdüleridir.
Şâyet “eylemsel demokrasi” kavramının içi nitelikli bir şekilde doldurulmazsa, kolay bir şekilde “lümpen demokrasi”ye dönüşebilir. İktidar, oluşan belirsizliği fark edip sokakların dilini etkin bir şekilde okumalı ve demokrasiyi lümpenleşmekten kurtarıp “eylemsel demokrasi” aşamasının oluşması için ortamlar hazırlamalıdır.
Muhalefet ne dersi çıkarmalı?...
Yapılan eylemlerin genel adı “muhalif olmak”tır. CHP, MHP ve BDP gibi mecliste temsil edilen partiler varken, insanlar bunlara itibar etmeyip bağımsız bir muhalefet oluşturuyorlar ve Taksim’e gelen Kılıçdaroğlu’na hiç yüz vermiyorsa, eylemlerden en büyük dersi muhalefet çıkarmalıdır. Kitleler açıkça ifade ediyor: Ey muhalefet partileri!... Sizin muhalefetinize hiç güvenmiyorum. Kendi muhalefetimi kendim yapıyorum!...
Artık CHP bitmiştir. Kim ne derse desin, sevgili Erdem Yeter’in dediği gibi, bundan kelli ana muhalefet Taksim’dir...
Eylemlere bakıp hazır esen rüzgâra yelken tutma kolaylığı şeklinde tezahür eden muhalefet, ilkesiz ve kendi zaafını itiraf eden bir muhalefettir. (Bu arada, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin tavrını tebrik etmek lazım. Mensuplarını kışkırtılmış kitlelerden uzak durmayı tavsiye etmesi, son derece sağduyulu bir tavırdı.)
Bu eylemlerin sevindirici bir tarafı da Türkiye’de artık darbeciliğin öldüğünün sağlamasının yapılmış olmasıdır. Günlerdir bizleri sadece slogan ve tencere-tava sesleri rahatsız ediyor; tank sesleri değil. Bu bile iktidarın başarısını gösterir.
Poliannacılık oynamayalım ama bütün bunlar polisin müdahalesinden sonra gelişti. Polis müdahalesi, muhalefet boşluğunun fiilen anlaşılmasında ve “eylemsel demokrasi”ye geçişte katalizör işlevi üstlenerek algı gücünü hızlandırıp netleştirmiştir.
Ne demişler: Her şerden bir hayır doğar...
Merak da etmeyin; iktidar düşmez.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.