Bunlar “Taksim Platformu” mu, “İşgal Komiserleri” mi?
Önceki gün akşam saat 21.00’den, 24.00’e kadar Büyükçekmece’deydim... Büyükçekmece Birleşik Esnaf ve Sanatkârlar Odası Başkanı Rahmi Yazıcı ve Resul Törer’in organize ettiği toplantıda, “Çözüm Süreci” ve “Taksim eylemleri” konusunda görüşlerimi açıkladım, yöneltilen “soru”lara cevap verdim...
Toplantıya “150-200 kişi”nin katılmak istediği bildirildi... Ancak ben, “Çok fazla kalabalık olmasın” deyince, “her görüş”ten, “her meslek”ten ve “her parti”den “50 kişi” tesbit etmişler, onlar geldi... Çağrılmayanlardan özür diliyorum, çünkü “kalabalık” olmasını ben istemedim!..
TÜRKİYE’Yİ BOŞ BIRAKMAZLAR!
Konuşmamın özü ve özeti şuydu:
“Çözüm sürecinin başlamasından bu yana geçen 5 ayda, Allah’a şükürler olsun ki; bir tek şehit tabutu gelmedi, hiçbir kurşun sıkılmadı, hiçbir ana ağlamadı... Bunun kıymetini bilelim, bilmekle kalmayıp, sürecin önemini herkese anlatalım... Çünkü bu iş; sadece Başbakan’ın, bakanların, milletvekillerinin ve biz Akil İnsanlar Heyeti’nin omuzlarına yıkılmayacak kadar önemli bir iştir.”
Aslında, toplantının amacı; “Akil İnsanlar Heyeti”nde bulunmam hasebiyle, “Çözüm Süreci’ndeki gelişmeleri Büyükçekmece halkı ile paylaşmam”dı...
Ne var ki; Taksim Gezi Parkı’nda; ya “kaderin cilvesi”, ya da “kasıtlı” olarak “27 Mayıs”ta önceleri “masum bir talep” olarak başlatılan, sonrasında ise “illegal örgütler” tarafından “elegeçirilen” ve “diplomatik pasaportlu Batılı ajanlar” tarafından kışkırtılıp yönlendirilen “eylem”lere değinmeden geçmek elbette olmazdı. Çünkü bu eylemler de, “PKK’nın bıraktığı boşluğu doldurmak” isteyenlerin bir kalkışmasıydı!.. “Terör sorunu”nu halletmiş, “Kürt halkıyla kucaklaşmış” ve de “ekonomik olarak büyüyen” bir Türkiye’nin, “en başta Batılı ülkelerin işine gelmeyeceğini” ve “istihbarat örgütleri”ni devreye sokarak “Türkiye’yi kaosa sürüklemek” isteyeceklerini söyledim ve ekledim:
“Polisin suçüstü yakaladığı İngiliz, Fransız, Amerikalı, İranlı, İsveçli ve Yunanlı ajanlar, bunun göstergeleridir.”
Bilmem dikkatinizi çekti mi;
O ajanlar yakalandıktan sonra, meselâ “Dolmabahçe Sarayı’nı işgal edip, ateşe verme” girişimlerine kısmen son verildi.
O ajanlar, halen sorguda!..
Ya “adliye”ye sevkedilecekler, ya da “diplomatik pasaport”larından dolayı “sınırdışı” edilecekler!..
Ama, şurası kesin;
“Eylemcilerin arasına sızıp, onları kışkırtan bu ajanlardı!”
PLATFORM, KİMİN SÖZCÜSÜ?
Aynı şekilde; 5 Haziran günü Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’la görüşen Taksim Platformu’nun “Sevr’i andıran dayatmaları” da, işin içinde “ağaç sevgisi” olmadığını, “Batı sevdası” olduğunu ortaya koymuştur.
Hele hatırlayalım o “talep”(!)leri:
“Kanalistanbul Projesi’nden derhal vazgeçilecek!.. Boğaziçi’ne 3. köprü asla yapılmayacak!.. Enerji santrallerinin yapımı hemen durdurulacak!.. Hükümet istifa edecek!..
Taksim’de ne yapılacağına halk değil, biz karar veririz!.. Referandum yapılıp da, halkın oyuna başvurulmayacak!
Gezi Parkı, park olarak kalacak. Topçu Kışlası yeniden ihya edilmeyecek. Dünyanın akustiği en bozuk konser salonu AKM’ye dokunulmayacak. Yeni bir opera binası yapılmayacak.
Belediye otobüslerini yakan, iş makinalarını çalışamaz hale getiren, ambulansları deviren, otobüs duraklarını parçalayan, AK Parti binalarını ateşe veren, kaldırım taşlarını söküp polise fırlatan, sosyal medya üzerinden asparagas haberler yayan, küfürlü pankartlar açan, Türk ekonomisini 8 gün içinde 3.3 milyar dolar zarara uğratan göstericiler asla kovuşturulmayacak, gözaltına alınanlar derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılacak!”
Gördünüz mü “dayatma”ları?..
Gördünüz mü “Sevr maddeleri”ni!..
Bunlar var ya, kalkmışlar Tayyip Erdoğan’a “diktatör” diyorlar iyi mi?..
Ulan, “diktatörün, despotun kralı” sizsiniz!.. Hatta, “İşgal Kuvvetleri Komiseri”nden hiçbir farkınız yok!..
BU PROJELERİ KİM İSTEMİYOR?
Sohbet esnasında bunları anlattım ve niye “kabul edilmeyecek talepler”de bulunduklarını söyledim...
Hiç düşündünüz mü;
Yüzlerine “Taksim Platformu” maskesi geçiren “Sevr Heyeti”nin talepleri arasında yer alan “Kanal İstanbul” projesi, “Almanya Başbakanı Angela Merkel’i de fena halde rahatsız ediyor” iyi mi?.. Hadi, Merkel rahatsız oluyor da, bunlara giren-çıkan nedir, anlayamadım!..
Diyorlar ki; “3. Havalimanı projesinden de derhal vazgeçilsin!”
Tamam vazgeçelim de; bu talebi dillendirenler “kendi adlarına” mı konuşuyorlar, yoksa Lufthansa, British Airways, Air France ve Alitalia gibi “dev havayolu şirketlerinin sözcülüğü”nü mü yapıyorlar?..
Öyle ya;
22 milyar Euro gibi devasa bir parayla ihale edilen 3. havalimanı projesi tamamlandığında İstanbul, dünyanın sayılı havayolu dağıtım merkezlerinden biri haline gelecek. Bu durum bazı Avrupa ülkelerini fazlasıyla rahatsız ediyor.
Üçüncü havalimanı tamamlandığında Avrupa’nın yolcu dağıtım merkezi olma konumunda olan Almanya devre dışı bırakılacak ve THY, Alman havayolu şirketi Lufthansa’nın önüne geçmiş olacak... Bu niyet açıktan öne sürülmediği için çevre örgütleri üzerinden bu atılım engellenmeye çalışılıyor.
“Taksim Platformu” denilen bu güruh var ya; bunlar, “Türkiye’ye milyarlarca dolar zarar vermekle” kalmadılar, bundan sonra da zarar vermeye devam edecekler.
Malûm, “2020 Olimpiyatları” için aday olan ülkelerden biri de Türkiye... Hatta, en kuvvetli aday... Bu “saldırı”lar, bu “kaos” devam eder de, Türkiye “güvensiz bir ülke” görülüp, “Olimpiyat’a ev sahipliği” engellenirse var ya; bu platform üyelerini bir platforma çıkarıp, yüzlerine tükürmek lazım ki, o bile az gelir.
Uzun lâfın kısası;
Kendilerine “Taksim Platformu” adını veren güruhun talepleri, “Türkiye’nin kalkınıp, büyümesini” değil, “Batı’ya bağımlılığın devam etmesini” isteyen “Batı dayatması”ndan başka bir şey değildir.
NE DENİLDİ, NE ANLADI?
Üç aşağı-beş yukarı bunları paylaştık Büyükçekmece sakinleri ile... Toplantı saat 12.00’de bitti ama “sohbet” bahçede devam etti... Bir yandan “çay”larımızı yudumladık, bir yandan da, “Başbakan’ı karşılamaya giden 100 bin civarında insan”a, Erdoğan’ın hitap edip etmeyeceğini tahmin etmeye çalıştık...
Saat 01.30’a gelmişti...
“İzdiham”dan dolayı bu saatte Atatürk Havaalanı’na gitmek mümkün olamayacağı için, herkes evine gitti...
Ben de, eve geldiğimde, saat 02.00 olmuştu... Saat 02.10’da da Başbakan Tayyip Erdoğan otobüsün üzerine çıktı ve “kendisini karşılayan 100 bin civarında insan”ı selâmlayıp, “40 dakika” süren bir konuşma yaptı...
Konuşmanın ayrıntılarını, sayfalarımızda elbette okuyacaksınız...
Benim en çok dikkatimi çeken sözü, “faiz lobisi” ve “darbeci”lere meydan okuyan; “Bu emaneti bize millet verdi, ancak millet alır” şeklindeki sözleriydi...
Bir de; “Türkiye’nin Başbakanı” olduğunun altını çizen şu sözleri;
“Kimsenin etnik kökeni, kimsenin inancı, kimsenin mezhebi, ideolojisi, düşüncesi bizim nezdimizde ötelenmiş değildir. Çünkü biz, bu milletin dikkat edin 50 milyonun demiyorum veya yüzde 50’nin demiyorum, 76 milyonun efendisi değil, hizmetkarıyız. Biz birlikte Türkiye’yiz. Biz biriz, beraberiz, kardeşiz.”
Evet, aynen böyle dedi...
Tekrar edeyim;
“50 milyonun, ya da yüzde 50’nin değil, 76 milyonun hizmetkârıyım!” dedi Başbakan Erdoğan...
Erdoğan böyle dedi de, Bay Kemal Kılıçdaroğlu nasıl anladı dersiniz?..
“Lâfı ......den anlaması”yla ünlü Bay Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın “76 milyonu kucaklayan” sözleriyle ilgili olarak, dün İzmir’de ne demiş biliyor musunuz?..
İfadeleri aynen şöyle:
“Yüzde 50’yi yandaş, yüzde 50’yi karşıt grup olarak gören bir başbakan olmaz. O zaman toplumun yüzde 50’sinin başbakanı değildir o. O anlam çıkar...”
El insaf!..
Başbakan, “76 milyonun hizmetkârıyım” diyor, Bay Kılıçdaroğlu’nun aklı “yüzde 50”de donup kalmış!..
Allah, şifalar versin!..
Sadece Kılıçdaroğlu’na değil, “sol kafa”lara da Allah şifalar versin!..
Eski “ağababa”ları gibi;
Hâlâ “mandacılık”tan kurtulamadılar!..
Başbakan Erdoğan’ı karşılamada dikkatimi çekenler
Kuzey Afrika’dan dönen Başbakan Tayyip Erdoğan’ı havaalanında karşılayanlar arasında “gençler”in çoğunlukta olması, “Asım’ın Nesli”nin ölmediğini, “heyecan ve enerji”sinin tükenmediğini gösteriyordu.
Karşılamada; “Ya Allah, Bismillah, Allahü Ekber” sloganları atan “Muhsin Yazıcıoğlu’nun Yol Arkadaşları”nın da bulunması, “kayda değer önemde bir olay” olarak hafızalara kazınmalıdır.
“Dik dur, eğilme... Türkiye seninle” şeklinde slogan da, en beğendiğim sloganlar arasındaydı.
“Tencere-Tava parlatalım abla” şeklindeki pankart da, “ironik bir gönderme” olması açısından hoşuma giden bir pankarttı.
Merak ediyorum;
“Yakan-yıkan, vuran-kıran” göstericiler “genç”tirler de, Erdoğan’ı karşılayanlar “yaşını-başını almış ihtiyarlar” mıdır?..
Sadece “kendi gençleri”ni görenler, sadece “kendileri için özgürlük ve demokrasi” isteyenler, tek kelimeyle “sahtekâr”dırlar!..