Gazeteciler Köle Pazarında Nasıl Alınıyor, Satılıyor?
Yol ver gidelim,
Taksim’i ezelim?
Yurtdışından dönen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı Atatürk Havalimanı’nda karşılayan 100.000 kişilik coşkulu kalabalık yukarıda zikredilen sloganla İstanbul semalarını inletmişti. Ama ilk sağduyulu tepki Erdoğan’dan gelmiş ve Başbakan:
- Bizim işimiz kırmak dökmek değil! diyerek muhteşem kalabalığın haklı tepkisini doğru bi noktaya kanalize etmişti. Pekiii Erdoğan’ın bu uyarısı kamuoyuna nasıl yansıdı, ana ve yavru muhalefetler nasıl değerlendirdi? Hatta bu sınavdan medyamız nasıl çıktı?
Efendim öncelikle Başbakan’ın Türkiye’ye ayak bastığı o geceyi gazeteler ve TV kanalları nasıl gördüler, ayna mı tuttular, yoksa üç maymunu mu oynadılar. Aydın Doğan’ın kanalları ve Turgay Ciner’in kanalları ve gazeteleri ile Erdoğan Demirören’in gazetesi Taksim Gezi Parkı protestolarını ve Erdoğan’ın karşılanış gecesini Türkiye’ye yanlı sunmak için olağanüstü çaba harcadılar. “Kanal D”yi seyrediyorum, Erdoğan’ı karşılayan dev kalabalığın haykırdığı “Yol ver gidelim,
Taksim’i ezelim!” sloganlarını veriyor ve Başbakan’ın bu sözlere verdiği tepkiyi es geçiyor, tık yok. Aydın Doğan’ı bu tarafgirliği hangi iç ve dış mihrak adına yapıyor açıklamalıdır.
Turgay Ciner’in Haber Türk gazetesinden ince bir gözden kayırma numarasını da dikkatlerinize sunmak isterim. Taksim Platformu Başbakan Vekili Bülent Arınç’tan tuhaf isteklerde bulunmuştu. Gezi Parkı’ndaki ağaçlarla hiç bir ilgisi olmayan bu isteklerde 3. Boğaz Köprüsü’nün yapımının durdurulması, nükleer santraller yapımından ve yeni barajların yapımının iptal edilmesi Kanal İstanbul projesinin rafa kaldırılması gibi tamamen dış güçlerin ve bunların ülkemizdeki uzantıları olan faiz, alkol ve reklamcı lobilerinin istekleriydi. Bu gerçeği MÜSİAD eski Başkanı İktisatçı Ömer Bolat’ta açıklıyor ve kamuoyunun dikkatini çekiyordu. Yani bu iş Taksim’deki 3-5 ağaç için yapılan masum bir eylem değildi ve kullanılanlar da farkında değildiler. Oysa Başbakan Erdoğan orada eylem yapan, yüzlerce dükkanı ve işyerini tahrip eden, ambulansları, belediye otobüslerini ve yoldan geçen araçları ateşe veren o heyecanlı gençlerin yarın ihtiyaç duyacakları Türkiye’yi inşa ediyordu. Dış mihrakların ve uşaklarının Erdoğan’a düşmanlıkları bu yüzdendi ve bu tuhaf istekler de Haber Türk gazetesinin en çok okunan 1. sahifede görülmeyecek, sadece aynı gazetenin genel yayın müdürü Fatih Altaylı’nın köşesinde okuyucusu ile buluşacaktı. Ciner’de Erdoğan’dan aldığı ihalelere yine bir denge politikası izliyordu. Mesela müzmin muhalif Bekir Yıldız, alıyor ve konu mankeni olarak kullandıktan sonra da şutluyordu. Ne de olsa işadamı idi. Ciner!
Alırdı, satardı.
Vaktiyle Hürriyet gazetesinde yazdığı yazı ile Turgay Ciner’in maliye ile başını derde sokan ve 25 trilyon lira ceza ödemesine sebep olan Fatih Altaylı’yı da transfer ederek bu hünerini göstermemiş miydi?
TMSF’den Show TV’yi de satın alan Turgay Ciner’in önümüzdeki dönemde devletten aldığı ihalelerin oldukça artacağı da akıl sahiplerinin tahminleri arasında. Milliyet’in yeni sahibi Erdoğan Demirören de bu medya işine ticaret penceresinden bakıyor şüphesiz. Biz AKİT gazetesi olarak “şu bülbülün ne güzel sesi var” derken bu saydığım medya patronları da “Acaba bu bülbülden kaç gram et çıkar?” hesabındalar. Bir de ULUSAL KANAL ve HALK TV gibi kimin hesabına isyan çağrısı yaptıkları pek anlayamadığımız kanallar var. Bunların hepsinin cukkaya dönük niyetleri bir yere kadar anlaşılabilir de ya Samanyolu TV’nin yaptığına ne demeli?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tam 1 saat boyunca Samanyolu’nda konuşuyor. Önceden hazırlanmış danışıklı sorularla bir güzel CHP ve Kılıçdaroğlu propagandası yapılıyor. Hazret “Taksim’deki eylemcilerin alınlarından öptüğünü” söylüyor. O kadar masum bir Kılıçdaroğlu var ki Samanyolu ekranında, sanırsınız Fethullah Hoca konuşuyor. Ve aynı program daha çok insan seyretsiz ve zehirlensin diye ertesi gün bir daha yayınlanıyor. Kim bilir belki başka saatlerde de yayınlanacak. Güya yandaş medya Sabah gazetesi de CHP’nin yerel seçim startı verdiği broşürünü insört olarak dağıtmamış mıydı? Bence Erdoğan, “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” denilen bu günlerde medya işini yeniden masaya yatırmalı, başta şu yandaş denilen yerlerdeki ayrık otları temizlenmeli ve ardından muhalefetini vicdan ve hak ölçülerine göre yapacak yeni mecralar teşvik edilmelidir. Basın özgürlüğünü kullanarak 6. kol faaliyeti yürütenler dikkatle takip edilmeli ve devlet desteği ile kendi ayağımıza kurşun sıkılması önlenmelidir. Zira medya öylesine efsunlu bir güç ki, şu anda sokaktaki saf zihinler idlal edilmiş durumda. Protestoları yapan gençler çok iyi niyetliler, bütün suç polislerde. Gençlerimiz ağız tadı ile bir eylem yapamadılar. Ambulansları, belediye otobüslerini polis arabalarını molotofkokteyli atarak yakmayı siz kolay bir şey mi sanıyorsunuz, gençler bu ulvi hizmeti yaparken bir de polisin attığı bibergazı ile sarsıldılar. Halbuki bu polislerin maaşlarını biz veriyoruz, işimize karışmamalıydılar. Bakın şu Adana Emniyet Müdür Muavini İsmail Bilen’in fütursuzluğuna. “Senin maaşını bizim vergilerimizden ödeniyor” diyen gence cüzdanından 50 TL uzatıp demişki:
- Benim maaşımın 50 TL’sini sen veriyorsun, al şu 50 TL’yi ve dağıl!
Tabii o gencimizin kalbi kırılmış, Bilen derhal o gençten özür dilemeli ve meslekten atılmalıdır, hatta Taksim’de çarmıha gerilmelidir!
................
Ey Kılıçdaroğlu, ey Bahçeli külahınızı önüne koyup düşünün, hem de 40 kere düşünün. O sokağa dökülenlerin tamamı en küçük ilde bile 1 milletvekili çıkarmaz. Zülfü Livaneli, Taksim’deki eylemcilere destek verirken tebessüm ederek, “Ben ve arkadaşlarım Taksim’deki çapulculara destek vermek için geldik” diyor. Eee ne demişler her bozuk saat bile günde iki kere doğruyu gösterir Vaktiyle İstanbul’da belediye başkanlığı yarışında arkasından nal topladığınız Recep Tayyip Erdoğan’ın oradan fırlayarak AK-PARTİ’yi kurup iktidar olarak dostları sevindirmesi ve düşmanları hasetinden çatlatmasını anlıyoruz.
O karınca gibi çalışıyor, sizse ağustos böceği gibi bütün yıl saz çalıyorsunuz!
Ne diyelim, kıskananlar çatlasın!